Emoji’nin Bittiği Yerdeyiz
Popüler

Emoji’nin Bittiği Yerdeyiz

Çok uzun zamandır görmediğin arkadaşlarınla buluşmuşsun. Pazar günü, bir öğlen sofrası. Balıkçıdasınız. Balıktan önce salatalar gelecek, peynirli roka ortaya, ince ince kıyılacak. Yanına da birkaç meze… Domatesin suyu yavaşça kendini salıyor. Çıtır çıtır ekmekler de geliyor. Garson bir birer birer masayı donatıyor. “Bize bir de buz şefim!” diyor birisi. Garson tam mutfağa doğru uzaklaşacakken, bir ses her şeyi bölüyor: “Bizim bir fotoğrafımızı çeker misiniz? Hazır masa doluyken, zengin dursun di mi? Heh heh!”

Geri dönüyor garson. Fotoğrafçılık hiç para kazanmadıkları ek meslekleri. “Lütfen kamerayı yan tutar mısınız?”

Böyle biter mi? Bitmez tabii ki. Garson uzaklaşırken, estetik ve sanal kaygılarımız baş gösterecek elbette. “Bak bakalım, nasıl çıkmışız”lar, “Fotoğrafı bize de atsana”lar, “Bakın paylaşıyorum”lar, “Senin adın neydi Instagram’da”lar, “Ha sen kapattın mı”lar, “Ben de kapatacağım aslında da şirketin sosyal medya hesapları bana bağlı, kapatamıyorum”lar, “Ben güzel çıkmamışım”lar, “Saçmalama çok sempatik çıkmışsın”lar. Ve hashtagler: #rakicandir, #amaarkadaslariyidir.

Domatesin suyu mu? O çoktan saldı kendini, fava nöbette, peynirler pes etmek üzere, buzlar çoktan mücadeleyi bıraktı. Ertesi gün anlatırsın arkadaşlarına “Dün gece emoji’yi çok kaçırmışız, bir de tam kalkacağız Boomerang ikram ettiler. O son Boomerang’ı yapmayacaktık!” diye.

Evrensel bir dertten bahsediyorum. Dünyanın bütün enlemleri, boylamları; aynı zaman diliminde yaşayan yaşamayan herkes aynı dert batağının içinde. Her şeyi çözmekle mahir Japonlar da, çok bilmiş Almanlar da emoji’nin bittiği yerde! Bu dert bize has bir dert değil. Dünyanın bütün halkları online, dünyanın bütün like’ları bir mesaj içeriyor. Facebook’tan yaptığı elmalı keke yorum bırakmayan gelinine küsen Alman kaynana, oğlunun arkadaşlarıyla Trump’ın politikalarını tartıştığı bir Facebook paylaşımının arasına komando gibi dalıp “Canım oğlum” yazan Amerikalı anne yoktur sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Ömrüm bir Wi-Fi şifresi gibi gözlerimin önünden geçiyor

Mezar taşlarımıza “Bir ömrü internetlerde heba ettim” yazsınlar yazacaklarsa… Biz hayatlarımızın aşkıyla Facebook’ta bir köpek videosunun altında tanışıyor, Snapchat’te saniyesinde kaybolan hatıralar biriktiriyor, Instagram’da nişanlanıyor, YouTube’dan düğün videosunu paylaşıp ailenin ilk torunu için WhatsApp’ta fotoğraf grubu açıyoruz. Torun fotoğraflarının paylaşıldığı gruplar zaten akıl sağlığını komple yitirmiş insanlarla dolu. Yeni doğanın sünneti, ilk dişi, ilk banyosu, yuvaya ilk gittiği gün ve hatta elektrik direklerini yalarkenki, bahçedeki kedinin üstüne oturmuşkenki fotoğrafları gelir gelmez cevap ve emoji hazır: “Anneannesi (opsiyonel: halası, teyzesi, dayısı) kurban olsun ona!” Şükür, şükür, şükür. Üç el yan yana. Tedavisi mümkün olmayan bir delilik hali. Doğmamış çocuklara Instagram hesapları biçiliyor. Daha çocuk ortada yok, takip ettikleri 2, takip eden 103. Tüm akrabalar sırada, takip isteğinin onaylanmasını bekliyor ki altına civcivle, taç ve şükür emoji’lerini kombinleyip koyabilsin!

Eve gelen kredi kartı ekstresini sen daha göremeden, annenden terlikle kaka emoji’si geliyor. Baban yeni yılı tebriğini, üstünde pijaması, ailenin WhatsApp grubuna çam ağacı resmi göndererek yapıyor. Bir emoji’yle, bir resimle, bir gif’le cumalar hayırlı, kandiller mutlu, bayramlar şeker gibi geçiyor. Annen, baban, amcan, halan, yeğenin, kocan, kayınpeder herkes online. Yan koltukta oturan ve telefonuna bakan sevgilinden gece gece mesaj geliyor. “Sende de dursun” diye alışveriş listesini yollamış: “Tuvalet kağıdı, deterjan, limon, maydanoz, soğan, şampuan” Hayatı paylaşmanın anlamını baştan yazıyoruz: Fotoğrafı paylaş, videoyu paylaş, listeyi paylaş, haberi paylaş!

Sonsuz ayna gibi her şeyi aynı yaşayan insanlar olduk. Aynı kostümlü kadınla neşemizi, aynı biberonla doğan bebekleri, aynı konfetiyle ve şampanyayla doğum günlerimizi kutluyoruz. “O da beni seviyor mu acaba?” sorusunun yerini “O da beni takip ediyor mu?” aldı. Önce kim takip ettiyse, o daha çok seviyor. Önce kim ayrıldıysa, takibi önce o bırakıyor. Sokakta tahammüllü, telefon başında tahammülsüz insanlarız. Okundu veya görüldü raporunun ardından arkadaşımız da olsa sevgilimiz de olsa hemen cevap gelmezse duygularımız örseleniyor. “Gördü, gördüğünü gördüm, görüldü yazıyor, niye cevap yazmıyor?” Şarjı bitmiş olamaz mı? Olamaz. Herkes yedek pille dolaşıyor.

Bir insanı sevmeden, tanımadan önce ne kadar güvenilir olduğuna WhatsApp’ta mavi tik’i açık mı kapalı mı diye bakıp, öyle karar veriyoruz. Boy boy dijital paranoyalarımız var. Derdimizi psikologlara anlatıyoruz, tıp çaresiz kalıyor: “Ben kalp atıyorum, o öpücük emoji’si. Zaten fotoğraflarımı da geç layklıyor, biraz mesafe mi koymalıyım sizce?” Psikologdan çıkar çıkmaz karar veriyorsun: “Ona koşarak uzaklaşan kızı yolladım, yanına kırık kalp koydum.” Ayrılığın emoji’si. MFÖ’den bir uyarlama da şık durur sanki: “Emoji’lerimizi bitti mi sandın?”

Açıkçası yeremem bu dünyayı, bu dijital hallerimizi. Böyle bir delirmişliğin, kimsenin birbirinin gözünün yaşına bakmadığı bir dünyanın ortasında belki de bu teknolojiler olmasa delireceğiz bir başımıza. Varsın olsun WhatsApp gruplarında bayramdan bayrama ses çıksın, çocuklar Instagram’da büyüsün, aşklar Snapchat’le başlasın, emeklilik bir sahil kasabasında Facebook’un başında geçsin! Varsın bu da böyle bir dönem olsun. Varsın tarih bizi “Tanrı misafiri sanıp kapıyı açtılar, Amazon’dan gelen paketlere sevindiler” diye yazsın.

İLGİLİ İÇERİKLER emoji
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası