Serenay Sarıkaya’yla Yılın Kadını seçildiği kapak çekiminden bir 10 gün kadar sonra, röportaj için şehrin gözde alışveriş merkezlerinden birinde buluşuyoruz. Alışveriş merkezlerinden esasta pek hazzetmezmiş ama sabahtan orada işi varmış diyerek handiyse özür diliyor. Çekim günü smokinle, buzdan serin pozlar veren topmodel edasıyla uzak yakın alakası olmayan, tastamam 22 yaşında bir genç kadının bıcır bıcır halleri var üzerinde. Başında kocaman bir şapka, ayağında botlar, merhabalaşır merhabalaşmaz; “O gün de söyleyecektim; el sıkışınızdan da belli” diye lafa girip, bir tertip bana dair tahlillerini sıralıyor.
Lafı ona getirene kadar, belli bir süre geçmesi gerekiyor, zira meraklı bir çocuk gibi. Ya da ne bileyim; sanki gazeteci oymuş da süje kimse kim artık... Muhabbetin ilerleyen vakitlerinde, oyunculuktan söz ederken söyledikleri tarif etmeye çalıştığım durumu daha sarih izah edebilir: “Ben çok gözlemci bir tipimdir, gözlerimle yer bitiririm insanları. Rahatsız olursun, niye bakıyor ki bu böyle diye... İşe başladığımda da böyle bir açlıkla, saldırgan bakardım bir şeyler kapabilmek için; böyle böyle emdim.” Şaka değil; karşısındakini çölden çıkmış da başına bir damacana su diker gibi inceliyor.
Konuyu ona getirme gayretinde, ağzımı açar açmaz; “Beni biraz kontrollü mü buluyorsun?” diye gülüyor bu kez. Alakası yok halbuki; bilakis...
Bilakis deyince, kontrolsüz olduğu manası da çıkmasın, hâşâ; insan, yaşının ve pozisyonunun gereği, daha kendisiyle meşgul bir tip olmasını bekler, oysa kendinden önce her şeyle alakadar.
Med Cezir’de canlandırdığı Mira karakteriyle memlekette yarattığı infial malum. Orange County’den uyarlanan dizide canlandırdığı rolün, hayatında asla reddedemeyeceği bir değişime sebep olduğunu söylüyor: “Lale Devri’ndeyken de bilinen bir insandım ama Med Cezir’le birlikte, sanki birden bütün kapılar açıldı, kapının ardındaki şeyler de birden önüme yığıldı gibi; acayip bir şey oldu. Bana çok güzel şeyler getirdi, hem işin kendisi olarak, hem marka işbirlikleri olarak; kariyerim açısından çok kıymetli. Topu göğsümde yumuşatıp hazmetmeye çalışıyorum ki kalıcı bir başarı olabilsin benim için.”
22 yaşında bir oyuncu ya, bir yandan da uzun zamandır hayatımızın içinde. Erken kalkıp yol alanlardan. Profesyonel hayata adım atışı, 15 yaşına tekabül ediyor; ordan hesap edin.
Ankaralıdan ziyade Antalyalı
Ankara, Seyranbağları doğumlu, kendi tabiriyle tam bir yaz çocuğu. Doğum günü kutlamalarına çok da meraklı değil ama doğduğu güne meftun: “1 Temmuz; daha güzel bir tarih olabilir mi?”
Annesiyle babasının o henüz yedi yaşındayken boşanmış olmalarının herhangi bir travmaya sebep olmadığı, tatlı bir çocukluk geçirmiş: “Annemle babam ayrıldıktan sonra annemle çok fazla ev değiştirdik, çok taşındık ama geriye baktığımda hiç öyle travmatik, kötü şeyler hatırlamıyorum. Annem de, babam da beni çok seven ve sevgisini gösteren insanlar, mümkün mertebe bana zaman ayırmaya çalışırlardı. Annem belli bir zamandan sonra evin hem annesi hem babası olarak bütün görevlerini fazlasıyla yerine getirdi. Çok okuyan, kendini geliştiren, benim de geliştirmem için her şeyi yapan bir insan. Hayatımda hep spor vardı. Voleybolla uzun süre uğraştım, bir dönem basketbol oldu sonra. Annem benim kısa kalacağımdan korktu, kendisi 1.85 m boyunda olunca... Ben ailenin en kısasıyım. Tenisle uğraştım bir dönem, uzun bir süre de Latin danslarıyla... Benim çok sevdiğim alanlardan biridir Latin dansı. Oyunculuktan sonra en haz aldığım şey.”
Ankaralıdan ziyade Antalyalı olarak bilindiğini söylüyor. Ortaokula başladığı sene, annesiyle göçtükleri Antalya, ergenliğini geçirdiği, hayatında daha çok izi olan şehir: “Yaşam kalitesi olarak da çok yüksek bir yerdir” diyor; hâlâ her fırsatta özleyip gittiği, eski arkadaşlarıyla görüştüğü Antalya için.
Dans okuluna devam ettiği dönemde, Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen bir gençlik güzellik yarışmasından bahsedip gitmeye niyetli kimse var mı diye sormaları, hayatının önemli makaslarından biri olmuş. “İpini koparıp” kendini Miss Europe and World Junior yarışmasında bulduğu yaş, 15. Lisan yok, yanında eşlik eden tek bir kişi yok, yarışma mahallinde ondan başka tek bir Türk yok: “Atladım gittim tek başıma. Çok da hoşuma gitti. Çok korkusuzdum. Benim hayatımda çok enteresan bir tecrübe olmuştur özgüvenden yana. Bir buçuk ay geçirdik orada. Tunus’a götürdüler bizi, Prag’a götürdüler; böyle gezmeli de bir şeydi. Şimdi dönüp bakınca, Antalya’da yaşayan kendi halinde bir kız için çok ekstrem geliyor ama çok güzel bir dönemdi. Şu anda yapabilir misin desen, asla; ne öyle bir cesaretim, ne öyle bir enerjim var ama o an kafam atmış, gidebilmişim.
Oradan dereceyle gelince, o da ikinci bir şok oldu bize. Yaşım çok küçük olduğu için öyle birincilik, ikincilik gibi bir derece değildi ama Gelecek Vaat Eden seçildim. Yarışma 18 yaş altı olduğu halde, 22 yaşında filandı katılımcılar hep. Birinci olan, 24 yaşında, çok tatlı bir kızdı mesela. Daha önce bir Türk hiç derece almamış orada, benim başarım Antalya’da büyük hadise oldu.”
O sırada Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu, Murat Şeker’in yönettiği, Antalya’da çekilen Plajda filminde şansını denemesi için de motivasyon olmuş bu “büyük hadise”. Onu hazırlayıp, süsleyip, paketleyip gönderdiklerini söylüyor gülerek: “Orada da çok iyi davrandılar bana, bu işi yapmam gerektiğine inandırdılar beni. Çok küçük bir rolüm vardı, daha fazla rol yazdılar. Galası için İstanbul’a çağırdıklarında hayatımda ufak ufak bir şeyler değişmeye başladı.”
Plajda filminin önce Limon Ağacı için aldığı teklife vesile olduğunu, Antalya’dan gide gele, bir başına otellerde kala kala sektöre bulaşma halinin, ilerleyen zamanla birlikte onu hayat yolunda bir karar vermeye koştuğunu anlatıyor: “O zaman hiçbir fikrim yoktu. Planlı programlı bir durum değil, hayat benim için bir şeyler hazırlamış; ben de kendimi bıraktım, öyle gelişti. Limon Ağacı bittikten sonra, yeni bir proje için aradılar ama bu sefer ‘E artık biz sana bakamayacağız, bir zahmet anneni de al gel buraya’ dediler. Hiç unutmuyorum; annemle Antalya’da falezlerde oturup bir saat, bir buçuk saat hiç konuşmadan denize baktık ve kalkınca dedik ki, gidiyoruz. Bir hafta içinde toparlanıp İstanbul’a taşındık.
Röportajın tamamı ve çok daha fazlası GQ Türkiye Kasım: Men of the Year 2014 özel sayısında ve GQ Türkiye Dijital iPhone/iPad/Android edisyonunda...