Kadın olmanın neredeyse “Estağfurullah” denilerek karşılandığı günümüzde, feminizmden bahsetmek gerçekten kolay değil. İşte tam olarak da bu sebepten elzem. Önce yazımıza konu olacak şekliyle bu kavramın bir tanımını yapalım: Kadınların her türlü insan hakkına erkeklerle eşit oranda sahip olmasını amaçlayan hareketler bütününe feminizm diyebiliriz. İstersek hümanizm de deriz. “Ben feministten önce bir hümanistim” diye açıklasanız kafi yani, onu diyorum.
Yakın tarihin önemli feminist olayları
Ülkemize muz kabuğunda Batı’dan gelen feminizm, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde şöyle bir tutam desteklenmiş ve savaş sonrası iş hacminin rayına oturmasıyla, uzun süre unutulmuş bir kavram. 80’lerde yeniden ortaya çıktığında, yamulup “en derin kasık dekolteli aerobik mayosunu giyme özgürlüğü”ne dönüşmüş ama olsun.
Pek çok erkeğimiz 80 ve 90’lı yıllarda çeşitli entel barlarında, kadın hakları savuncusu rolüyle kadın tavlama sanatını geliştirdi. Bunu yaparken bünyede Cihan Ünal sakalı ve mebzul miktarda örselenmişlik bulunması gerekirdi.
2000’lere gelindiğindeyse kadın haklarını savunmanın, “Eski manitaya gider yapan şarkılar dinlemek” olduğu sanılmaya başlandı ki bence en fenası buydu. Feminist düşünce daha fazla yara alamaz, Bebek-Miami arası bir yerde mutlaka ölür sanılıyordu.
Günümüzde her ne kadar pek çok erkek hâlâ “Feminizmi kadınlardan öğrenecek değiliz” noktasında bulunsa da, kadın hakları konusunda sincap adımlarıyla yol alındığı da bir gerçek. Şimdi dilerseniz “Bunu ye çocuğum, kan yapar”a benzer açıklamalarla, sizi de “Dişi özgürlüğünün bir savuncusu”na dönüştümeyi hedefleyeceğim.
Haberin devamı GQ Türkiye Eylül sayısında ve iPad edisyonunda