Yeni Zelanda’ya, beş saat Seul aktarması ve 21 saat uçak yolculuğundan sonra elimizde kasklarla iniyoruz. 11 saat farkı da eklendiğinde 9 Mart cuma akşamı başlayan yolculuğumuz, pazar sabah Auckland’da bitiyor.
Başlama noktası: Auckland
Ülkenin yerlileri olan Maorilerin “Uzun Beyaz Bulut” dedikleri Yeni Zelanda, kuzey ve güney Adalarının yanında yüzlerce küçük adadan oluşuyor ve İngiltere kadar yüzölçümü var. Dünyada ozon tabakasının en ince olduğu birkaç ülkeden biri. 48 volkan üzerine kurulu Auckland, başkent olmamasına rağmen ülkenin en büyük şehri ve nüfusun üçte biri burada yaşıyor. The Economist’in Dünyanın En Yaşanılır Kentleri 2011 yılı endeksinde dokuzuncu sırada yer alan Auckland, geniş kumsalları, büyük yat limanı, gece hayatı ile metropolit bir şehir hayatı sunuyor. 328 metre yüksekliğindeki Sky Tower güney yarım kürenin en yüksek binası. Dün gelen Volvo Ocean Race tekneleriyle marina rengarenk. Bir önceki etapta Çin’den yola çıkan tekneler yarışın beşinci ayağında 7.716 mil (12.418 km) uzaklıktaki Brezilya’ya gitmek için yarışacaklar.
Güney adasından ilk durak: Christchurch
Yeni uyku düzenine ve iklime (hava çok nemli, sıcaklık 22 derece) alışmak için Auckland’da geçirdiğimiz ikinci günün sonunda güney adasındaki Christchurch’e uçuyoruz. Geçen sene meydana gelen 6.3 şiddetindeki depremde sadece bir bina yıkılıp 185 kişi ölmesine rağmen tamamen kapatılıp yeniden inşa edilen şehir merkezine giremiyoruz. Atmosferi ve mimarisiyle İngiltere dışında dünyadaki en İngiliz kent. Dünyada kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkı 1893’te burada verilmiş. Yeni Zelanda, 2005 ve 2006 yıllarında yüksek makamların kadınların tekelinde olduğu dünyadaki tek ülke olmuş. Christchurch'te kaldığımız 1861 yılında inşa edilen Eliza’s Manor, butik otelden çok müze gibi.
Mount Cook
Bulutların üstünde mola: Mount Cook
13 Mart sabahı motorlarımıza kavuşuyoruz nihayet. GPS’i alan Orhan tur boyunca öncülük yapacak. Trafiğin soldan olması, özellikle kavşaklarda karmaşıkmış gibi görünse de, hiç yabancılık çekmeden uyum sağlıyoruz. Motosiklet ile gittiğim 36 ülke arasında yolları ve virajları bu kadar iyi bir yer yok. Geraldine Verde Cafe’de yemek molasından sonra turkuvaz rengini buzullardan gelen kaya parçalarının verdiği Tekapo ve Pukaki Gölleri boyunca yola devam ederek geceyi geçireceğimiz Mount Cook National Park’a varıyoruz. Maori yerlilerinin “Te Waka o Aoraki” (bulut delen) dedikleri 3.754 metre yüksekliğindeki Mount Cook Avustralya kıtasının en yüksek dağı. İsmini Kaptan James Cook’tan alan dağın, yaz sonu olmasına rağmen, büyük bir kısmı hala buzul kaplı. Tasman Gölü'nde de buzul parçaları yüzüyor.
Video: Mount Cook yolları
Video: Pukaki Gölü
En uzun etap: Dunedin
460 kilometrelik ikinci günkü etap turun en uzunu. Dunedin’de iki gece kalacağımız Larnach Castle 1870 yılında yapılmış ülkedeki tek şato. Hem önceden rezervasyon yaptırmak, hem de mönüden sipariş vermek gereken akşam yemeğini şatonun yemek salonundaki büyük masada toplu halde yiyoruz. Şatoyu yaptıran İskoç bankerin iki karısı ve kızı öldükten sonra intihar ettiği için çıkan hayalet söylentileri yüzünden şatoda kaldığımızı duyan herkes ürperiyor.
Bir İskoç şehri olan Dunedin Gal dilinde Edinburgh anlamına geliyor, ülkede İskoç aksanlı İngilizce konuşuluyor. Dunedin, Edinburgh örnek alınarak planlanmış ve St.Paul Katedrali etrafında gelişmiş. Şehrin en komik yanı, planlarının coğrafi yapısı bilinmeden İngiltere’de hazırlanması. Tepeler hesaba katılmadığı için dünyanın en dik yokuşu Baldwin, Dunedin’de bulunuyor.
Speight'ta bira molası
Ertesi sabah geleneksel biraları Speight’in 1876’da yapılan ilk fabrikasını gezmeye gidiyoruz ama turda yer yok. Tur için ayırdığımız zamanı fabrikanın barında (ilk müşteriler biziz tabii ki) bira çeşitlerini deneyerek geçirince (toplam 8 çesit) günün kalanı da çakır keyif geçiyor.
Motordan tekneye: Te Anau ve Milford Sound
16 Mart sabahı Lancarh Şatosunun bulunduğu yarımadayı gezip yola çıktıktan biraz sonra Sinan’ın lastiği patlıyor, onarıp yola devam. Aviation Heritage Trust’taki klasik uçakları görmek için Croydon’da kısa bir mola veriyoruz. İki gece kalacağımız Te Anau’daki otelimiz göl kenarında.
Glowworm Mağarası'nda ışıldayan kurtçuklar
Ertesi sabah Fiordland boyunca 120 kilometre uzaklıktaki Milford Sound’a gidiyoruz. TripAdvisor’ın 2008’de yılın en iyi seyahat hedefi seçtiği Milford Sound’un sarp yamaçlarının yüzlerce metre yüksekliğinden dökülen şelaleleri tekneyle geziyoruz. Doğal hayatın devam ettiği fiyordlardaki albatroslarla yunusları göremesek de foklar güneşleniyor. Akşam Te Anau’ya dönerek Glowworm Mağarası'na gideceğimiz tekneye biniyoruz. Maori dilinde “mağaranın içinden hızlı akan su” anlamına gelen Te Anau ismini bu mağaradan alıyor. Zifiri karanlıkta tekne ile gezdiğimiz mağaranın tavanında yaşayan “ışıldayan kurtçuklar”ın yıldızlı gökyüzünü andıran görüntüsü inanılmaz.
Video: Milford Sound şelaleleri
Bungee Jumping'in anavatanı: Queenstown
Üç gece kalacağımız Queenstown Yeni Zelanda’nın doğa sporları merkezi, jet boat, skyline luge, ziptrek yaptığımız aktivitelerden. Maori efsanesine göre, S şeklindeki Wakatipu Gölü'nün her beş dakikada bir 12 cm yükselip alçalmasının sebebi, gölün altında uyuyan devin kalp atışları.
Glenorchy
Wakatipu Gölü boyunca 60 kilometre uzaklıktaki Yüzüklerin Efendisi’nin çekildiği Glenorchy ertesi gün ilk durağımız. Öğle yemeği için mola verdiğimiz Gibbston Valley bölgenin şarap merkezi, mahzen olarak doğal mağaralar kullanılıyor. Yeni Zelanda’nın bungee jumping’in anavatanı olmasının sebebi, dünyadaki ilk atlayışın 1981 yılında Kawarau Köprüsünden yapılması. Köprü halen dünyadaki en popüler atlayış yerlerinden biri. 1867’de altın bulunmasıyla kurulan Arrowtown, ülkenin en iyi korunmuş kasabası.
Video: Queenstown'da jet boat
Video: Yüzüklerin Efendisi'nin seti Glenorchy
Yarın: Kuzeye doğru; Franz Josef, Punakaiki ve Hanmer Springs
Yazı: Yavuz Çelenk