Ferdi Özbeğen’i beyaz piyanosunun arkasında gösteren jeneriği ile hayatıma giren ve 12 Kasım günü bir anda gündemimize oturan,”Türkiye yapımı dizilleri alsa izlemem!” diyen çok sayıda insanı ekranın karşısına geçiren (ki dizide buna da bir gönderme var) tüm bölümlerini arka araya izleyenlerin (Ben de bu gruba dahilim.) sayısının hiç de az olmadığı dizi: Bir Başkadır.
Karakterler ön yargıları ve öteki ile yüzleşirken izleyiciyi de kendi ötekilerini, bir gruba yönelik, kimi zaman farkına bile varmadığı, varamadığı olumsuz, ayrımcı tutumlarını, beslediği ön yargıları, insanları nasıl kategorize ettiğini düşündürdü.
Bazılarımız ise “Ben bu karakterlerin hiçbirinde kendimi görmedim; benim önyargılarım yok.”, diye geçirdi içinden. Yok mu gerçekten?
Asağıdaki cümleleri “doğru” ya da “yanlış” olarak değerlendirmenizi rica ediyorum:
“Başörtülü kadınlar eşit ilişkiler yaşayamazlar.”
“Feministler erkek düşmanıdır.”
“Eşcinsel erkekler duygusaldır/kırılgandır.”
“Yaşlıların seks hayatı yoktur.”
“Kürtler çok çocuk yapar.”
“Trans kadınlar küfürbazdır/kabadır.”
“Suriyeliler eğitimsizdir.”
“Engelliler yardıma muhtaçtır.”
“Kadınlar ev işlerine/çocuk bakımına daha yatkındır.”
“Araplar pistir.”
“Şizofreni hastaları suça meyillidir.”
Eğer “evet” dediğiniz önermeler varsa içinizden “Ama hiç mi doğruluk payı yok?” diye geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum. Bu noktada ise doğruluk payına dair düşüncenizin nereden geldiği hatırlamaya çalışmanızı rica ediyorum. Üniversitede aynı bölümde okuduğunuz, birlikte çok vakit geçirdiğiniz engelli arkadaşlarınızla yaptığınız sohbetler? Trans iş arkadaşlarınız ile ilgili birlikte girdiğiniz toplantılarda yaptığınız gözlemler? Yaşlılarla seks hayatları üzerine yaptığınız derinlemesine görüşmeler? Şizofreni hastası olanlar ve olmayanların suç davranışları üzerine akademik araştırmalar? Yoksa aile içinde, okulda duyduklarınız, çocuk kitaplarında, medyada yer alan temsiller, haberler, şarkı sözleri, deyimler, atasözleri mi?
Çocukların ön yargıları yoktur. İnsanları “biz” ve “ötekiler” olarak kategorize etmezler. “Biz” her ne ise—erkek, heteroseksüel, Türk, sünni, engeli olmayan, genç…- onu “normal” olarak görmezler. Büyüdükçe, sosyalleştikçe, izledikçe, okudukça zihnimizde bu yargılar ve kategoriler oluşur.
Bu zaman içinde oluşan ön yargılardan, ayrımcı tutumlardan özgürleşmenin tek yolu ise karşılaşmalardır. Öteki ile göz göze bakıp, onu dinlemek, gerçekten dinlemek… Bu karşılaşmalar sayesinde başörtülü kadınların, eşcinsel erkeklerin, engellilerin homojen bir grup olmadığını fark edip karşımızdakine bir kategori değil birey olarak yaklaşabiliriz.
Tıpkı Peri’nin birey olarak görmediği, ön yargılar beslediği Meryem ile – ona annesinin eski yardımcısının ismi olan “Hazal” diye seslenmesi, Melisa anne ve babasını sorduğunda “normaller” cevabını vermesi—diyalog kurdukça, önce farkına varmaya, sonra özgürleşmeye başlaması gibi...