Merak etmek ve seyahat kavramı üzerine düşünüldüğü zaman ilk akla gelen insanlardan biri muhtemelen Jules Verne olacaktır. Henüz kitlesel turizmin adı bile yokken, 19. yüzyılda Paris’te bir kütüphanede oturup hiç gitmediği yerlerle ilgili detaylı sahneler canlandırıp muhteşem olay kurgularıyla adeta dönem insanlarını oturdukları yerden seyahat ettiren bir edebi dehadan bahsediyoruz. Eserlerinde yer verdiği destinasyonlara yakından bakıyoruz.
Jangada | Amazon
Amazon Nehri kıyısına kurulu Peru’nun Iquitos kentinden başlayan ve Brezilya’ya kadar giden bir hikaye anlatılır kitapta. Garral ailesi kızlarının düğünü için yaptırdıkları Jangada isimli salla Amazon Nehri’ne açılırlar ve nefes kesen bir maceraya atılırlar. Kitap boyunca yaban hayatından, doğaya birçok detayla tanışırız. Adeta Amazon’da Garral ailesiyle seyahat eder gibi hissederiz.
Günümüzde de bu rotanın bir kısmı şehirler arası işleyen teknelerle yapılabilmektedir. Kolombiya’nın Amazon’daki en büyük kenti olan Leticia’dan rotayı başlatıp Amazon Nehri’nin çevresini keşfedebilirsiniz. Belki Tikuna kabilesinden bir şamanın düzenlediği Ayahuaska ayinine katılabilirsiniz. Yerlilerin yaptığı ağaç evlerde kalabilir, ormanı tepeden izlemek için dev ağaçlar arasında zipline yapabilirsiniz. Oradan Puerto Narino’ya geçip kısa yürüyüşlerle yerli kabileleri ziyaret edebilir, köylerde vakit geçirebilirsiniz. Son olarak pembe tatlı su yunuslarıyla yüzebilir ve yaklaşık üç gün süren bir tekne yolculuğu ile hamakta yata yata Iquitos’a varabilirsiniz. Üç günü değerlendirmek için Jangada’yı okumak iyi bir fikir olabilir.
Dünyanın Ucundaki Fener | Patagonya
Jules Verne’in en çok bilinen eserlerinden biri olan Dünyanın Ucundaki Fener, dünyanın en sert denizlerinden birinde yer alan ıssız bir adadaki fenerde görevlendirilmiş üç bekçinin macerasını anlatır. Fırtınalar, batan gemiler, fenere saldıran korsanlar ve en önemlisi ıssız bir adada vakit geçirmenin psikolojik etkileriyle mücadeleyi konu alan eser, okuru adeta o adadaki dördüncü kişi haline getirir.
Aslında kitapta bahsi geçen fener Patagonya’nın güneyinde, Atlas Okyanusu’ndaki Estados Adası’nda yer alıyor. San Juan de Salvamento isimli feneri görmek sadece açık denizde yapılan zor bir deniz yolculuğu ile mümkün. Ancak dünyanın en güneyindeki şehir olan Ushuaia kentinin yanına kurulduğu Beagle Kanalı’nda ufak bir adada bulunan Les Eclaireurs feneri günümüzde “dünyanın ucundaki fener” olarak ziyaret edilmekte. Bunun en önemli nedeni ise bu fenerin resminin aynı zamanda kitabın kapağında çok defa kullanılması. Tabii bölgede ziyaret edebileceğiniz tek yer fener değil. Hazır dünyanın en ucundaki şehre kadar gitmişken Tierra del Fuego Ulusal Parkı’nda dolaşabilir, dünyanın en güneyindeki postaneyi ziyaret edebilirsiniz. Başka bir gün ise Macellan penguenlerini ziyaret edip, özel koruma alanında onlarla yürüyebilirsiniz. Canınız uzun ve heyecanlı bir deniz macerası çekerse Antarktika’ya en yakın noktalardan biri olduğu için Ushuaia’dan donuk kıtaya giden gemilerden birine atlayıp kendi Jules Verne romanınızı yazmak da bir alternatif.
80 Günde Devri Alem | Japonya
Centilmen bir İngiliz beyefendisi olan Bay Fogg’un dünyanın çevresini havayolu kullanmadan 80 günde dolaşabileceğini iddia ederek yola çıktığı, her sayfasında bir gerilimin yaşandığı, muhtemelen herkesin elinden bir kere geçmiş bir kitaptır 80 Günde Devri Alem. Yardımcısı Paspartu ile Londra’dan yola çıkan, sonra gemiyle Akdeniz’i geçen Bay Fogg Süveyş Kanalı’na varır. Ardından başka bir gemi ile Mumbai’ye gelirler. Hindistan’da başlarına gelmeyen kalmaz, bozulan tren nedeniyle yolculuğa fillerle devam etmek zorunda kalıp Kalküta limanına ulaşırlar. Tekrar deniz yoluyla Hong Kong, ardından da Japonya’nın Yokohama limanına gelirler. Büyük Okyanus’u geçerek San Francisco’ya varırlar. Amerika’yı karayolu ile geçerek New York’a oradan da gemi ile Atlas Okyanusu’nu geçip İngiltere topraklarına ulaşırlar.
80 Günde Devri Alem birçok yeri kapsadığı için içinden bir noktayı seçmek çok zor. Bay Fogg ve Paspartu’nun rotasında yer alan, Büyük Okyanus’u geçişi öncesinde biraz vakit geçirmek zorunda kaldıkları Japonya’yı bu noktada öne çıkarabiliriz. Elbette günlük hayatta kitapta anlatıldığından çok daha farklı bir Japonya var günümüzde. Ancak Japonların geleneksel dünyalarına sahip çıkmaları sayesinde kıyafetten yemeğe, bazı seremonilerden insan ilişkilerine kitapta gördüğümüz şeylerle karşılaştırma yapmak hala mümkün. Özellikle eski başkent Kyoto’ya giderseniz yollarda kimono ile dolaşan insanları, çay seremonisi yapan ufak mekanları göreceksiniz. Yüzyıllardır değişmeyen sokaklarda sanki zaman tüneline girmiş gibi dolaşmanız çok mümkün. Kentte Arashiyama Bambu Ormanı’nda dolaşabilir, tapınakları ziyaret edebilir ve Japonya’nın ruhani dünyasına giriş yapabilirsiniz. Belki de Jules Verne’in 80 Günde Devri Alem’de Paspartu’ya önerdiği yolu denemek lazımdır:
“Rastgele bir yol seçip şehrin sokaklarında maceraya atılmaktan yapacak daha iyi bir şeyi yoktu.”
Arzın Merkezine Seyahat | İzlanda
Jeolog ve madenbilimci Profesör Lidenbrock’un Hamburg’daki evinde eski bir el yazmasını incelerken fark ettiği şey dünyanın en büyük maceralarından birine dönüşür. Keşfi sonucu yeğeni Axel ile İzlanda yollarına düşen profesör, sönmüş Sneffels Volkanı’na tırmanır. Ardından volkan bacasından içeri süzülürler ve dünyanın merkezine doğru heyecanlı ve sürprizlerle dolu bir yolculuğa başlarlar.
Volkan patlamalarının sıradan vakalar olarak görüldüğü İzlanda’da bulunan Sneffels Volkanı’na girebilme şansımız artık bulunmuyor. Ancak kendisini ziyaret etmek hala mümkün. Öte yandan, İzlanda doğa seyahati yapmak isteyenler için sınırsız seçenek sunan bir durak. Westfjord bölgesinde denize dik inen falezlere yuva yapan binlerce puffin’i ziyaret edebilir, adanın kuzeyinde yer alan ve balina başkenti olarak kabul edilen Husavik’te balinaları izleyebilirsiniz. Adanın doğusuna geçtiğinizde ise sizi ıssız topraklar ve Vestrahorn gibi görkemli dağlar karşılayacak. Ada çevresindeki turunuza devam ederseniz Avrupa’nın en büyük buzullarından olan Vatnajökull ile karşılaşacaksınız. Önündeki Jökulsarlon Gölü’ne düşen buz parçalarının kumsala süzülmesini izleyebilir ve kumsalda duran buzların göz alıcı manzarasından büyülenebilirsiniz. Turunuzu tamamlamak için batıya doğru gittiğinizde sizi Skogafos, Gullfoss gibi dev şelaleler karşılayacak. Amerika ve Avrasya tektonik tabakalarının dünyada kara üstünde görülebildiği tek nokta olan Thingvellir ziyaretinizde ise Profesör Lidenbrock ve Jules Verne’e bir defa daha selam yollayabilirsiniz.