Haziran ile Eylül arası bir ay. Akdeniz’in görüş alanında, beyaz örtülü bir masanın önünde oturuyorsunuz; akşam yemeği öncesi kokteylinizin tortuları ve hafifçe terleyen bir şişe içecek önünüzde. Güneş gözden kayboluyor, sıcaklık (nihayet!) 20’lerin başına düşüyor. Tatlı bir hoşnutluk sersemliğinden uyanıyor, yavaşça çevrenizdeki restoran konuklarına bakıyorsunuz – ve işte, bir, iki, üç adam: şort ya da mayolarıyla, spor salonuna giymeye bile tereddüt edeceğiniz kadar hırpalanmış bir tişörtle.
Şimdi yanlarındaki kadınlara bakın – aile tatillerinde kız kardeşler, anneler, kızlar; çift tatillerinde eşler ve sevgililer. Hemen hepsi muhtemelen harika görünüyor: sandaletler, uçuşan elbiseler ve daha fazlası... Akşam yemeği için hazırlanırken harcanan zaman ve düşünce bakımından devasa bir uçurum var. Peki bu işin aslı ne?
Özellikle “akşam yemeği için hazırlanmak” diyorum, çünkü en katı stil polisinin bile öğle sıcağında havuz kenarında giyilenlere göz yumması gerekir. Bazen havanın cehennem sıcağında renk uyumu yapmak gerçekten imkânsızdır. Ama akşam yemeği mi? Yapmayın, bu akşam yemeği! Hem de yaz tatilinde bir akşam yemeği, kulaklarınıza hafifçe çarpan dalga sesleri ve/veya cırcır böceklerinin vızıltısıyla, yılda birkaç kez olan bir şey. Biraz daha özen göstermeliyiz.
Bu noktada sık gelen bir itiraz, resmi ya da yarı resmi erkek kıyafetlerinin, özellikle Temmuz ve Ağustos’un kavurucu günlerinde, gece geç saatlere dek süren sıcaklar için fazla boğucu olduğudur. Ama mevcut seçenekleri doğru düşününce bu itiraz pek geçerli değil. İpek (gömlekleriniz için) ve keten (gömlekleriniz ve pantolonlarınız için) inanılmaz derecede serin ve nefes alabilir – hatta çoğu süper-gündelik kıyafetin yapış yapış pamuğundan çok daha fazla.
Bir gömlek yakası – deli gibi düğmelerini sonuna kadar iliklemiyorsanız tabii – bir tişörtün yakasından daha sıcak değildir. Üstelik gömleklerinizi hava koşullarının gerektirdiği kadar ve bulunduğunuz ortamın rahatlığı ölçüsünde düğmelerini açabilirsiniz. Kendi tercihim olarak akşamları pantolon giymeyi sevmemin biraz sıra dışı olduğunu kabul ediyorum (gerçi çoğu İtalyan ve diğer güney Avrupalılar aynı fikirde), ama dize inen geniş şortlar da gayet iyi iş görür.
Tatil ortamı dışında da bu giyim emeği uçurumu rahatsız edici olabilir. Hailey ve Justin Bieber buna sıkça örnek verilir; öyle ki bir kombin – o kırmızı elbise ve topuklular içindeyken, Justin Crocs terlik, spor şort ve içine hiçbir şey giymediği bir kapüşonlu sweatshirt ile – viral oldu ve çiftlerin Cadılar Bayramı kostümlerine bile ilham verdi.
Bunun sebeplerinden biri, pek çok erkeğin “ara” giyim kurallarıyla zorlanmasıdır. Takım elbiseyi nasıl giyeceğimizi biliyoruz, kanepeye nasıl uzanacağımızı da. Ama aradaki her şey kafa karıştırıcı olabiliyor – bu yüzden “smart casual” (şık gündelik) terimi çoğumuzu kör bir panik haline sokuyor. Üstelik erkekler, etkilemeleri gerekse bile kendilerini etkileme zorunluluğu hissetmedikleri kişiler – aileleri, partnerleri – yanındayken, genellikle “en az direnç” kıyafetini tercih ediyor.
Daha iyi tatil giyiminin anahtarı, “süslenmek” ve “rahatlamak” arasındaki sahte ikiliği yıkmaktır. İyon Denizi’nden esen bir meltemin, ipek Küba yaka gömleğinizin üzerinden geçtiğini hissetmiş herkes bilir ki, biraz daha şık giyinmek sizi daha çok, az değil, daha çok rahatlatır. İyi görünürsünüz, dolayısıyla iyi hissedersiniz. O Huel tişörtünü valizinize geri koyun ve yarın sabahki Nespresso kapsül koşusuna kadar çıkarmayın.
BU İÇERİK İLK OLARAK BRITISH GQ WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.