Sneaker’lar, kapsül koleksiyonlar, tasarımcı hatta ünlü iş birlikleri için boş bir kanvas. Bazen bir film için bazen de bir çağdaş sanatçıyla favori ayakkabımız tekrar yorumlanıyor. Son üründe iki tarafın da kendinden bir şeyler kattığını bariz şekilde görmeye alıştık. İş birliklerinin yeni yönü imajda daha minimal.
Prada ve Adidas iş birliği büyük heyecan yaratmıştı. İki boyutlu dijital takip dahilinde İlk görseller yayınlandıktan sonra ’Nerede tasarım sadece bir logo eklenmiş’ yorumu ekranlarda çınladı. Çok kısıtlı üretilen ilk seriye ( ki seri numaraları dahi bulunuyordu ) çok az kişi ulaştı. Bu sezon daha fazla kullanıcı hedeflenmiş olacak ki, üretilen rakam belirtilmiyor. 3 renk Superstar marşa hazır.
GQ Sneakers & Tattoos kulüp başkanı Barış Yeşilbaş’a iki farklı kültürün bir araya geldiği bu durumu Sneakers evreninde nasıl yorumlarsın diye soruyorum:
2003 yılı sanırım, sneaker giymek yasaktı lisede ama koridorlarda loafer tarzı ayakkabılar görmeye başladım arkalarında kırmızı çizgili. Hiç bir kategoriye koyamadığım bu ayakkabılara olan ilgi gün geçtikçe arttıkça benim de ilgim artmaya başlamıştı. O dönem için beklenmedik bir durumdu. Hatta öyle bir noktaya gelmişti ki ben Campus’lerimin arkasına markerla kırmızı çizgi çekmiştim.
Benim “sneaker” tarzıma çok ters bir çizgisi vardı. İtalyan şıklığıyla sneaker’ın rahatlığını birleştirme çabası. Sokak kültürünün yüksek moda ile birleşimi…
Sokak kültürü ve yüksek modanın bıçak gibi birbirinden ayrıldığı zamanlardan, birbirlerinden beslendikleri bir döneme doğru geçişteyiz. Dior, Louis Vuitton, Versace gibi büyük moda markalarının sokak kültüründen ilham aldığı, bu kültürün mihenk taşı Nike, Supreme, Vans gibi markalarla işbirliğine gittiği bir dönemdeyiz.
Adidas’ın en ikonik modeli Superstar’ı aslında büyük değişiklikler yapmadan bir Prada dokunuşu taçlandırdı diyebilirim. Süsten ve şatafattan uzak hatta baktığınızda “ne farkı var” bile dedirtecek bir iş birliği. Ta ki ayakkabıları elinize alana kadar… Prada’nın el yapımı kaliteli deri işçiliğini hemen farkediyorsunuz. Kulağa ne kadar basit bir dokunuş olarak gelse de vermiş olduğu his sizi bambaşka. Sokak kültürünün üstün el işçiliği ile birleşiyor.
Diğer bir heyecan verici haber ise Adidas ve Prada ilerleyen tarihlerde Prada’nın 1997 yılından beri mücadele ettiği America’s Cup temalı bir koleksiyon hazırladığı. Prada’nın kurmuş olduğu Luna Rossa takımı 97 yılından beri bu turnuvada mücadele ediyor ve özellikle Adidas’ın katacağı dokunuşları heyecanla bekliyorum.
Bu ortak çalışmaların en büyük etkisi, birbirine uzak gözüken 2 kültürün aynı çatı altında buluşması ve birbirinden ilham alması. Özellikle yüksek moda markaların son 10 yılda inanılmaz bir yükselişe giren sokak kültüründen daha da fazla besleneceğinden eminim.
Barış, yine olayı çok yönlü analiz ettin. Artizanlığın ön planda olduğu ve daha önceki iş birliklerinden farklı şekillenen ürünler, farkını bence de 3 boyutta belli ediyor. İkonik bir ayakkabı, daha rafine bir silüette.
Fiyatlandırma ise iki markanın ortalamasının biraz üstünde seyrediyor. Sen America's Cup için heyecanlanırken ben de, Bayan Miuccia ile kreatif direktörlüğü paylaşan Raf Simons’ın bu oyuna dahil olunca ortaya nasıl çarpıcı nüanslar çıkacağını merak ediyorum.
Barış'ın GQ Sneakers&Tattoos Club yazılarına buradan ulaşabilirsin.