Tolga Akış 'Biraz Konuştuk' No.2 :Sayna
Röportaj

Tolga Akış 'Biraz Konuştuk' No.2 :Sayna

Bu sefer konuğum bir fotoğraf sanatçısı, Sayna.

Sayna’yı Instagram’da keşfettiğimde çok heyecanlanmıştım. Kendi kendine yetebilen, aracısız, filtresiz, performans kaygısız, derdini kendi özgün yoluyla anlatan yaratıcı insanların hepimize ilham taşıdığını düşünüyorum. Sayna’nın kendine ait baskın bir görsel dili var. Dünyasının içine girdiğinizde önce garipseseniz de her yeni üretimi sizi biraz daha içeri çekiyor. Siz de yaptıklarını @saynarte hesabından takip edebilirsiniz.

Özellikle genç sanatçılarda bir dil oluşturmanın hep sancılı bir konu olduğuna şahit oluyorum. Sende böyle olmamış gibi görünüyor. Bu belirgin dili nasıl yakaladın?

Belli bir ritim yakalamak normalde zor bir şeydir ancak takıntılarımız özgün bir dil oluşturmak açısından çok etkin bir rol oynuyor bence. Örneğin; çocukluğumdan beri ışığa oldukça ilgi duyuyorum. Fotoğraflarımda da ışığı kullanmak, ışıkla oynamak bana gerçekten tarifsiz bir haz veriyor. Sadece görsel yönüyle değil aynı zamanda fizik yasaları ne söylüyor, ışığın dalga boyları nelerdir, insan gözü ne kadarını algılayabilir benzeri olguları da metafor olarak fotoğraflarımda işliyorum. Işık kelimesinin etimolojik anlamını araştırıyorum, farklı dillerde, kültürlerdeki karşılığına bakıyorum. Kısaca ışığı her yönüyle kendime konu ediniyorum. Bu bir takıntıdır, faydalı bir takıntı.Kendini tanımak ve farkında olmak bu konuda çok fayda sağlıyor bence.

 

Sayna

 

Özellikle öznesi olduğu fotoğrafların çoğunu tek başına kurduğu düzeneklerle çektiğini gördüğümde çok şaşırmıştım. Daha sonra yeni fotoğraflara baktığımdaki hissim, sanki senin odana hatta ‘mahremine’ girmişim gibi bir yere gitmişti. Bunu bilinçli mi yapıyorsun veya karşıda oluşan bu hisle ilgili ne düşünüyorsun?

Öncelikle günümüz teknolojisi bizim mahremiyet anlayışımızı hızla değiştirmekte diye düşünüyorum, fotoğrafın icadının sadece 180 yıllık bir tarihi var, sanat tarihine baktığımızda daha çok yeni bir teknoloji ve toplum içerisinde hızla daha büyük bir yer kaplıyor ve anlam değiştiriyor. 20 yıl öncesinden çok farklı mesela, artık herkes fotoğraf çekebiliyor, herkes birbirini gözlüyor ve kendi mahrem alanını ifşa ediyor, herkes kendini sanal bir aleme kazıyarak daha çok var etmeye çabalıyor. Fotoğraf-sanat hatta dünya tarihinde böyle bir şey ilk kez yaşanıyor. Ben de bunu psikolojik yönleriyle birlikte ele almayı ve bir yönüyle eleştirel bir dile dönüştürmeyi tercih ediyorum. Ben çektiğim fotoğrafları bir yönüyle performans gibi de görüyorum. Verdiğim pozlarla, kullandığım ışıkla, metaforlarla insanlarda özel alanıma dahilmiş ve bir delikten beni gizleyebiliyorlarmış izlenimi yaratıyorum ve bu noktada insanların tepkileri de bu performansa dahil oluyor. 

 

Üretim hızın ve şevkin inanılmaz. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri bu. Yine sanatçılarda çok rastlanan bir şey değil. Ciddi masa başı manipülasyon gerektiren işler çıkarırken bir taraftan bu kadar hızlı üretimi nasıl gerçekleştiriyorsun, zamanını nasıl planlıyorsun?

Bu konuda şanslı olmalıyım çünkü yaptığım şeyi aşkla yapıyorum, her anım kafamda görseller oluşturmakla ve bunların arasında gezmekle geçiyor. Bunu düşünmediğim an yok. Düşüncelerimi üretime dökemediğim zaman hastalanıyorum bu yüzden de içgüdüsel olarak durmadan üretim halindeyim. Fotoğraf içinde bulunduğum boyutu an’lamak için kullandığım bir araç.

An’lamak kelimesi de enteresandır, kendi içimde fotoğraf çektim demiyorum mesela an’ladım diyorum, bir anı dondurup anlamı bunun içerisinde buluyorum.

 

Sayna

 

Fotoğraf sanatçısı olmak isteyen insanlar genel olarak bilinen bir fotoğrafçının yanında işe başlamak veya amatör işlerle bütçelilere geçiş yapmak gibi yollar izliyor. Hepsinin ağzında tek bir cümle: “ Portfolyo lazım”. Sen bambaşka bir şekilde önce kendi dilini yaratarak işe başladın. Bu söyleşide en büyük vurguyu yapmak istediğim yer burası. Çünkü ben şu an senin bir markanın işini çekmeni klasik bir proje olarak değil, bir ’işbirliği’ olarak görüp heyecanlanıyorum. Bunu çok da uzun olmayan bir sürede instagram mecrasına üreterek yaptın. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Açıkçası ben fotoğraf sanatçısı olmak, para kazanmak ya da herhangi gibi bir kaygıyla başlamadım bu işe, içgüdüsel olarak gelişti. 10 Yaşımdan beri fotoğraf çekiyorum, duygularımı düşüncelerimi bu yolla dışa vuruyorum. Her şeyi kendi başıma yapıyorum, seti kendim kuruyorum, modelliği kendim yapıyorum, photoshop manipülasyonlarını, aklına ne gelirse... Bütün hâkimiyet bendeyken işlerim dış etkenlerin manipülasyonuna uğramıyor, körelmiyor ve bu sebeple boyun da eğemiyor. 

Sosyal medya ise benim için görünürlük sağlıyor, işim için faydalı ilişkiler kurmama sebep oluyor ve artık bireysellikten biraz uzaklaşıp senin de dediğin gibi ‘işbirliği’ kurmam için olanak sağlayacağını düşünüyorum.

 

Bir çok insanın tabu gördüğü şeyleri senin görmediğin belli. Türkiye’de bu tabuların hakimiyetine çok inandırıldık. Kulaklarını tıkayarak yapmak istediği şeyleri yapan insanları görmek çok iyi geliyor hepimize. Sen bu anlamda motivasyonunu nasıl yüksek tutuyorsun, yeni medyada herhangi bir alanda ilerlemek isteyen insanlar için “Alın bu da kulağınıza küpe olsun” diyeceğin bir şey var mı?

Kabul etmeyi öğrendim, insanları, kendimi, rastlantısallığı, akışta olmayı. Bu sebeple hiçbir şeyi kişisel algılamıyorum. Benimle aynı fikirde olmayan insanları da dinliyorum. Olan biten şeyler bizim kontrolümüz dışında gelişiyor, bize kalan tek şey ise bunları nasıl algılamak istediğimiz. İnsan istediği sürece her şeyi fırsata dönüştürebilir bence, ben de bunu yapmaya çabalıyorum.

Teşekkürler Tolga güzel soruların için :)

Işık ile kalasın.

Tolga Akış'ın Biraz Konuştuk serisinden ilk konuğu Kıvanç Talu ile olan sohbetini buradan okuyabilirsin. 

İZLE
Akıştayız | Tolga Akış'ın Konuğu KÖFN'ün Kamera Arkası Kahramanları
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası