Karalar Bağlamaktan (Hareli) Beyaz Bir Sayfa Açmaya Kayıplarla Yaşamak
Argüman

Karalar Bağlamaktan (Hareli) Beyaz Bir Sayfa Açmaya Kayıplarla Yaşamak

Hayatın zorladığı anlarda neler yaşıyoruz? Farklı kayıpların, farklı yas süreci ve sonrası, devam eden hayat derken kaotik hisler dünyamıza bir bakalım. Belki yeni bir sayfa açmak için ihtiyacımız olan yardıma dair bir fikir ediniriz.

Krsiten Dunst, Melancholia (2011) - Magnolia Pictures

Kayıplar karşısında elimizde kalan iki seçeneği konuşalım: Yas ve melankoli. 

Yıllarca emek verdiğimiz o işten çıkarılmak, uzun zamandır hayalini kurduğunuz, kredi alarak, borçlanarak açtığınız restoranın iflasını vermek, başka bir ülkeye taşınmaya cesaret edemediğinizden “hayır” dediğiniz teklifi, listedeki ikinci adayın hiç düşünmeden kabul ettiğini duymak, mahkeme salonu çıkışında o andan itibaren “eski eşiniz” olacak insanla vedalaşmak, doktorunuzun hastalığınızın kronikleştiğinin bilgisini vermesi, sudan nedenlerle görmeyi ötelediğiniz arkadaşınızın ölüm haberinin gelmesi, yediğimiz penaltının sonucunda takımımızın küme düşmesi, kısa vadede ödemeniz olanaklı görünmeyen borcunuz nedeniyle yurt dışı yasağı almak...

Ortak noktaları hepsinin bir çeşit “kayıp” olması. İş, fırsat, özgürlük, itibar, sağlık kaybı, bir insanı, ilişkiyi kaybetmek. Avusturyalı psikanalist Sigmund Freud’a (1856-1939) göre kayıplar karşısında verdiğimiz iki tür tepki var: “yas” ya da “melankoli”. 

Yas, acımızı fark etmek, üzülmek, belki bir süre inkar etmek, öfkelemek ama zamanla kaybı kabul etmek. Yeni bir sayfa, bir başka deyişle, yeni fırsatlara, ilişkilere, ihtimallere alan açmak. Hatta kayıpla büyümek: İflas hikayemizi ve bu sürecin sonunda öğrendiklerimizi genç girişimci adayları ile paylaştığımız konuşmalar yapmak, o penaltıyı ve öncesinde yaşananları anlatan bir kitap yazmak,  boşanma üzerine bir blog açmak, aynı kronik hastalığı yaşayanların hak savunuculuğunu yapacak bir dernek kurmak, yurt içinde hiç görmediğimiz şehirlerin listesini yapıp sırayla ziyaret etmek. 

Melankoli ise kaybı asla kabul etmemek, kendini, karşıdakini suçlamak; kayıp hissinin, üzüntünün hayatın diğer alanlarına siyaret etmesine izin vermek; kendini fırsatlara, yeni ilişkilere kapamak; o noktada takılıp kalmak. Burada küçük bir parantez açıp Yunanca “kara safra” anlamına gelen “melankoli” kelimesinin köklerine de değinmek istiyorum.  Kara safranın hikayesi ise Hippokrates’in (M.Ö. 460-370) insan karakterini, ruh halini ve biyolojik yapısını belirleyen dört sıvı -kan, balgam, sarı safra ve kara safra (melankoli)- olduğunu iddia ettiği Sıvılar Teorisi’ne dayanıyor. Kara safranın yüksek olması aşırı üzüntü haline neden oluyor yine bu teoriye göre. “Karalar bağlamak” deyiminin hikayesi de de buradan geliyor aslında. 

Zaman içinde, tıpkı batı dillerinde olduğu gibi, Türkçe’de bu teoriden gelen “melankoli” kelimesini isteksizlik, çökkünlük, genel bir umut kaybı, kendini dış dünyaya, ilişkilere, insanlara kapama hali anlamında kullanmaya başlıyoruz.  

Melankoli, Freud’a göre ise kaybedilen durum, nesne ya da kişiye saplanma ve bir türlü sayfayı çevirememe hali. Yeni fırsatları görmemeyi seçmek; o teklifi reddetttiğimiz için kendimizi suçlamak, kendimize kızmak. Biten evlilikte tüm sorumluğu kendimizde görüp, evli olmayı hak etmediğimiz çıkarımına kadar gitmek. Hatta, iş, fırsat ya da ilişki kaybından yola çıkarak kendimizi bencil, kötü, beceriksiz, yetersiz, güvenilmez, sorumsuz biri olarak etiketlemek ve içinde “asla” geçen cümleler kurmaya başlamak: “Yeni bir ilişki mi? Asla!”, “bir daha asla böyle bir fırsat çıkmayacak karşıma...”, “asla futbol oynamayacağım”, “Tokyo’yu asla göremeyeceğim, bitti...”, “asla girişimci olmayacağım, görmedin mi ne kadar beceriksiz olduğumu?”

Kaybı kabullenmek kolay değil. Hepimiz zaman zaman kendimizi suçlayan - “böyle değil şöyle yapsaydım”, “eğer o fırsatı geri çevirmeseydim…”, “eğer o hafta buluşmak için ısrarcı olsaydım…”, “eğer vergi borcumu önceliklendirseydim…”, “eğer çocuk yapmayı istediğini söylediğinde böyle tepki vermeseydim…”, “daha iyi konsantre olsaydım o penaltı kaçmazdı...” -cümleleri kurarken buluyoruz elbette.  

Mutlaka kaybın tüm sorumluluğun karşı tarafa yıktığımız durumlar olmuştur, oluyor: “Haksızlığa uğradım; o kadının torpili vardı”, “ben bu evliliği kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaptım, onun için yıllarımı feda ettim, o ne yaptı? Bırakıp gitti.”, “bana komplo kurdular”, “beceriksiz mali müşavirin kurbanı oldum.”

Melankoliye düşmememin yolu ise zaman içinde bu çok da yapıcı olmayan ve sayfayı çevirmemizi engelleyen düşünceleri bunu fark edip, kaybı kabullenmek; kendi hatamızla barışmak, her ne yapmış olursak olalım, kendimizi affetmek ve devam etmekten geçiyor. 

İşte yas sürecini tamamladığımıza işaret eden bu aşamaya geldiğimizde açacağımız sayfanın renginin belki bembeyaz değil de hareli beyaz olmasını daha iyidir. Yaşanmışlıkların, hatıraların ve kayıplardan, hatalardan öğrediklerimizin izlerini taşıması için.  

İki küçük not: 

Sıvılar Teorisi ya da Yas ve Melankoli kavramları üzerine daha fazla okuma yapmak isteseniz:

Hippokrates, Hippokrates Külliyatı, çev. Nur Nirven, İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2018.

Sigmund Freud, Yas ve Melankoli, çev. Aslı Emirsoy, İstanbul: Telos Yayıncılık, 2014

Ve bir film önerisi:

Melankoli, Lars von Trier (2011)

 

Bu yazı GQ Bahar 2021'de yayınlanmıştır.

GQ BAHAR21 KAPINA GELSİN 
GQ Türkiye Bahar 2021



İLGİLİ İÇERİKLER melankoli yas ıtır erhart
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası