George Clooney'yi Susturamazsınız
Röportaj

George Clooney'yi Susturamazsınız

İnsanlar şaraba benzer derler. Yıllar onu, dünyayı değiştiremeyeceğine inanan karamsar, umursamaz ve hatta bencil bir kuşağın yüzüne tokat gibi çarpan bir aktiviste dönüştürdüğü için George Clooney, beyazperdedeki iyi şaraplardan biri.

The Monuments Men (Hazine Avcıları) adlı filmde, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin yerle bir ettikleri ülkelerdeki değerli sanat eserlerini kurtarmak için bir araya gelen tarihçi, heykeltıraş, mimar ve kütüphaneciden oluşan “özel” askerlerin gerçek hikayesini anlatıyor. Filmin hem senaryosunu yazan hem de yönetmen koltuğuna oturan George Clooney, başrolü Matt Damon, Bill Murray, John Goodman, Jean Dujardin, Bob Balaban, Hugh Bonneville ve Cate Blanchett’le paylaşıyor.

Ünlü oyuncu Clooney, bu filmi çekene kadar uzun zamandır II. Dünya Savaşı’nı farklı bir şekilde ele alan bir film çekmeyi hayal ediyormuş. Robert Edsel’in kitabını okuyunca, aradığını bulduğunu hissetmiş. Savaş döneminde sanat eserlerinin yok olmasını engellemek için, hayatlarını tehlikeye atabilecek insanların hikayesini duyurmak için kolları sıvamış. Senaryoyu yazarken dünyaca ünlü tarihçilerle, filmin dekorları için en tanınmış antikacılarla çalışmış. İçine sinen bir prodüksiyon olsun diye o kadar çok uğraşmış ki görsel efektleri tamamlayamadığından filmin vizyona giriş tarihi, Oscar için iddialı yapımların gösterime girdiği sonbahardan yeni yılın ilk aylarına sarkmış.

Zaten belli ki niyeti Oscar heykelciği değil, hikayesini duyurmak istediği insanların kahramanlığına duyduğu saygıydı. Üstelik senaryoyu hazırlarken o dönemden bu yana 5 milyon sanat eserinin kurtarıldığını ancak hâlâ 30 milyona yakın eserin kayıp olduğunu öğrenince de kayıtsız kalamamış. The Monuments Men Vakfı ile bir araya gelerek SupportTheMonumentsMen.com adlı bir internet sitesi kurmuş. Filmin fragmanının izleyiciyi bu siteye ve bir yardım hattı numarasına yönlendirdiğini görünce şaşırmayın. Clooney, dünyanın dört yanında bu filmi izleyenlerden tek bir kişi bile kayıp eserler hakkında bir ipucu verse belki bir sanat eserini daha sahibine kavuştururuz derdinde. Başka dertleri de var. Mesela filmin basın toplantısına “Yulia’ya özgürlük” yazılı siyah tişörtle katılarak Ukrayna’daki Batı yanlısı dönüşümü simgeleyen Turuncu Devrim’in liderlerinden eski başbakan Yulia Timoşenko’nun hapiste olmasını protesto etti.

İyi de, 52 yaşındaki aktörün film galalarında nasıl bir smokin giyeceğini düşünmesi, dünyanın en güzel kadınlarıyla Como Gölü yamacındaki villasında gününü gün etmesi, yakın arkadaşı Brad Pitt’le erkek erkeğe tatile çıkması, genç kalmak için bilimin nimetlerinden faydalandığı bir klinikten çıkarken yakalanması gerekmez mi? Koskoca George Clooney ne ara böyle küçük (!) hesapların peşine düştü?

Amerikalı gazeteci ve televizyon programcısı Nick Clooney’in oğlu olarak dünyaya geldiğinizde, hayata 1-0 önde başlar ve beş yaşında ekranlarda boy gösterirsiniz. Hollywood çok da uzağınızda değildir. Ancak hayatın, insanoğlunun anlamakta zorlanacağı bir adalet duygusu vardır. Daha doğru düzgün cümle bile kuramadığınız halde televizyon yıldızı olarak şımartıldığınız yaşta, bir sabah yüz felci olarak uyanırsınız. Bu, hayatın oyunu dengede tutma şeklidir. Her 100 insandan 15’i ömrünün sonuna kadar bu rahatsızlıkla yaşamak zorunda kalırken aralarından biri yıllar sonra Time dergisi tarafından dünyanın en ünlü film yıldızı olarak onurlandırıldığı yetmezmiş gibi, People dergisi tarafından da gezegendeki en seksi erkek unvanıyla taçlandırılır. Hem de bir değil, iki kere. Üstelik Oscar komitesi oyunculuğunu da zirveye taşıyan bu adamı ünlü heykelciğinden mahrum bırakmaz.

Bu sahip olduklarınız kadar, oyunu ne kadar iyi oynadığınızın da bir göstergesidir. Hayat bunu takdir eder ama en oyuncularına bile torpil geçmez. Aynı adamı, Oscar’a uzandığı filmin neden olduğu korkunç sırt ağrılarına daha fazla tahammül edemeyip intihar düşüncesine sürükleyecek kadar da merhametsizdir. İşte o aktörünki de hayatın sebepler-sonuçlar, bedeller-mükafatlar, karanlıklar-aydınlıklar üzerine kurulu kusursuz dengesini çıplak gözle görebileceğiniz bir hikayedir.

Film setine ilk adım 

George, küçük yaşta geçirdiği yüz felci nedeniyle ailenin üzerine titrediği ferdiydi. Babasının işi yüzünden çok seyahat etseler de mutlu bir çocukluk geçirdi. Haylaz ama başarılı bir öğrenciydi. Sporla arası iyiydi, uzun süre beyzbol oynadı. Birçok kişi profesyonel bir kontrata imza atacağını düşünüyordu, olmadı.

80’lerin başında Northern Kentucky Üniversitesi’nde kızların gözdesiydi ama keyfi yerinde değildi. Radyo, televizyon ve gazetecilik bölümünde okuyan delikanlı, ünlü bir gazetecinin oğlu olduğu için sürekli babasıyla karşılaştırılıyordu. Onun kadar yetenekli olmadığı aşikardı. Bir gün, buna daha fazla katlanmak zorunda olmadığına karar verdi ve okulu bıraktı. Dönemin popüler caz sanatçılarından olan halası Rosemary Clooney’in eşi José Ferrer bir süredir yeni bir film üzerinde çalışıyordu. Okulu bırakan George’a küçük bir rol vermeyi teklif etti. Film hiçbir zaman izleyiciyle buluşmadı belki ama üç ay boyunca sette yatıp kalkan, herkesin rolünü ezberleyen George, oyuncu olmaya karar verdi.

1985-87 yıllarında The Facts of Life isimli bir gençlik dizisinde rol aldı. 1988’le 91 arasında Roseanne’de endamını sergiliyordu. 1992’de Bodies of Evidence isimli polisiye dizinin yakışıklı dedektifinden 1993’te The Harvest adlı filmdeki travesti rolüne kadar uzanan bir çaylaklık dönemi geçirdi. İyi para kazanıyordu ama dünya çapında üne kavuşmasını sağlayacak o kırılma anını yakalayacağına dair umutlarını yitirmeye başlamıştı. 1989’da evlendiği Amerikalı oyuncu Talia Balsam’la da işler iyi gitmiyordu, dört senelik evliliklerini bitirme kararı aldılar. 

Güzel şeyler siz umudunuzu kestiğinizde olur derler ya, tam o günlerde hayatının rolü teklif edildi. NBC’nin kısa sürede fenomene dönüşecek ve 90’lara damgasını vuracak dizisi E.R.’da pediyatri uzmanı Dr. Doug Ross karakteriyle kamera karşısına geçti. George Clooney dayanılmaz çekiciliğini, sağlam karizmasını ve oyunculuk yeteneğini sergileyebileceği en iyi rolle yıldızlaşmıştı. Dizide 106 bölüm boyunca yer aldı. Drama dalında en iyi aktör olarak Emmy ve Golden Globe ödüllerine aday gösterildi. Efsane dizi Friends’de birkaç bölüm konuk oyuncu olarak rol aldı, kıyamet koptu. Adı dizinin bile önüne geçmeye başlamıştı.

15-12/05/clooney_1.JPG

Hem iyi oyuncu, hem moda ikonu

Dizide ve gerçek hayatta kadınların ayılıp bayıldığı doktor, film yapımcılarının da gözünden kaçacak değildi. Bir yandan dizideki rolüne devam ederken, bir yandan da gelen teklifleri değerlendirmeye başladı. Önce Quentin Tarantino’nun From Dusk Till Dawn isimli filminde vampir olayına dahil oldu. Ardından One Fine Day’de filminde Michelle Pfeiffer’a âşık olan bekar bir babayı canlandırdı. Oyunculuğunu ispat etmiş, hatırı sayılır bir hayran kitlesi kazanmıştı. Bir süper kahramana can verme zamanı gelmişti. 

Tahrik edici gülümsemesi ve ağırbaşlı tavrına en uygun kahraman, yarasa adamdı. 1997 yılında serinin Batman ve Robin isimli filminde Val Kilmer’ı yerinden ederek Batsuit kostümüne layık görülen altıncı aktör oldu. Arnold Schwarzenegger, Uma Thurman, Chris O’Donnell ve Alicia Silverstone gibi genç hayran kitlesine sahip ünlü isimleri bir araya getiren film, istenilen başarıyı yakalayamadı. Tüm zamanların en kötü süper kahraman filmi kabul edilse de George Clooney’in oyunculuğu eleştirilmedi ama o serinin sonraki filmlerinde Batman kostümünü giyemedi.

Kariyeri boyunca hayal kırıklığıyla en esaslı tanışması belki de buydu. Çabuk toparlandı. 2000 yılında O Brother, Where Art Thou isimli filmdeki rolüyle müzikal ve komedi en iyi aktör dalında Golden Globe’un sahibi oldu. 2001’de iyi bir senaryo ve birlikte görmek isteyeceğiniz çok sayıda oyuncuyu bir araya getiren kadrosuyla soygun filmleri arasında bir başyapıta dönüşen Ocean’s Eleven’da Danny Ocean rolünü kabul etti. Dr. Doug Ross karakterinden sonra kendisine en çok yakışan role bürünmüştü. Süper kahraman olamamıştı belki ama afili bir hırsız olmayı fazlasıyla başarmıştı.

Ocean’s Eleven/Twelve/Thirteen serisiyle aynı zamanda bir moda ikonuna dönüşmüştü. Her zaman her yerde jean giyebileceğini düşünen Hollywood erkeklerinin aksine, özel hayatında bile takım elbiseden şaşmadı. Özel günlerde kömür karası, jilet gibi takım elbiseleri tercih ederken, daha rahat ortamlarda lacivert ve grinin ağırbaşlılığını bembeyaz kravatsız gömleklerle buluşturduğu, güneş gözlüklerini eksik etmediği görünümüyle sıkıcı olmaktan çok uzaktı. Yakın arkadaşları Michelle Pfeiffer ve Nicole Kidman, onun 40 yaşına gelmeden evlenip çocuk sahibi olacağını iddia etmişti. İlk ve tek evliliğinden sonra bir daha asla evlenmemeye yemin ettiğini açıklayan ünlü oyuncu, bu iki güzel kadının da iddiayı kaybetmesine neden oldu. Vaktini birbirinden güzel kadınlarla geçiriyor, mutlu bir aile ortamında büyümüş olsa da aile kurma fikrine sıcak bakmadığını ve çocuk sahibi olmayı da düşünmediğini her fırsatta dile getiriyordu. 

Oyunculuk kariyerinin zirvesine ulaşmış; senarist, yönetmen ve yapımcı olmaya merak sarmıştı. 2006’da en iyi yardımcı oyuncu performansıyla Oscar heykelciğini kucaklayan filmi Syriana’da canlandırdığı karakter uğruna 15 kilo aldı. Bu kilolar nedeniyle tehlikeli bir sahnenin çekimlerinde düşerek omurgasını yaraladı. Hastaneye kaldırıldı. Bir tür felç geçiriyordu. Tahammül edilemez sırt ve boyun ağrıları, burnundan gelen omurilik sıvısı akıntılarıyla haraketsiz yattığı üç haftanın sonunda bu şekilde yaşayamayacağını düşünmeye başladı. İki kere ameliyat oldu, son ameliyatı sonrası kısa süreli hafıza kaybı yaşadı. Şanslıydı, tamamen iyileşti. Ancak iyileştikten sonra verdiği ilk röportajda ameliyata kadar geçen sürede “Doktorlar bir şey yapamayacaksa belki de ben bir şeyler yapmalıyım” diye düşündüğünü itiraf ederek, yaşadığı sürecin yıpratıcılığını gözler önüne seriyordu.

Tutuklandığında gülümsüyordu 

George Clooney her zaman duyarlı bir oyuncu oldu. 11 Eylül faciası sonrasında yüzlerce Hollywood yıldızını bir araya getirerek United Way için 129 milyon dolara yakın bağış topladı. Dört sene sonra Katrina kasırgasında evlerini kaybedenler için 1 milyon dolarlık bağışta bulundu. Bunlar, onun kadar ünlü birçok sanatçının yapması gereken ve yaptığı yardımlardı. Ancak o, hastanede ölümün kıyısına kadar gidip geri geldiği günlerden sonra sahip olduğu ünü, parayı ve gücü daha farklı şekillerde kullanması gerektiğine inanır olmuştu.

Babasının da dahil olduğu bir grup arkadaşıyla gizlice Sudan’a giderek iç savaş sürecinde işkenceye uğrayan insanların yaşadıklarını anlatan bir belgesel çekti. Günlerce Nuba Dağı etrafındaki bölgede o insanlarla yaşadı. ABD Kongresi’nde Güney Sudan’daki insanlık dramını gözler önüne seren bir kayıt izletti. Hükümetinden bu suça müdahale etmesini ve Sudanlı yetkililere ait yurtdışı hesaplarını dondurmasını talep etti. Belgeselini dünyanın dört yanındaki haber kanallarına ulaştırdı.

Bir süre sonra Güney Sudan bağımsızlığını ilan ederek ayrı bir ülke oldu. Ancak yeni ülke için güvenlik sorunu daha da ciddiyet arz etmeye başlamıştı. Uluslararası güçler Sudan’da yaşananlarla yakından ilgiliydiler ancak yine de Afrika’nın bu bölgesinde olan bitenleri takip etmeleri mümkün olmuyordu. George Clooney, daha önce Sudan’a birlikte gittiği yakın arkadaşı aktivist John Prendergast’le bir araya gelerek bölgedeki soykırım ve insanlık suçlarını gözetleyecek ve önleyecek bir uydu projesi üzerinde çalışmaları gerektiğine ikna etti. Projesinin ilham kaynağı, evini Google Earth üzerinden sürekli gözetleyen paparazzilerdi. Birleşmiş Milletler, Harvard Üniversitesi ve Google Earth’le yürüttükleri Güney Sudan Satellite Sentinel Project’e dünyanın en geniş görüntüleme uydusu ağına sahip şirketi DigitalGlobe da üç uydusu ve analizleri yapmak üzere görevlendirdiği yüzlerce çalışanıyla katıldı. Uydular her gün 2.4 milyon kilometrekare alanı tarayarak çıkması muhtemel herhangi bir saldırı ya da çatışmayı önceden tespit etmeyi hedefliyordu. Yapılan işin hukuksal boyutu tartışmalara yol açsa da Clooney hayalindeki projeyi gerçeğe dönüştürmüş olmanın insani huzurunu taşıyordu.

Sudan hükümet güçlerinin ülkenin güneyinde sivillere yönelik savaş suçu işlemesini protesto etmek amacıyla, Washington’daki Sudan Büyükelçiliği’nin önünde yapılan gösteri sırasında tutuklanarak gözaltına alındığında gülümsüyor olmasının nedeni de buydu. Ertesi gün protesto tüm gazetelerin manşetindeydi. Haber tüm dünyaya “George Clooney tutuklandı” başlığıyla yayılmıştı. Ünlü oyuncu istediğini elde etmişti.

George Clooney, Oscar’la ödüllendirildiği bir rolün hakkını vermeye çalışırken bir kaza geçirdi. Omurgası zedelendi. Hastanede kendini sahip olduğu her şeyden vazgeçecek kadar çaresiz hissettiği günler oldu. İyileşti. Artık sahip olduğu her şeyi, ihtiyacı olan insanları iyileştirmek için kullanıyor. Tek başına dünyayı değiştiremeyecek ama uğraşıyor. Susmuyor. Çünkü susmak suça ortak olmaktır.

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası