Günümüzde piyasada sayısız saat var ama bazılarını diğerlerinden çok daha sık duyuyoruz. Bu, elbette Cartier Tank ya da Rolex Submariner gibi tartışmasız efsanevi modelleri küçümsemek anlamına gelmiyor; bu saatler, tüm zamanların en ikonik parçaları arasında yerlerini sonuna kadar hak ediyor. Ama bazı çevrelerde—ve internetin belli köşelerinde—bu kadar sık görülmeleri, o ilk gördüğünüzde yaşanan “vay canına” hissini biraz törpüleyebiliyor.
Neyse ki, büyük İsviçre lüks markalarının klasikleşmiş modellerine alternatif arayanlar için hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bambaşka bir saat dünyası var. Hem şaşırtıcı derecede özgün olan, hem de nedense bugüne kadar pek dikkat çekmemiş bu modeller, şu sıralar bizim de radarımızda.
Submariner, 1960’lar ve 70’lerde gerçek deniz altı kaşiflerinin bileğinde kazandığı ünle bugünlere geldi. Tam altın kasalı Yacht-Master ise, karşılaştırmak gerekirse, en çok David ve Victoria Beckham’ın 1998’deki nişan fotoğraf çekiminde taktıkları saat olarak biliniyor. Peki bu, Yacht-Master’ı o çok arzulanan Submariner’dan daha az “Rolex” yapar mı? Hayır, asla. Peki onu birazcık daha eğlenceli kılar mı? Kesinlikle evet.
Kardeşlerin Seamaster ve Speedmaster kadar ünlüyse, aradan sıyrılmak kolay değildir—ve Omega’nın 1957’de çıkan, ama hep biraz gölgede kalmış modeli Railmaster’ın hikâyesi de tam olarak bu. Ama 2017’de çıkan bu yeniden yorum, artık hak ettiği ilgiyi talep ediyor. Orijinal modelin vintage cazibesi (geniş ok şeklindeki akrep-yelkovanlara ve sade 3-6-9 kadrana bir bakın) ve Omega’nın modern co-axial Master Chronometer mekanizmasıyla birleşince, tam anlamıyla gizli bir hazineye dönüşüyor.
Bu Parisli moda evi en çok eyerleri, Birkin çantaları ve kravatlarıyla tanınsa da, saat koleksiyonu son yıllarda istikrarlı bir yükselişte. 24 Faubourg Saint-Honoré’daki ekipten çıkan en cazip modellerden biri de titanyum kasalı H08: stil sahibi ve tipik Hermès ruhunu yansıtan, ilham vermeyen spor saatlere karşı yaratılmış oyuncu bir alternatif.
Dünyanın en köklü saat üreticisi kolay kolay abartıya kaçmaz—o yüzden bir modele “Ultra-Fine” (Ultra İnce) adını verdilerse, gerçekten dikkat etmeye değer. Markanın arşivden yeniden hayata geçirdiği Historiques serisine ait bu zarif kare saat, piyasaya ilk çıktığı tarihten yarım asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen adının hakkını fazlasıyla veriyor.
Abraham Louis Breguet, yüksek saatçiliğin gerçek öncüsüydü; adını taşıyan marka bugün hala muazzam işler çıkarıyor. Classique modeli ise 19. yüzyıl zarafetinin vücut bulmuş hâli. Grand feu mine kadranı (saat dünyasında inanılmaz bir parlaklık sağlayan, oldukça eski bir teknik), Breguet imzası taşıyan kolları ve rakamlarıyla tam anlamıyla klas bir model. Bu özellikleri yakından bilenler ne demek istediğimizi anlıyor. Ve şimdi artık sen de onlardan biri olabilirsin.
Franck Muller saatleri biraz Wes Anderson filmleri ya da Dave Matthews Band’in müzikleri gibidir—ya bayılırsınız ya da hiç sevmezsiniz. Wes Anderson örneğinde olduğu gibi, Muller’in de kendine özgü bir tarzı var: fıçı şeklindeki kasalar ve art nouveau esintili sıra dışı rakamlar herkesin tarzı olmayabilir. Ama Dave Matthews’ın en iyi şarkılarında olduğu gibi, biraz zaman geçirince—ki bu sarı altın Casablanca da istisna değil—kendinizi sonunda hayran olarak bulma ihtimaliniz yüksek.
Sadık bir hayran kitlesi olan ve saat dünyasının “aydınlar meclisince” sevilen A. Lange & Söhne, teknik olarak tam anlamıyla “göz ardı edilen” bir marka sayılmaz, ama yine de hak ettiğinden az ilgi görüyor. Lange 1 modelinin neden bu kadar prestijli olduğunu tam anlamak için bir miktar teknik saatçilik jargonu bilmek gerek, ama özetle şöyle diyebiliriz: Lange, Patek Philippe seviyesinde—hatta zaman zaman daha da iyi—saatler üretiyor ama bunu çok daha küçük adetlerle ve abartıya kaçmadan yapıyor. Lange 1 her şeyin başladığı model; böyle bir saati taktığınızda, saat tutkunu arkadaşlarınızdan onaylayıcı bir baş selamı almanız neredeyse garanti.
Breitling pek çok başarılı kronograf modeline sahip ama bunların çoğu 40 mm ve üzeri kasa çaplarıyla oldukça iri yapılı oluyor. Daha zarif boyutlarda klasik bir kronograf arıyorsanız, artık üretilmeyen Transocean serisi içinde bu 38 mm’lik örnek dahil olmak üzere harika alternatifler bulabilirsiniz.
Evet, Rolex Daytona dünyanın en çok arzulanan kronografı olabilir ama mütevazı El Primero, ona oldukça benzer bir yapıyı sunmakla kalmaz; tarihsel açıdan belki de çok daha fazla “sokak kredisine” sahiptir. Modern anlamda ilk otomatik kronografı üreten marka Zenith’ti ve mekanizmaları o kadar kaliteliydi ki, Rolex Daytona’nın içinde on yılı aşkın süreyle El Primero mekanizmaları kullanıldı.
Dünyanın en prestijli saat markalarından biri ile Formula 1’in yaşayan efsanesinin iş birliğinin, “Speedmaster Reduced Michael Schumacher” gibi tuhaf bir ismi hak etmediğini söylemek çok da radikal bir görüş sayılmaz. Bu ağızda zor dönen ismi (ki bu, saatin 39 mm’lik kasa çapına gönderme yapıyor) bir kenara bırakacak olursak, saatin Ferrari kırmızısı kadranı gerçekten ateş ediyor.
Son zamanlarda kadranından iç mekanizmasını gösteren lüks saatler oldukça revaçta ama dürüst olalım: bunların çoğu estetik açıdan çok da iyi görünmüyor. İşte bu saat o genellemeye istisna. Kocaman bir tourbillon ya da karmaşık görünen parça yığınlarıyla hava atmak yerine, 7057 sade kalmayı başarıyor, hem okunabilirliği çok yüksek hem de bakmaya doyulmayan, büyüleyici bir kadrana sahip.
İkonik Cartier Tank’le olan belirsiz benzerliğine rağmen, Reverso tamamen kendine özgü bir model. Döner kasası ilk başta, polo oynarken havada uçuşan toplardan korunmak için tasarlanmıştı. Buna bir de zamansız art deco tasarımı ve İsviçre’nin en saygın üreticilerinden birinin imzasını taşıyan mekanizması eklenince, ortaya tam anlamıyla “göz ardı edilen bir klasik” çıkıyor.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ US WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.