2025, hem oyun endüstrisi hem de video oyunları için bir geçiş yılı gibi hissettirdi. PlayStation 5 artık ömrünün sonuna yaklaşırken, PlayStation 6’nın 2027 gibi erken bir tarihte çıkabileceğine dair söylentiler dolaşıyor. Netflix benzeri Game Pass abonelik servisine neredeyse tüm varını yoğunu yatıran Xbox, Microsoft’un “kalıcı başarı” diye adlandırdığı şeyi yakalama uğruna yüksek profilli oyunları iptal etti ve tüm stüdyoları kapattı. Öte yandan Nintendo, uzun süredir beklenen Switch 2’yi piyasaya sürdü. Konsol, tek bir büyük yeni oyunla çıkış yapmasına rağmen (aşağıda daha fazlası var) tarihin en hızlı satan video oyun konsolu oldu — gerçi başka da pek bir şey yoktu. Ve oyuncular, geliştiriciler ve sektörün ağır topları, garantili bir dev olacak Grand Theft Auto VI’nın piyasaya sürülmesini heyecanla (ya da tedirginlikle) bekliyor. Oyun, aslında 2025 için planlanmıştı ama nihayetinde gelecek yıla ertelendi.
Eğer 2025, video oyunlarına olan küresel iştahı ve sürdürülebilir bir sektör yaratmanın zorluklarını kanıtladıysa, aynı zamanda AAA devlerinden sürpriz indie’lere kadar endüstrinin her seviyesinde oyun yapan olağanüstü yetenekleri de gözler önüne serdi. Peki, 2025’in şu ana kadarki en iyi oyunları hangileri? İşte listemiz:
South of Midnight, büyük bir oyun olmasa da, gerçekten güçlü bir stilin sıradan bir oyunu nasıl yükseltebileceğini kanıtlıyor. Amerikan Güneyi folklorundan yoğun şekilde beslenen bu Gotik fantezi macerasında oyuncular, evi şiddetli bir kasırgada bilinmez diyarlara savrulan Hazel adındaki bir genci annesini bulmak için yönlendiriyor. Oynanış, platform ve dövüş unsurlarının ortalama (hatta klişe) bir harmanı olsa da, büyüleyici sanat tasarımı ve zengin atmosferi sayesinde South of Midnight, tipik aksiyon-macera oyunlarının birkaç basamak üzerine çıkıyor.
Elden Ring — GQ’nun 2022’de Yılın Oyunu seçtiği ve on yılın en iyi oyunu olabilecek kadar güçlü bir aday — oyunculara devasa bir fantezi dünyasında özgürlük tanıyor, karakterlerini kişiselleştirip sayısız zorluğun üstesinden gelmelerine olanak sağlıyordu. Bu yıl çıkan çok oyunculu odaklı yan oyun Elden Ring Nightreign ise bunların neredeyse tamamını bir kenara bırakıyor. Burada birkaç hazır karakter sınıfından birini seçiyor, iki oyuncuyla ekip kuruyor ve sürekli daralan bir haritada yaratıkları ve devasa boss’ları zamana karşı yenmeye çalışıyorsunuz. Elbette Nightreign, belki de bilgece bir şekilde, orijinal Elden Ring’in zirvelerine ulaşmaya hiç yeltenmiyor. Yine de kendine has bir cazibesi var — özellikle arkadaşlarınızla oynadığınızda. Başarılar çok daha tatmin edici, başarısızlıklar ise çok daha komik geliyor.
2015’in olağanüstü epizodik macera oyunu Life is Strange’in manevi devamı niteliğindeki bu yapımda Fransız geliştirici Don’t Nod Entertainment, oyuncuları 1990’ların nostaljik ışıltısına daldırıyor. 1995 ile 2022 arasında gidip gelen hikâyede, oyuncular Swann adlı orta yaşlı bir kadını kontrol ediyor. Swann, gizemli bir paket alır ve bu paket, onu gençlik yıllarında çoktan kopmuş olan üç eski arkadaşıyla yeniden bağlantı kurmaya teşvik eder. Oyunun başından itibaren biliyoruz ki, kızlar 1995’te tarif edilemeyecek kadar tuhaf bir şey yaşamışlardır — öyle tuhaf ki, bir daha asla konuşmamaya yemin etmişlerdir. Yanıtlar eninde sonunda gelse de, Lost Records gizemlerini ağır ağır açar, oyuncuya hikâyesi kadar dünyasının ve karakterlerinin keyfini çıkarması için de bolca zaman tanır.
Video oyunlarının ya devasa tek kişilik maceralara ya da bir maçta onlarca oyuncuyu buluşturan çevrimiçi deneyimlere yöneldiği bir dönemde, Split Fiction tam ortada durarak tam iki kişi için tasarlanmış bir macera sunuyor. Daha önce A Way Out ve It Takes Two gibi co-op yapımlarla tanınan Hazelight Studios imzası taşıyan bu oyun, stüdyonun şimdiye kadarki en klişe hikâyesine sahip: Biri bilimkurgu, diğeri fantezi üzerine uzmanlaşmış iki romancı, fikirlerini karıştırıp onları birbirlerinin hikâyelerini yaşamaya zorlayan bir makinenin içinde sıkışıp kalıyor. Bir Hollywood uyarlaması şimdiden geliştirilmekte olsa da, bu oyunu oynama sebebiniz hikâye değil; oynanış. Split Fiction’ın etkileyici derecede çeşitli fikirler ve sahnelerle dolu yapısı, oyunu bir arkadaşla oynamayı başlı başına keyifli bir hale getiriyor.
Son birkaç konsol neslinde, oyuncuların çocukluk oyunlarına duyduğu nostaljiden faydalanmak için sayısız girişimde bulunuldu. Ancak çok az yeniden canlandırma, Ninja Gaiden: Ragebound kadar başarılı oldu. NES döneminde sayısız oyuncunun sinirden kontrolcüsünü fırlatmasına neden olan bu zorlu aksiyon-platform serisini, doğru dokunuşlarla günümüze taşıyor. Muhteşem piksel sanatı, harika müzikleri ve sinir bozucu ama adil dövüş ve platform bölümleriyle Ragebound belki sizi de koltuğunuzdan zıplatacak. Ama emin olun, kısa süre içinde kontrolcüyü yeniden elinize alıp bir deneme daha yapmak isteyeceksiniz.
Nintendo, Switch 2’yi iki farklı paketle piyasaya sürdü: Mario Kart World’ün dahil olduğu bir sürüm ve daha ucuz ama oyunsuz bir sürüm. İkincisi biraz anlamsızdı aslında: Yepyeni bir Mario Kart kopyasıyla konsolu almak varken kim bunu istemez ki? Nintendo’nun uzun soluklu kart yarış serisi çoktan kusursuzluğa ulaşmış durumda ve Mario Kart World oyunu kökten değiştirmiyor. Raylar üzerinde kayma özelliği gibi yeni mekanikler biraz çeşitlilik katıyor, açık dünya modu ise seriyi klasik dört yarışlık Grand Prix formatının ötesine taşıyor. Ama temel cazibe aynı kalıyor: Bitiş çizgisine saniyeler kala, doğru anda fırlatılan bir kabukla arkadaşınızın birinciliğini elinden kapmak.
Kimse Clair Obscur’u beklemiyordu. Fransız stüdyo Sandfall Interactive’in ilk oyunu, önce sessiz sedasız bir hit olarak başladı, ardından kulaktan kulağa yayılan bir fenomene dönüştü; ilginç derecede garip hikâyesi ve bağımlılık yapan, zamanlamaya dayalı RPG oynanışıyla geniş bir kitleye ulaştı. Belle Époque’tan esinlenen, mahvolmaya mahkûm bir dünyada, “Paintress” adında gizemli bir varlık, gökyüzüne bir sayı yazarak belli bir yaşı geçmiş herkesi öldürebiliyor. Sıranın kendisine geldiğini bilen 32 yaşındaki Gustave, hayatta kalan küçülen grubun bir sonraki dalgasını silmeden önce Paintress’i öldürmek üzere bir keşif seferine liderlik ediyor. Ortaya çıkan şey, mevcut neslin bilinmeyen bir geleceğe borcunu sorgulayan, kıvrımlı, güncel ve alışılmadık derecede derin bir hikâye. (Eğer bu kulağa fazla ağır geliyorsa, unutmayın: aynı zamanda gevezelik eden bir grup palyaçoyu bulup yenmeniz halinde sizi ödüllendiren bir oyun bu.)
2025’in diğer sürpriz eleştirmen gözdesi Clair Obscur’dan daha küçük çaplı olsa da, kesinlikle daha az etkileyici değil. Blue Prince, oyuncuyu devasa bir malikânenin muhtemel varisi olarak sahneye çıkarıyor — ancak mirası devralabilmesi için gizli 45. odaya girmeyi başarması gerekiyor. Baştan çıkarıcı bu önermeyle açılan oyunun asıl çarpıcı detayı şu: Her gün malikâne tamamen yeniden şekilleniyor. Bu da oyuncunun kendi yolunu, oda oda, labirentin içinde kendisinin inşa etmesini zorunlu kılıyor. Ortaya çıkan şey; atmosferik, zekice planlamayı ve dikkatli gözlemi eşit ölçüde ödüllendiren bir bulmaca oyunu. Neredeyse her denemede yeni ve gizli derinlikler ortaya çıkarıyor.
Donkey Kong Bananza’ya daha yarım saat kadar olmuştu ki aklımdan tanıdık bir düşünce geçti: Nintendo bu işi gerçekten çok iyi yapıyor. 2021’in Psychonauts 2’sinden bu yana çıkan en iyi 3D platform oyunu olan Bananza, Nintendo’nun odağını Mario’nun kimi zaman düşmanı, kimi zaman go-kart ortağı olan Donkey Kong’a çevirmesiyle harika bir sonuç veriyor. Muzların izini Dünya’nın merkezine kadar süren Donkey Kong, oyuncunun merakının neredeyse her zaman ödüllendirildiği yıkılabilir bölümlerden oluşan bir dizi seviyeyi parçalayıp geçiyor. Burada saf eğlence öylesine bol ve öylesine istikrarlı bir şekilde sunuluyor ki, kolu bırakmak gerçekten zor hale geliyor.
Geliştirici Hideo Kojima’nın – endüstri devi Konami’den belirsiz ama gergin koşullar altında ayrıldıktan sonra – gururla yepyeni bir oyun türü icat ettiğini, yani “strand-type” oyunu yarattığını duyurmasının üzerinden birkaç yıl geçti. Ve Death Stranding’in gerçekten benzeri görülmemiş bir oyun türü olup olmadığı hâlâ tartışmalı olsa da, Death Stranding 2’nin bu büyük deneyi mükemmelleştirdiği konusunda hiçbir şüphe yok. 2019’daki oyunun kaldığı yerden devam eden Death Stranding 2, Norman Reedus’un canlandırdığı kuryeci Sam Porter Bridges’i yeniden takip ediyor; Sam, kıyamet sonrası dünyada paketler taşırken aslında insanlığın geride kalanlarını yeniden birbirine bağlamaya çalışıyor. Hikâye, büyük ölçüde eski adıyla Avustralya kıtasında geçiyor; burada sürekli genişleyen biyomlar, cihazlar, düşmanlar ve müttefikler oyuncunun karşısına çıkıyor. Oyun, yalnızca yolculuk etme eylemini bile büyüleyici ve sürekli değişen bir bulmacaya dönüştürüyor; bir yandan da insan bağlantısının önemine dair eşsiz derecede tuhaf ama aynı zamanda derinden etkileyici bir hikâye anlatıyor.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ US WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.