Hayaller-hayatlar denkleminde her insanın payına, neredeyse her gününe kahrederek uyandığı ve öyle sürdürdüğü bir yaşam düşmüyor. Aramızda gezinen şanslılar var. Hayal bile edemediği noktaya gelen, orada kalan, hatta yetmezmiş gibi onu aşmak için çabalayanlar mevcut. Bir tanesiyle tanıştım. 2009 yılında gazetecilik yoluna girince yavaş yavaş gitmeyi bıraktığım İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nin Bahçeköy’deki kampüsüne aynı günlerde adım attığımız, o günlerde basketbol antrenörü olma hayali kurarken, 25’ine geldiğinde “Los Angeles’ta ev alacağım şimdi” cümlesini kurabileceği bir hayata kavuşan biriyle hem de. Çoğumuz için aklımıza düşmeyecek kadar uzak bir hayal.
Karşımdaki kişinin 19 yaşındaki haliyle aynı kampüste karşılaşmışlığımız, okula aynı otobüsle gitmişliğimiz olabilir; hatta belki kantinde komşu masalarda oturmuşluğumuz da. Ama şimdi masanın öbür tarafında sorularımı bekleyen 25 yaşındaki Çağatay Ulusoy, artık beyazcamdaki dizilerin ardından beyazperdedeki filmleriyle de, bambaşka bir yerde. Söylediklerimden haset sonucu çıkmasın. Öyle değil. Hem onunla rekabet edecek değilim; ne o kadar yetenekliyim ne de o kadar yakışıklı. Kendine güvenen çıksın karşısına, benden pas. Ben ancak soru sorabilirdim ona, sordum da zaten.
“Çok heyecanlanıyorum, bir türlü atamadım şu hissi” diye giriyor söze. Bir şeyler sormaya yeltenince “Burada soruları ben sorarım” çıkışıyla “Hayat nasıl gidiyor?” tonunda başlıyorum sorguya. Muhtemelen siz bu sayfaları okurken çoğu yayında göreceğiniz, televizyonda fragmanlarını izleyeceğiniz, başrolünde oynadığı Delibal filminden bahsederek yanıtlıyor. Aklı fikri orada çünkü: “Keyfim iyi. Biraz heyecanlıyım şimdi, sinema var. Bu çok sahiplendiğimiz bir proje. Yaklaşık 1.5 sene önce çıktı fikir ortaya. Medcezir’in ilk sezonu bitmeden daha, sinema yapmak istiyordum. Yönetmenimiz Ali Bilgin’e, abi sinema yapalım, daha değişik bir şey yapalım, derin bir konusu olsun dedim. Tamam, konuşalım yapımcıyla (Kerem Çatay) dedi. Gittik konuştuk, kurun ekibi dediler, senaristler ayarlandı, geliştirildi proje...”
Detay vermeden Delibal’dan bahsedeyim biraz. Kabına sığmayan, hipster, davul çalan, üniversitede mimarlık okuyan Barış (Çağatay Ulusoy), gözü derslerinden başka hiçbir şey görmeyen, burslu, başarılı sosyoloji öğrencisi Füsun’a (Leyla Lydia Tuğutlu) âşık olur ve olaylar gelişir. Bir kopya daha vereyim hadi: Acıklı bir film. Gerisini izlersiniz artık. Çağatay Ulusoy’un filmle ilgili sunuşu ise şu: “Yapılmayan bir şey yapmak, değişik olmak, fark yaratmak istedik. Güzel olduğunu, seveceklerini düşünüyorum. Elimizden geleni de yaptık.”