Bir Fincan Kahve? Soğuk Bir Duş? 5 km Koşu?
Wellness

Bir Fincan Kahve? Soğuk Bir Duş? 5 km Koşu?

Koşmaya başladığımda 29 yaşındaydım. Sabahları erken kalkıp hava ne kadar soğuk, sıcak, rüzgarlı, yağışlı olursa olsun Chicago’da yaşadığım evden çıkıp yürüyerek göl kıyısına gidiyor, işaretlenmiş parkurda koşuyordum. Günlük antrenmanı tamamlayınca eve dönüp duşumu alıyor ve bilgisayarımın başına oturup doktora tezimi yazıyordum. Hemen hemen her günüm aynıydı. Koş, yaz…

Günlerimi bu şekilde planlamamın nedeni Murakami’nin What I Talk About When I Talk About Running (Koşmasaydım Yazamazdım)kitabını okuyup ilham almış (henüz o kitap yazılmamış, yazıldıysa da yayınlanmamıştı) ya da daha önce doktora tezi yazmış dostlarıma danışmış olmam değildi. Bu rutin doğal akışında oluşuvermişti. Team in Training’in Lösemi Lenfoma Derneği’nin bağış toplayan takımına girmiştim ve Chicago Maratonu’na hazırlanmak için önümde tam altı ay vardı. Boğaziçi’nde devam ettiğim doktoramda da tez aşamasındaydım. Haftanın bir günü evimin yakınındaki çocuk hastanesinde, sanat terapisi departmanında gönüllülük yaptığım saatler dışında zamanımın tamamını özgürce planlayabiliyordum. Bir ritim tutturmuştum bu sayede: koş yaz, koş yaz…

Kasım ayına kadar süren bu günlük koş-yaz rutininin sonucunda ilk maratonum (çok yavaş koşulmuş olsa da) bitti. Sonrasında hayatımda arka arkaya yeni sayfalar açıldı. İstanbul’a taşındım ve hemen iki ay sonra ikinci maratonumu Roma’da koştum. Antrenmanlar seyrelse de, özellikle doktora tezi yazma seansları öncesi, koşulara devam ettim. Çok uzun soluklu bir başka koşu olan doktora bitince de tam zamanlı olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde çalışmaya başladım. Kızım doğdu, Adım Adım kuruldu. Sorumluluklarım arttığı için Chicago’daki “her gün koş, her gün yaz” rutinime dönemedim ama koşmaya ve yazmaya devam ettim.

İşte tam o sıralarda Haruki Murakami’nin biz koşucular arasında çok popüler olan Koşmasaydım Yazamazdım adlı kitabını hediye etti yakın bir arkadaşım. 33 yaşında koşmaya başlayan ünlü Japon yazar Murakami yazmaya dair bildiklerinin çoğunu koşarken öğrendiğini anlatıyordu kitapta. Roman yazarken ihtiyacı olan odaklanma ve dayanıklılığı maraton antrenmanında bulmuştu. Geriye dönüp baktığımda, ben de farkında olmadan, doktora tezimi tamamlamak için gereken tutarlılığı, sürekliliği ve disiplini 42 kilometreye giden altı ayda öğrenmiştim.

Aslında bedensel aktivitenin zihinsel aktivite üzerindeki etkisi yeni bir bilgi değildi: İS 55 yılında doğan Romalı şair Juvenal Türkçe’ye “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” olarak çevrilen ünlü cümlesi “Mens sana in corpore sano”yu o yıllarda yazmıştı. Juvenal’ın hedef kitlesi yazarlar ve akademisyenler değil tüm bedensel işleri kölelere devredip günlerinin neredeyse tamamını yatar pozisyonda yemek yiyerek geçiren Romalı aristokratlardı. 

Juvenal bu kanıya hastalıklara yakalanan, bilişsel becerileri zayıflayan Romalı zenginleri gözlemleyerek varmıştı. Bugün nörobilimin gelişmesi ile birlikte bedensel hareketin olumlu zihinsel etkilerinin nedenini de biliyoruz. Araştırmalar gösteriyor ki düzenli spor yapanların beyinlerinde düşünme ve hafıza ile ilişkilenen bölgeler daha gelişmiş. Hareket aynı zamanda nöron gelişimini artırıyor, yeni sinaptik bağlantılar kurulmasını ve serotonin, noradrenalin, dopamin ve endorfin seviyelerinin yükselmesini sağlıyor. Bu da bireyin daha motive daha enerjik hissetmesine ve nörodejeneratif hastalıklardan ve bilişsel gerilemeden korunmasına yardımcı oluyor.

Egzersizin üretkenliğe ve yaratıcılığa, haliyle de yaratıcı yazıma ve akademik üretime katkısı da araştırmalarla kanıtlanmış. Nörologlar ekrana bakarak ilham gelmesini beklemek yerine dışarı çıkıp biraz koşup ya da salonda kürek çekip yeniden masanın başına oturmayı öneriyor bu nedenle. 

Sunum hazırlayacaksanız, rapor, makale, hikaye yazacaksanız çıkın biraz koşun, üzerine soğuk suyla duş alın. Kahvenizi yapın ve ekranın başını oturun. Farkı göreceksiniz. 

İLGİLİ İÇERİKLER GQ Türkiye Yaz 24
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası