Karşıma çıkan bir haberle başladı her şey, Ay’da sergilenmek üzere sanat eserlerinin bir çipe sığdırılarak NASA aracılığıyla Spacex Falcolm roketiyle yola çıktığını okudum. “300 sanatçının eseri Ay’a gönderildi” diyordu haberde, bu, tarihte bir ilkti ve içlerinde yapay zekayla yapılmış tek Türk sanat eseri Ferdi ve Eylül’e ait. Tanışmak için çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Bir gün bile bekleyemedim, aynı gün telefonla ulaşıp konuştum kendileriyle, biraz olsun heyecanımı yatıştırdım, merakımı giderdim ve buluşmak üzere randevulaştık. Bilgi Üniversitesi’nin Santral Kampüsü’nde başlayan arkadaşlıkları dünyayı “aynı farklı” pencereden görüyor olmaları, onları hem yaptıkları sanatla, hem aşkla birleştirmiş ve sonunda evlenmişler. Ama masallardaki gibi evlenip bir de tatlı mı tatlı bebekleri doğunca gökten üç elma düşmüyor, bizim hikayemiz işte tam da burada daha yeni başlıyor.
Bundan yaklaşık on sene önce bir stüdyo kuruyorlar beraber. İsmi; Ouchhh Studio. Çok geçmeden sanat, bilim ve teknolojinin kesişim noktasında yenilikçi bir güç olarak öne çıkacak olan bu stüdyoda veriyi boya, algoritmayı fırça olarak kullanmaya başlıyorlar. Mühendisler, akademisyenler, AI kodlayıcıları, veri bilimcileri, mimarlar, yaratıcı kodlayıcılar, tasarımcılar, medya sanatçıları ve hareketli grafik uzmanlarından oluşan çalışma arkadaşlarıyla, bilgiyi olağanüstü şiirsel kamu deneyimlerine dönüştürme konusundaki ortak inançla birleşiyorlar aynı çatı altında.
İstanbul merkezli olan stüdyonun Los Angeles, Viyana, Barselona, Paris, Londra ve Berlin’de ortaklıkları bulunuyor. Burası, etkileşimli yeni medya platformlarına, veri resimlerine, yapay zekaya, veri odaklı heykellere, kinetik kamu sanatlarına ve sürükleyici deneyimlere odaklanan çok disiplinli yaratıcı bir merkez. Tokyo, New York, Los Angeles, Milano, Paris, Melbourne, gibi dünyanın dört bir yanında yaklaşık 75 kamu sanatı projesi gerçekleştirdi bugüne kadar.
Bu projeler, Ars Electronica, CERN, NASA, Google, Signal, iMapp, Mutek, Melbourne Light Festival, Mori Museum Tokyo, Singapore Art and Science Museum, Frost Miami Science Museum, SAT Société des arts technologiques Montreal, Kanada Ulusal Uzay Merkezi (UK), American Indian Arts, Atelier Des Lumiere, LLUM Light Festival Barcelona, PETRA Light Festival gibi birçok festival, enstitü, müzede sergilendi.
Ve Bulgari, Hennesy, Mercedes, Nike, Audi, Infiniti, Absolut, Wired, Ferrari F1, TedxCern, League of Legends, Sony Playstation, Paramount Pictures, Warner Bros. gibi pek çok dev markayla işbirliği yaptı.
Eserler, uluslararası arenada birçok ödül ve takdir kazandı. Reddot Design Best of the Best Awards, German Design Award, Iconic Best of the Best Award, MUSE Awards (ABD), 10th Annual IDA Awards (The International Design Awards) LA, Asia Design Award (Seul) ve ADC Awards (The Art Directors Club) NY, CODAwards, AVIXA Awards (Las Vegas) gibi prestijli ödüller bunlardan sadece birkaçı.
Aynı alanda dünya genelinde bilinen, Alman sanatçı Mario Klingemann, Kanadalı sanatçı Sougwen Chung, Türk-Amerikan sanatçı Refik Anadol, Amerikalı sanatçı Lauren Lee McCarthy, Britanyalı sanatçı Anna Ridler gibi pek çok önemli ismi sıralayabiliriz. Ferdi Alıcı ve Eylül Alıcı ise dünyanın kendilerini bilmesiyle yetinmedi. Onlar sonunda uzaya uzandı ve insanlığın ilk mirasını bir kanıt olarak Ay yüzeyine bıraktı. Şimdi öne çıkan ve “ilk” olan projelere beraber bakalım.
Yapay zeka ile insanlığın sanatsal bir otoportresini yarattılar. “Human Cell Atlas” yani “İnsan Hücresi Atlası” Artdubai, Digitalartweek Londra ve Kennedy Uzay Merkezi’ndeki izleyicilerin ardından, Cannes Film Festivali’nin resmi seçkisinde yer alarak yeni boyutlara ulaştı. Festival tarihinde ilk kez bir yapay zeka veri boyama heykeli resmi olarak sergilendi.
Bu projeyle, yapay zekanın ve insan yaratıcılığının gücünün sınır tanımadığını kanıtladılar. Bu uzay yolculuğu, sadece bir sergi değil; insan yaratıcılığının ve bizi ileriye taşıyan yenilikçi ruhun sonsuz olanakları hakkında bir bildiri niteliğinde kabul edildi.
Abu Dabi’de gerçekleştirilen sanat projesinin sunuculuğunu Oprah Winfrey yaptı. Ferdi ve Eylül, her bir katılımcının düşüncelerini ve duygularını yakalamak için son teknoloji sinirsel veri teknolojisini kullandı. Katılımcılar, EEG başlıkları ile donatıldı. Bu süreçte, önceden eğitilmiş bir Otomatik Kodlayıcı (Auto Encoder), beyin dalgalarını kaydetti ve katılımcıların zihin durumlarını belgeledi. Bu veriler, yapay zeka ile gerçek zamanlı dinamik soyut sanat eserlerine dönüştürüldü ve stüdyodaki devasa LED ekranlarda veri boyamaları olarak yansıtıldı.
Bu defa bir “yeni medya sanat eseri” sadece sahne dekoru olarak değil, hikayenin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan, sinema tarihinin yeni bir dönüm noktasına tanık oldu “POETIC AI” sanat eserinin yeni ve sürükleyici bir versiyonunu ortaya çıkardılar. Londra’da üç hafta boyunca, yapay zekayı hikaye anlatımıyla ustaca harmanladılar ve dünya çapında ünlü Mission Impossible serisinin en son bölümü için benzersiz bir sanat eseri yarattılar. Eserleri sadece görsel bir tablo olarak kalmadı; filmin hikaye kurgusunun merkezinde yer alarak sinema tarihinde bir ilk oldu.
Yapay zeka aracılığıyla, Mısır’ın en saygıdeğer tanrıları -Ra, Isis, Anubis- hakkında kadim öyküleri; ışık, gölge ve gizem dokusuyla mimariyi sarmalayan sinematik bir yolculuk hazırladılar. İzleyiciler, yaratılışın, büyünün ve düzen ile kaos arasındaki sonsuz mücadelenin ilham verici hikayelerini deneyimleyerek Mısır mitolojisinin kalbine taşındılar.
Hiyeroglifler gece boyunca canlandı, kadim öyküleri yeni dillerde anlatarak, geçmiş ve geleceğin evrenin zamansız dansında birleştiği bir aleme kapılar açtı. Müzenin kadim duvarları, teknolojinin ve mitolojinin birleşimiyle yaşayan bir tuval haline geldi; tanrıların rüyalarında tasavvur edilebilecek kadar ilahi bir anlatı hayat buldu.
Bu, bir sergiden öte, insan yaratıcılığının ve hayal gücünün özüne yapılan bir hac yolculuğuydu. Kadimlerin fısıltıları ve geleceğin sınırsız potansiyeliyle yönlendirilen bu proje, yaratıcı yeni medya sanatında bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.
Teknoloji bize yeni hikayeler yazdırıyor. Gelişen hayal gücümüzle belki de yeni mitler inşa ediyoruz.
Bir tarafta tekno-ütopyacılar, diğer tarafta yeni nesil ludditler var. Sanatın yapay zeka teknikleriyle olan ilişkisi iki ana kamp yarattı. Bir taraf, teknolojinin yaratıcı potansiyellerine büyük bir hayranlık duyarken, diğer taraf mükemmeliyetçi kaygılar taşıyor. Bu iki kamp arasındaki çekişme, bilgisayar sanatının kurucu babalarından biri olan Frieder Nake’in dile getirdiği “Sanatın sonu mu bu?” sorusuyla daha da belirginleşiyor, yapay zeka ve sanat arasındaki ilişkinin karmaşıklığını ve gelecekteki yönünü sorgulatıyor.
Yuval Noah Harari, Sapiens kitabında yapay zekanın zamanla sanatçı rolünü üstlenebileceğini yazmıştı. Bana kalırsa, estetik niteliklere sahip yapay zeka sanat modelleri, sanatçının yerini almaktansa onu dönüştürmekle daha ilgili. Yeni medya sanatçıları doğuyor her geçen gün, ya fazla yaşamıyor ya da hızlı bir şekilde büyüyor, kabına sığmıyor, sınırları aşıyor.
Ferdi Alıcı ve Eylül Alıcı gibi yaratıcı ve yenilikçi projeleriyle dünya genelinde dikkat çeken isimler, yeni medya sanatının geleceğini şekillendiriyorlar. Onlar yeni hikayeler yazmaya devam edecek, biz de okumaya…
“HUMAN CELL ATLAS” “İnsan Hücresi Atlası”
İnsan hücrelerinin haritalandırılması yoluyla sağlığımız ve hastalıklarımız hakkında yeni anlayışlar kazandırmayı amaçlayan bir bilimsel çabanın sanatsal yansıması.