90’ları düşündüğünüzde aklınıza ilk ne geliyor? Her yere rastgele serpiştirilmiş geometrik şekiller, çevirmeli telefon sesi, “football’s coming home”un doğuşu, Gazza, Spice Girls, PlayStation, Resident Evil, Tony Blair’ın Yeni İşçi Partisi ile bir anda “havalı” hale gelmesi, Rusya’da demokrasi, Titanic, umut dolu bir hava, Nirvana, Tupac ve Biggie... Ve tabii ki, Lara Croft! Gerçekten de son umut dolu on yıl her şeyi barındırıyordu.
Bu dönem aynı zamanda televizyon tarihinin en kalıcı yapımlarının doğuşuna sahne oldu ve bugün bildiğimiz televizyon kültürü, büyük ölçüde 90’ların öncülerine borçlu. Twin Peaks olmasaydı, The Sopranos'u, Breaking Bad'i ya da 2010'lar boyunca devam eden prestijli dizi dalgasını görebilir miydik? Sopranos'un yaratıcısı David Chase, pek sanmıyor (detaylar aşağıda).The Simpsons’ın kültürel etkisini anlatmaya ise fazla gerek yok: 1989’dan bu yana üretilen her Amerikan aile komedisinde Springfield’ın izini görebilirsiniz; Family Guy’dan Modern Family’ye, ve Bojack Horseman’a kadar.
GQ, 90'ların televizyon dünyasına bir bakış atarak bu on yıldan en sevdiğimiz dizileri seçiyor.
(İçerikler ülke platform kataloglarına göre değişiklik gösterir.)
The Simpsons'ın altın çağının zirvesindeyken, televizyonun en komik dizisi olduğu yönünde güçlü bir argüman var. En iyi bölümlerinde neredeyse her saniyeye bir espri sığdırıyordu: Mesela Homer’ın nükleer santral işçi sendikasının başkanı olduğu, "Lisa needs braces" ve "classical gas" gibi esprileriyle bugün hala popüler olan meme'lere ilham veren dördüncü sezon bölümü “Last Exit to Springfield” gibi. Artık genel bir görüş olarak, dizinin uzun süredir yazar kadrosunda yer alan ve şu anda yapımcılığını üstlenen Matt Selman önderliğinde yeniden bir yükseliş yaşadığı söyleniyor — ancak dizinin 90’lardaki o efsane dönemine bir daha hiç ulaşamadığı da açık.
Gelmiş geçmiş en iyi sitcomlardan biri, en basit kurgulardan birini alıp mükemmel şekilde işletti — zaten iyi bir sitcom’un da yapması gereken tam olarak budur. Bunu da, Jerry Seinfeld ve Larry David liderliğindeki efsanevi yazar kadrosuyla başardı. Başlıktan da rahatça anlayabileceğiniz gibi, Seinfeld dizide kendisinin kurgusal bir versiyonunu canlandırıyor. Hikaye büyük ölçüde onun sıradan günlük yaşamı etrafında dönüyor: Çoğu zaman arkadaşları George (Jason Alexander) ve Elaine (Julia Louis-Dreyfus) ile, bir de gizemli komşusu Kramer (Michael Richards) ile vakit geçiriyor. Cinsel hayatlarından şikayet ediyorlar; eski sevgililerinden kaçıyorlar, bir Çin restoranında masa bekliyorlar. New York’un aylaklarını bundan daha iyi anlatan bir sitcom yok.
David Duchovny ve Gillian Anderson, 90'larda Fox'un en büyük hitlerinden biri olan The X-Files ile bir anda yıldızlaştı. Dizide Amerika'nın kalbinde yaşanan en garip olayları araştırmakla görevlendirilen iki FBI ajanını canlandırıyorlardı. İkili adeta kusursuz bir yin ve yang gibiydi: Anderson’ın canlandırdığı Scully, kurallara bağlı şüpheciliğin vücut bulmuş haliydi; Duchovny'nin komplo teorilerine inanan Mulder’ı ise “gerçek” gerçeğin peşinden gitmeyi temsil ediyor ve bu uğurda ortalığı karıştırmaktan çekinmiyordu. The X-Files’ın sezonlar boyunca süren macerası boyunca, ikili uzaylılar, canavarlar ve diğer doğaüstü tehditlerle mücadele etti; bir yandan da Syndicate adındaki karanlık bir örgütle savaşmak zorunda kaldı.
Kaç dizi, David Lynch'in Amerikan taşrasında geçen, türler arasında gezinen sürreal suç dizisi Twin Peaks kadar etkili olduğunu iddia edebilir? The Sopranos'un yaratıcısı David Chase’in sözüne kulak verin: 2017’de Time’a verdiği bir röportajda, “Bugün bir saatlik drama yapan ve David Lynch’ten etkilenmediğini söyleyen herkes yalan söylüyordur,” demişti. Ve sadece televizyonla sınırlı kalmayın: Alan Wake ve Control gibi video oyunlarından, 2024 yapımı I Saw the TV Glow gibi filmlere kadar Twin Peaks’in etkisi her yerde hissediliyor.
Aniston. Kudrow. Perry. Schwimmer. Cox. LeBlanc. Bakın, Friends’i size bizim anlatmamıza gerek yok — özellikle de Y kuşağındansanız. Çünkü onlar için bu dizi, bir sitcom'un tam anlamıyla din kadar kutsal bir deneyime en çok yaklaştığı yapım olabilir. 2004'teki final bölümü Amerika’da 52 milyon kişi tarafından canlı izlendi — 20 yıl sonra, bu ölçekte ortak bir kültürel deneyim artık sadece bir anı (karşılaştırmak gerekirse, Game of Thrones’un finalini izleyenlerin sayısı bunun neredeyse yarısı kadardı). Üstelik Friends'in tekrar tekrar izlenme değeri de tartışmasız rakipsiz.
The Simpsons’ın aksine, Trey Parker ve Matt Stone’un küçük kasaba Amerika’sını hicvettiği South Park, 90’larda başladığından beri büyük ölçüde istikrarlı şekilde komik kalmayı başardı — her ne kadar son yıllarda politik doğruculuğa karşı çıkma hevesi diziyi biraz yorucu hale getirmiş olsa da.
Yine de, klasik South Park hala tam bir eğlence bombası; üstelik bunu, televizyon tarihinin en iyi yazılmış animasyon karakterlerinden birine borçlu: şımarık, kronik cahil ve utanmaz derecede kötü Eric Cartman’a. (O dönemde Cartman birçok suç işlemişti)
BU İÇERİK İLK OLARAK BRITISH GQ WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.