Geçtiğimiz haftalarda SpaceX’in iki NASA astronotunu Uluslararası Uzay İstasyonu’na sorunsuz bir şekilde taşımasının ardından birçoğumuz dikkatimizi mikro evrenden alıp hızlıca makroya verdik. Uzun süredir çıplak gözle göremediğimiz minik düşmanlarımızla uğraşmaktan gökyüzüne bakmaya pek fırsat bulamamıştık. Belki de kapalı alanlarda bunalan zihinlerimiz dünyadan iki astronotla birlikte ayrılan bir roket fikrini her zamankinden daha ilgi çekici buldu. Elbette bu insanlığın uzaya ilk defa astronot gönderişi değil; SpaceX’in gönderdiği iki astronotla birlikte halihazırda Uluslararası Uzay İstasyonu’nda görev yapan astronot sayısı şu an 5. Peki bu son fırlatılma neden önemli?
Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi hava sahasından uzaya astronot göndermeyi 2011 yılında durdurmasından bu yana, NASA insanlı uzay görevleri için Rusya’nın sağladığı roketleri kullanmak zorunda kalıyordu. Yani SpaceX’in son görevini başarıyla gerçekleştirmiş olmasının yarattığı bu büyük etkinin milli bir yönü kesinlikle var. Trump dahil, üst düzey devlet görevlilerinin fırlatma esnasında orada bulunarak bundan politik anlamda faydalanmaya çalışmasının daha mantıklı bir açıklaması henüz yok. Haksız sayılmazlar, artık NASA astronotlarının uzaya adım atmasının ön şartı Rusya’ya gitmek değil. En önemlisi, bu ön şartın ortadan kalkması pahalı uzay görevlerinin maliyetini de düşürmüş oldu. Maliyetin düşmesinde Musk’ın tekrar kullanılabilen roketlerinin etkisi büyük.
Şu ana kadar çizilen tabloda, bir devlet kurumu olan NASA ile özel bir girişim olan SpaceX’in lojistik iş birliğini görüyoruz. Ama Elon Musk’ın asıl amacı uzay seyahatinde sadece bir aracı olmak değil; önümüzdeki yıllarda SpaceX uzaya kendi yetiştirdiği astronotlarını göndermeyi de planlıyor. Özel girişimlerin uzay macerasına dahil olmaları yeni değil; aslında uzay turizminin ilk adımı, 2001 yılında Amerikalı mühendis ve multimilyoner Dennis Tito’nun 20 milyon dolar ödeyerek 8 gün boyunca Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kalmasıyla atılmıştı. Tito’nun ardından altı kişi daha adını listeye yazdırsa da çok azı bu hayalini gerçekleştirebildi. Hatta 2009’dan beri turistik uzay yolculuğu yapan kimse olmadı.
Başarısız olma ihtimali bir hayli yüksek olan uzay araştırmaları son derece masraflı da. Videolarını izlediğimiz başarısız roket denemeleri bile yıllarca süren ekip çalışmalarının ve binlerce karmaşık hesabın ortak ürünü. Bu nedenle SpaceX’in özel bir şirket olarak bu zorlu görevin içinden başarıyla çıkmış olması her şeyden önce uzay çalışmaları yapan diğer tüm özel girişimlere de büyük bir moral sağladı. Son yıllarda uzay yarışında en çok sesini duyuran Elon Musk olsa da, Richard Branson’ın Virgin Galactic’i ve Jeff Bezos’un Blue Origin isimli uzay araştırmaları yapan şirketleri turizm amaçlı yörüngealtı uçuşlar için bilet satışı yapıyor. Ancak henüz hiçbiri 2023’te Ay’a biletli insan taşımayı planlayan SpaceX kadar ileri gidemiyor.
Uzaya yatırım yapan özel girişimlerin kendi kişisel önceliklerine yoğunlaşması sonucu bilimsel odaklı çalışmaların geri plana atılma riski hala tartışma konusu. Gezegenlere devasa gök taşları çarpmazsa veya yörüngelerinde açıklanamaz bir sapma gerçekleşmezse yakın gelecekte bazı ayrıcalıklı insanlar dünya dışındaki gezegenlere ayak basacak ve hatta orada koloniler kurabilecek. Gelecekte uzay seyahatinde demokratik bir açılım gerçekleşir mi henüz tahmin edemiyoruz. Ama roketlerin sadece gökyüzüne, uzayın derinliklerine doğru fırlatıldığı bir dünya herkes için çok daha güvenli olabilir.