Nazi baskısından erken kaçmayı başarabilen Alman yönetmenlerin 30’lu yılların başından itibaren Hollywood’un DNA’sına yerleştirdikleri bu ‘karanlık’ janr (janr meselesi hala bir tartışma konusu olsa da biz janr demeye devam edeceğiz), aslında ortaya çıkmasından çok sonra, 2. Dünya Savaşı ertesi Fransız eleştirmenler tarafından keşfedildi ve isimlendirildi. Siyah beyaz dedektif filmlerinin çok ötesinde bir dünya sunan noir filmler, aslında dönemin savaş sonrası Amerikan toplumunun kimlik arayışına yeni sinematik yaklaşımlarla ışık tutuyordu. Savaş sonrası ülkesine dönen askerler, Avrupa’dan gelen toplu göç dalgası, sokaklarda hüküm süren kuralsızlık ve kaos, ‘suç filmi’ teması altında toplanarak dönemin sinema yasaklarının içinde yönetmenlerin kendilerine ait bir dil üretmesine vesile oldu.
Alman dışavurumcu yönetmenlerin Hollywood’a kazandırdığı ışık ve gölge kullanımı, insan doğasına dair ayrıntıları vurgulamak için mükemmel bir biçimde kullanıldı ve film noir’a dahil olan bu sinematik ögeler günümüz dahil tarihin her döneminde önce Hollywood olmak üzere dünya sineması için zengin bir kaynak haline geldi. Günümüzde kabul gören noir elementlerinin olgunlaşmaya başladığı 40’lı ve 50’li yıllara ait Hollywood filmleri klasik noir olarak tabir ediliyor. Hazırsanız film noir’ın sisli dünyasına hızlı bir giriş yapıyoruz!
Double Indemnity – 1944
Film noir’ın tüm özelliklerini eksiksiz bir şekilde içinde barındıran Double Indemnity, 'The Big Sleep’ ve 'High Window' gibi polisiye romanların yazarı Raymond Chandler tarafından kaleme alınmış ve Billy Wilder tarafından noir elementlere bezenerek beyaz perdeye uyarlanmış. Sigortadan para koparabilmek için kocasını öldürme planları yapan femme fatale Phyllis’in bu suça ortak etmeye çalıştığı sigortacı Neff’le olan tehlikeli macerasını konu eden film, yayınlandığı sene 7 dalda Oscar'a aday gösterilse de hiçbirini kazanamamış. Ancak başrollerinde Fred Mcmurray, Barbara Stanwyck ve Edward G. Robinson’ın yer aldığı bu klasik noir başyapıtı, seneler sonra Amerikan Film Endüstrisi tarafından tüm zamanların en iyi 100 filmi arasında yer aldı.
Mildred Pierce - 1945
Femme fatale maskesi dışında gerçek bir kadın hikayesine odaklanan Mildred Pierce, yer yer propaganda ögeleri barındırsa da, konusu itibariyle diğer noir filmlerinden ayrılıyor. 2. Dünya Savaşı esnasında gereken iş gücünü sağlamak için çalışma hayatına dahil olmaya başlayan kadınlar, ekonomik özgürlüklerinin yanında sosyal statülerinde de kazanımlar elde etti. Değişmeye başlayan toplum yapısını erkek egemen iş dünyasında ayakta durmaya çalışan bir kadın üzerinden ele alan filmin başrolünde ise Joan Crawford yer alıyor.
Gilda - 1946
Hollywood’un gelmiş geçmiş en güzel starlarından biri olan Rita Hayworth’un en çekici sahnelerine şahit olduğumuz Gilda, paranın ve tehlikeli planların temel oluşturduğu bir aşk üçgenini anlatıyor. Görünenin arkasında yatan gerçekleri merkeze yerleştirdiği femme fatale karakter üzerinden anlatan filmde yer alan Rita Hayworth’ın şarkı söyledikten sonra eldivenlerini çıkardığı masum sahne, zamanın devlet otoriteleri tarafından sansürlenerek filmden çıkarılmış.
Out of the Past - 1947
Başrollerinde Kirk Douglas ve Robert Mitchum gibi ikonik oyuncularının üstlendiği Out of the Past, film noir sinemasının en önemli örneklerinden biri. Özel dedektif Jeff Bailey (Robert Mitchum) en çok istediği şeylerden birini sonunda gerçekleştirmiştir. Büyük şehirden kaçıp küçük bir kasabada, sevdiği kadınla günlerini huzur içerisinde geçiren Bailey’nin geçmişi ise bir türlü yakasını bırakmaz.
The Big Sleep - 1946
Yönetmenliğini Howard Hawks’ın yaptığı, senaryosunu ise edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden William Faulkner’ın yazdığı The Big Sleep, film noir denilince akla gelen ilk yapımlardan. Başrollerinde Humphrey Bogart ve Lauren Bacall gibi dönemin en ünlü oyunlarını barındıran film, kısaca bir gizemi çözmeye çalışan dedektif Philip Marlowe’un (Humphrey Bogart) yaşadıklarına odaklanır. General Strenwood isimli çok zengin bir adam yaşadığı şantaj problemi yüzünden Marlowe’un kapısını çalar. Dedektif Marlowe araştırmaları sırasında General Strenwood’un kızlarının olayla bir ilişkisi olduğunu öğrenecektir.
Dark Passage - 1947
Humphrey Bogart ve Lauren Bacall ikilisini yeniden gördüğümüz Dark Passage, masumiyetini kanıtlamak isteyen bir adamın hikayesini gözler önüne serer. Vincent Parry (Humphery Bogart) masum olduğunu kanıtlamak için hapisten kaçar. Hiç beklenmedik bir şekilde Irene (Lauren Bacall) isimli bir kadının yardımıyla karşılaşır. Zaman geçtikçe Vincent kadına âşık olmaya başlar ancak hâlâ masum olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Film seçiminde tematik ilerlemeyi sevenler Jean-Luc Godard listemize göz atabilir.