Tam yedi filmdir The Fast and the Furious serisinde Vin Diesel’ın olmayacak işler peşinde koşmasını o güzelim otomobillerin hatırına izliyor, her fuara çılgınlar gibi akın ediyoruz.
Sizin tutkunuz bu bahsettiklerimizin ve bir pazar sabahı gazetede “İşte Cem Yılmaz’ın yeni oyuncağı” haberini görüp fotoğrafları incelemenin de ötesindeyse bir cennet simülasyonuna davetlisiniz.
Museo Ferrari / İtalya
Ergenlik yıllarından itibaren “Bir otomobil alsan hangisi olur?” sorusunun en bildik cevaplarından biri olan Ferrari’nin dünya çapındaki hayran kitlesini düşünürsek, adına bir (hatta iki) müze açılması herhalde çok mantıksız gelmeyecektir. İtalya’nın dünyaya armağan ettiği ikinci en güzel şey olan (ilki İtalyan mutfağı) Ferrari’nin yaratılış yeri olan Maranello ve 20 km uzaklığındaki Modena bölgelerinde bulunan müzeleri, ülkenin diğer şehirlerine kıyasla turistik bölgeler kabul edilmemelerine rağmen, her yıl binlerce ziyaretçi çekmeyi başarıyor. Maranello’daki müze, markanın geçmişi ve günümüzdeki haliyle ilgili bilgi vermesinin yanı sıra Formula 1’le ilgili daha önce haberdar olmadığınız ya da deneyimlemediğiniz birçok detayı da kapsıyor. İçeride F1 simülasyonu ve “Abi adamlar nasıl bu kadar hızlı lastik değiştiriyor?” muhabbetinin kralını yaptıran bir “pit-stop” macerası yaşamanız bile mümkün. Kocaman Ferrari Store’u da unutmayalım. Modena’daki müzeyse prensip olarak tamamen Enzo Ferrari’ye adanmış. Maranello’dan 45 dakikada bir kalkan servisle ulaşabileceğiniz mekanda, Enzo Ferrari’nin hayat hikayesi, ödülleri ve markayı geliştirme sürecini öğrenebilirsiniz. Ayrıca ağzınızın açık kalacağı türden eski ve yeni modelleri yakından inceleme fırsatınız da var.
Cité de l’Automobile / Fransa
Fransız Ulusal Otomobil Müzesi olarak da anılan Cité de l’Automobile, dünya üzerinde görebileceğiniz en etkileyici ve özel koleksiyonlardan biri desek abartmış olmayız. Temelleri Hans ve Fritz Schlumpf kardeşler tarafından Mulhouse’da atılan müze, Fritz’in Bugatti tutkusunun adeta obsesyona dönüşmesiyle günümüzdeki halini almaya başlıyor. Obsesyon diyoruz çünkü bir Bugatti otomobille başlayan bu serüven, ilerleyen yıllarda 50’yi aşkın Bugatti’yi, günümüzdeyse yalnızca filmlerde görebileceğimiz türden onlarca eşsiz modeli bir çatı altında görme imkanı veriyor. Müze üç temel bölüme ayrılmış. Kronolojik ilerleyecek olursanız ilk bölüm “Öncü Otomobiller”, günümüzdeki modellerin temelini oluşturan araçları ve prototipleri kapsıyor. İkinci bölüm 1918-38 yıllarındaki yenilikçi süreci yansıtan “Klasik” otomobillerden oluşuyor. Son bölümdeyse lüksün ötesine geçerek bir ihtiyaca yönelik araçların üretilmeye başlandığı “Modern” dönem modelleri sergileniyor. İçeride oyuncak ya da maskot koleksiyonu gibi farklı konsept sergiler de gezebilirsiniz.
Mercedes-Benz Museum / Almanya
Bu dünyanın Madonna’sı olarak nitelendirebileceğimiz, “Bana bir otomobil markası söyle” denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Mercedes’in bu endüstrinin gelişimindeki yeri malum. Hal böyle olunca, bu markaya ait bir müze yaratılması hayli yerinde bir karar olmuş. Almanya’nın Stuttgart kentinde bulunan Mercedes-Benz Müzesi, şehrin en çok ziyaret edilen noktalarından. 16 bin 500 metrekare büyüklüğündeki müzede, 160’ın üstünde araç ve 1500’den fazla parça sergileniyor. Ancak gözünüz korkmasın, farklı tema ve konseptleri kapsayan onlarca bölüm, alana şaşırtıcı bir biçimde hakim olmanızı sağlayacak biçimde dağıtılmış. Özellikle Mercedes’in tasarım ekibinin nasıl çalıştığını detaylı anlatan bölümü kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz. Antika ve modern otomobilleri bir arada görebileceğiniz gibi, rehberli bir tur eşliğinde hem marka hem de otomobil tarihiyle ilgili yüzlerce bilgi edinebilirsiniz. Unutmayın, burası yalnızca Mercedes’e değil, dünya otomobil tarihine de odaklanıyor. Ancak bu, dışarı çıkar çıkmaz potansiyel bir Mercedes hayranına dönüşmeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Etkilenmemek elde değil...
Porsche Museum / Almanya
Otomobillerle ilgilenmeyen birinin bile yalnızca mimarisi için ziyaret edebileceği Porsche Müzesi’ne girmeden önce, etrafında şöyle bir dolanarak, bu ödüllü binayı incelemeye vakit ayırın. Farklı açılardan farklı biçimlerde görünecek şekilde tasarlanmış bir bina bu. İç tasarımıysa Mercedes-Benz Müzesi’ni dizayn eden firmanın elinden çıkma. Müze, dışarıda pek sık karşılaşamayacağınız, karşılaşırsanız da çekinmeden önünde fotoğraf çektireceğiniz türden 80 adet Porsche barındırıyor. Markanın 1940’lı yıllardan günümüze kadarki gelişimini görseller aracılığıyla öğrenebilir, isterseniz müzenin iki bölümünü birbirine bağlayan “Porsche Idea” bölümünden geçerek ana sergi alanına geçiş yapabilirsiniz. “Bu kadarı bana yetmez” diyorsanız biletinizi alırken fabrika bölümünü gezmek istediğinizi de belirtirseniz, deneyiminizi çok daha ileri bir noktaya taşıyabilirsiniz. Porsche göreceğim diye Almanya’ya kadar gitmek istemiyorsanız ya da gidip de sevgilinizi orayı gezmeye ikna edemediyseniz Google Street View aracılığıyla müzenin içini internetten gezebilmeniz de mümkün.
LeMay - America's Car Museum / Amerika Birleşik Devletleri
Adını dünyanın en büyük özel otomobil koleksiyonlarından birinin sahibi olarak tanınan Harold LeMay’den alan ve çoğunlukla onun koleksiyonuna ait araçlardan oluşan müze, 2012’de açılmış olmasına rağmen en başarılı listelerinde yerini aldı bile. Diğerlerinden daha kişisel bir müze olduğu için, görsel ve eğlendirici tarafı, bilgilendirici yanından fazla olsa da içeride 350’nin üstünde otomobil bulunduğunu söylememiz yeterli olur herhalde. İçeride kıskançlıktan çıldıracağınız bir Mustang koleksiyonu, İngiliz arabalarının İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’yı etkisi almış olmasından yola çıkarak isimlendirilmiş “İngiliz İstilası” bölümü, NASCAR’ın tarihçesini onlarca model aracılığıyla anlatan bir seçki ve otomobil tarihini değiştiren araçların bulunduğu bir ana koleksiyon mevcut. Gördüğünüz gibi bu müzeyi sevmek için bu konularda bir uzman ya da gerçek bir otomobil sevdalısı olmanıza bile gerek yok. Konuyla en ilgisiz kişinin bile içeride saatler geçirmek isteyeceğine eminiz!