Cambridge School of Visual & Performing Arts dahilinde University of Arts London’ın PaPA derecesini bitirip, RADA Foundation kursunda eğitim almış ve Oxford School of Drama tiyatro bölümünde eğitimini tamamlamışsın. İngiltere’de oyunculuk odaklı geçirilen uzun bir zaman bu. Ne zaman ve nasıl gitmeye karar verdin? Nasıl bir maceraydı İngiltere?
İlk İngiltere’ye taşındığımda 14 yaşındaydım. Ondan bir süre önce Vancouver’da zaman geçirmiştim ve bu deneyimler bütün hayatımı başka bir ülkeye taşımak konusunda bende bir özgüven yarattı. Drama okumak istediğime erken bir yaşta karar verdim. Babamın İngiltere’deki dostlarıyla iletişime geçtik ve böyle bir fırsat yaratıldı. Oradaki eğitim sisteminde lise seviyesinde bile öğrencilerin almak istediği dersleri seçme fırsatı oluyor. Ben de akademik olarak facia bir öğrenci olduğumdan, ilgi alanlarım üzerine yönelmek istediğim için bu yola çıktım. İlk senemde sanat tarihi, fotoğrafçılık, sosyoloji ve güzel sanatlar okudum. Dışarıdan bir oyuncu koçuyla drama dersi almaya devam ettim. Fakat benim ruhumu gerçekten besleyen şeyin tam zamanlı drama okumak olduğunun farkındaydım ve seçmelere hazırlanmaya başladım. Yalnızlık çok öğretici bir tecrübe. Cambridge’de geçirdiğim süre, konforsuzlukta bir konfor bulmayı, kendime yetmeyi, problem çözmeyi ve bir bakıma hayatta kalmayı öğretti bana. Dışarıdan bakılınca çok keyifli görünen bu süreç aslında, kamçı gibi bir eğitim niteliğindeydi benim için. Zaman zaman düşünüyorum, yüksek ihtimal buradaki güvenli alanımdan çıkmasaydım, çok daha konformist ve hedonist biri olabilirdim. Zaman mevhumum artık yok oldu İngiltere’ye dair, 9-10 sene orada tam zamanlı yaşadım fakat hala bir ayağım orada ve sık sık Londra’ya gidiyorum.
Dönmeye nasıl/neden karar verdin? Döndükten sonra buradaki hayat nereden başladı ve devam etti?
Ben dönmek olarak adlandırmıyorum bunu, zaten göçebe gibi yaşayan bir tipim. Tek bir yere aidiyet duygum yok. Kariyerime burada başlamamın en temel sebebi, Türkçe oynamayı tecrübe etmek istememdi. Doğruyu söylemek gerekirse bana yol gösteren insanlarla oturup stratejik bir yol haritası çizdiğimizde, hatalarımı rahatça yapabileceğim ve enstrümanımı en aktif tutabileceğim yerin şimdilik Türkiye’deki formatın içerisinde olduğuna karar verdim.
Oldukça iyi tanınan çok yönlü sanatçı bir annenin ve futbolcu bir babanın oğlusun. Kariyer seçimlerinde etkili rol oynadılar mı? Özellikle de annenin yoluna yakın gittiğini düşünürsek.
Benim annem ve babamla ilişkim bir dosttan ve anne babadan öte bir yerde, onlara hiç yalan söylemedim ya da bir şeyler saklamadım onlardan. Dolayısıyla son derece dürüst bir iletişim dili oluştu aramızda. Çocukluğumdan beri hiçbir zaman beni bir başarı ile sınamadılar ve tek söyledikleri şey parmak izimi bulmam gerektiği oldu. Bizim ailemizdeki herkesin geldiği yerlere kendi emekleriyle geldiğini ve kendi yeteneğimi keşfedersem bu hayattaki amacımı bulacağımı erken yaştan anlamamı sağladılar. Belki dolaylı yoldan annemin, anneannemin ya da babamın performans halindeyken, doğaüstü bir şeye dönüşümünü izlemek benim performans bazlı bir meslek seçmeme sebep olmuş olabilir, fakat bunu hiçbir zaman bana dikte etmediler.
Yılın Stil Sahibi Erkeği seçildin ancak ben stilden önce biraz oyunculuğundan konuşmak istiyorum. Türkiye’nin en başarılı ajanslarından birine kayıtlısın. Türkiye’deki kariyerine oldukça büyük bir prodüksiyon olan Rise of Empires: Ottoman ile başladın ve şu an beşinci dizinin içerisindesin. Arada 2021 yılında yer aldığın bir de film var. İnsanlar sana bakmaya doyamadıklarını söyledikleri bir noktadalar. Senin açından nasıl gidiyor bu yolculuk?
2018’de buraya dönmeden bir süre önce yönetmenliğini İlker Savaşkurt’un üstlendiği Reflection isimli bir filmde oynadım. Bu benim okul dışında ilk kamera önü tecrübemdi. Ben kendimi izlemek konusunda biraz çekingen bir adamım. Doğruyu söylemek gerekirse Reflection’ı izlerken, kendi ham halime bakıyorum. Meslekteki büyünün de burada olduğunu düşünüyorum. İnsan her gün evriliyor, değişiyor ve gelişiyor. Dolayısıyla hayatı okuma biçimi ve farklı durumları idrak etme şekli değişiyor. Her yeni hikaye bana kendi derinliklerimi keşfetme fırsatı sunuyor. Bu keşfin bilinmezliği ve gizemi beni gün geçtikçe daha büyük bir tutkuyla bağlıyor mesleğime. Sonuca dair yorumlar izleyicinin takdiri. Süreç ise şimdilik işimde yaptığım muhteşem hatalarla son derece öğretici bir şekilde akıyor benim için.
Türkiye’de yurt dışında bir şeyin eğitimini alıp gelmiş olmaya her daim çok yüce bir durummuş gibi bakılır. Buraya geldiğinde aldığın eğitimin farkını gördüğün yerler oldu mu? Nasıl yaklaşıyorsun rollerine?
İngiltere’de sonsuz bir kaynak var ve bu meraklı bir insan için çok cezbedici. Ben o kaynaklardan yararlanmaya çalıştım. Türkiye’ye geldiğimde de buradaki kaynakların farkını, nevi şahsına münhasırlığını gördüm. İkisi de eş değerde cezbedici benim için. Bu meslekte eğitim kesinlikle bitmeyen bir süreç. Geldiğim ekol bana işime dair bildiğimi sandığım her şeyi sorgulamam gerektiğini tekrar tekrar öğretti ve elime bir alet çantası verdi. Her hikaye yeni bir problem ve her problemin çözümü birbirinden farklı. Bu alet çantası sayesinde her hikayeye yeni ve taze bir yaklaşım olanağım olduğunu hissediyorum.
Bu sıralar rutin bir günün nasıl geçiyor?
Benim hayatım boyunca rutinim bir türlü olamadı nedense. Fakat son 11 aydır kendimi sosyal hayatımdaki disiplin ve süreklilik üzerine terbiye ediyorum. Sabah saat 6-7 gibi uyanıp soğuk duşumu alıyorum, kahvaltımı edip sporumu yapıyorum. Sonra genelde bütün gün sette oluyorum. Hayatımdaki haz ile karar verebileceğim seçimleri olabildiğince eledim. Beslenme üzerine Ulaş Özdemir’in bana haftalık yazdığı programı uyguluyorum, spor konusunda sevgili hocam Onur Koban bana yol gösteriyor. Mutlak bir teslimiyet halindeyim uzun bir süredir.
Biraz uzaklaşmak herkesten her şeyden kaçıp kafa dinlemek istediğinde ne yaparsın?
Ben sık sık teknolojiden uzaklaşmayı seviyorum. Telefonumu kapatıyorum ve gereksiz bir input’a izin vermiyorum. Brazilian Jiu Jitsu çok ilgimi çekiyor ve beni rahatlatıyor. Güzel bir havada motorumu sürmekten aldığım keyfi başka bir şeye değişmem. Zaman zaman resim çiziyorum. Evime bir stüdyo kurdum, müzik prodüksiyonundan montaja, tuvallerden fotoğrafçılığa dair bir sürü oyuncağım var. Tek başına olmaya düşkün bir adamım. Boş zamanım olduğunda çoğunu evde geçiriyorum.
Bu sene ödül aldığın MOTY’nin teması keşfedilmemiş kapıları açmak, kendi içimizde daha derine inmek... Sen hiç kendinle ilgili daha önce keşfetmediğin bir tarafınla tanıştın mı? Neler hissettiriyor sana kendini keşfetme yolculuğu?
Mesleğim bu keşfe sonsuz olanak sağlıyor. Bir bedenden binlerce varoluş deneyimleyebiliyor insan. Bu büyük bir lüks. Her geçen gün kendi derinliklerimde tanıştığım, barıştığım parçalarımı keşfediyorum. Hayat bir deneyim ve oyun alanı gibi geliyor bana ve gitgide yargısızlaştığımı fark ediyorum.
Taro’nun guilty pleasure’ları var mı?
Oooooo! Sevdiğim ama cevaplamakta güçlük çektiğim sorular... Var tabii ki olmaz mı! Güzel bir yemek ve güzel bir şarap mesela... Sansürlü yanıtlayayım bu soruyu!
GQ seni stilinle ödüllendiriyor. Biraz da oradaki rutinden bahsedelim. Her kıyafetinin üzerinde uzun uzun düşünen, bir gün önceden ne giyeceğini ayarlayan bir tip misin yoksa zaten çok ince eleyip sık dokuyarak oluşturduğun bir dolabın var ve ruh haline göre neye elini atacağını biliyor musun?
Kıyafetlerimi sevgili Musa Çakmak vesilesiyle kendim tasarlayıp diktiriyorum. Dolayısıyla bir bütünlük söz konusu tabii dolabımda. Formsuzluk benim için cezbedici bir kavram, o yüzden iç dünyama sadık kalacak şekilde farklı formlarımı deneyimlemeye de izin veriyorum. Benim için konu moda ve stil olduğunda kilit kavram “dürüstlük” sanırım. İnsanın en dış katmanı olan kıyafeti, o insanın kim olduğuna dair birçok şey anlatabilme gücüne sahip. Bunun manipülasyonuna çok imkan veren bir zamanda yaşıyoruz. Gerek sosyal medyada, gerek günlük hayatta. Dolayısıyla içime sadık, dürüst ve cesur bir şekilde o katmanı oluşturmaya çalışıyorum. Daha önce de konuştuğumuz gibi deneyimlerimiz bizi ve iç dünyamızı değiştiriyor, dolayısıyla tarzımız da gün geçtikçe değişiyor.
Stil ikonların ve oyunculuktaki ikonların?
Sonsuz! İlham her yerde, fakat Serge Gainsbourg, Tilda Swinton, Jim Jarmusch, David Lynch ve Mark Rothko gibi isimler beni çok etkilemiştir. Bu liste sonsuza kadar gidebilir...
Dolabındaki olmazsa olmaz ve dolabında asla olamayacak parçalar?
Olmazsa olmazım siyah bir takım elbise, tercihen flareli bir pantolon ile birlikte. “Asla” çok iddialı bir söz olsa da Taro olarak üzerinde koskocaman marka yazılı bir parçayı özgün bir şey olmadığı takdirde giyeceğimi zannetmiyorum.
Sana “stil” dediğimde aklına ne geliyor? Sence birinin “stilinin” olması için ne gerekli?
Charles Bukowski’nin Style şiiri geliyor aklıma. Ben birinin stil sahibi olması için neye ihtiyacı olduğunu söyleyebilecek donanımda ve konumda olduğumu düşünmüyorum. Fakat hayattaki küçük detayları görebiliyorsa... Örneğin bir kış akşamı havadaki kömür kokusunu fark etmesi ya da sağanak bir yağmurda ıslanmaktan keyif alması... Bu nüansları sonuna kadar hissederek yaşayabiliyorsa insan, hayattan keyif almak için küçük alanlar açabiliyorsa kendine ve yaşadığı deneyimin esansını koklayabiliyorsa... Bu kişinin hayata karşı özgün bir tavrı ve hayatı yaşayış stili vardır bence.
Aksesuarların da stilinin en büyük parçası. Sanki yüzüklerin, bileziklerin ve gözlüğün hep seninle. Nereden geldi bu takı merakı?
Ben annemin kocaman yüzüklerini takarak başladım lisede sonra hiç çıkartmadan ekleyerek devam ettim koleksiyona...
Senin için nasıl bir anlamı var aksesuarlarının?
Aksesuarlarımı 12-13 yaşından beri takıyorum. Çocukluğumda hep kostümler yapardık annemle evde, kılıktan kılığa girmeyi çok severdim. Zaman zaman o kostümlerden parçaları okula giderken giyerdim. Bunlar genelde absürt parçalar olurdu. Belki de bunları denerken stilime entegre olmuş olabilirler.
Senin birinin stilini beğenmen için var mı bir ölçütün? Erkekte ya da kadında nelere bakıyorsun genelde?
Sanırım özgünlük, dürüstlük, altı dolu bir tavır beni etkiliyor.
Yakın gelecekte Taro’yu neler yaparken göreceğiz? Önümüzdeki birkaç senenin planlarını yapmaya başladın mı kafanda?
Şimdilik bir dizi temposu içerisindeyim, çok yoğun fakat çok keyifli ve bahaneyle enstrümanımın akordu hep yerinde oluyor bu tempoda. Sahneye çıkmayalı beş yıl kadar oldu. Çok özledim, o yüzden iyi bir metin bulduğum ilk fırsatta tiyatro yapmaya ihtiyacım var. Hayal ve hedeflerini çok dile getirmeyi seven biri değilim ama 32 yaşımda uzun metrajımı çekme hedefi koydum kendime.