Sistem küçük dişlilerin kendisi için daha verimli olduğunu fark edip ‘uzmanlığı’ tek bir konuya indirgemeden önce, ‘bilge’ olarak tanımlanan bir kişinin hayatın tüm alanlarına hakim olması gerekirdi. Bu pek çok konuda uzman olan bilge kişiye de Batı kültüründe polimat, bizim diyarlarda ise hezarfen denirdi. Mesela, Leanordo Da Vinci’nin uzman olduğu ve her birinde önemli eserler verdiği alanlar bugün düşününce neredeyse absürt: Resim, heykeltıraşlık, fizik, matematik, haritacılık, mimarlık, müzik, edebiyat, anatomi, coğrafya…
1500’lü yıllarda, insanlığın bilgi birikimi karşısında, hezarfenliğin görece kolay olduğunu düşünmek mümkün. Sıkıysa gel de 2000’li yıllarda o konuların hepsinde uzman ol değil mi? Ama olunca da oluyor; Elon Musk belki de günümüzün en büyük hezarfeni.
Elon Musk’u anlatmak çok zor çünkü el attığı alanların kapsamı onu belki de en büyük hezarfen yapıyor. Bugün itibariyle aktif olduğu alanlar otomotiv, jet ve roket sistemleri, uzay mühendisliği, yenilenebilir enerji üretimi, depolama ve aktarım sistemleri, yapay zeka, nöroteknoloji ve yüksek hızlı ulaşım sistemleriyle bitmiyor; insanlığın birden fazla gezegende var olan bir tür haline gelmesi için de çalışıyor. Üstelik Elon Musk bir alana el attığı zaman, tüm yerleşik anlayışları yerle bir edecek şekilde yenilikler de getiriyor.
Ama o konuya girmeden önce, Elon’ın bugün bulunduğu noktaya gelmesini sağlayan yolculuğuna ayrıca bir saygı duruşunda bulunmak gerekir.
Değirmenin suyu nerden geliyor?
Hayata Güney Afrika’da başlayan Musk, 17 yaşında Kanada’ya, buradan da üniversite eğitiminin peşinde kapağı ABD’ye atıyor. 1995 yılında, yenilenebilir enerji için kritik gördüğü enerji depolama sistemlerine dair bir doktora programına daha yeni başlamışken, bu yoldan vazgeçip internet girişimlerine atılıyor. Bir tür internet sarı sayfaları kabul edilebilecek Zip2’yu 1999 yılında Compaq’a 307 milyon dolara satıyor ve 27 yaşında cebine 22 milyon dolar kalıyor. Bir sonraki girişimi, hepimizin çok iyi bildiği Paypal’ı, 2002 yılında eBay’e 1.5 milyar dolara satıyor ve bu sefer de 31 yaşında banka hesabı 180 milyon doları görüyor.
Şimdi bir an için, 31 yaşında ve 180 milyon dolara sahip olduğunuzu düşünün. Kendinizi nerede görüyorsunuz? Büyük ihtimalle bir sahilde, sonsuz bir tatilde, değil mi?
Musk ise roketlere sardı. 2002 yılında daha soluklanmadan, uzay yolculuğunun maliyetini dramatik şekilde düşürerek insanoğlunu birden fazla gezegende var olan bir tür haline getirmek amacıyla, cebindeki 100 milyon dolarıyla SpaceX şirketini kurdu.
2004 yılında da, bu kez elektrikli otomobil üretmek için, 70 milyon dolarıyla Tesla Motors için kolları sıvadı. Bugün, biraz da bu sayede, elektrikli otomobillerin kaçınılmaz bir gelecek olduğunu kabul ediyoruz ama o tarihte, son başarılı Amerikan otomotiv şirketinin 1925 yılında Chrysler olduğu ve hiçbir şirketin elektrikli otomotiv üretme konusunda başarıya ulaşamadığı düşünülürse, bunun da en az SpaceX kadar çılgın bir proje olduğu su götürmez. Yetmedi, 2006 yılında son kalan 10 milyon dolarıyla ev tipi güneş enerjisi paneli üretmek için SolarCity’i hayata geçirdi.
Muhtemelen o dönemde etrafındakiler, bu genç milyonere acıyarak bakmış, bu hızlı girişimlerini deneyimsizliğine vermişlerdi. Zira 2008 yılında tablo hiç de iç açıcı değildi. SpaceX’in üçüncü roket fırlatma girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmış, Tesla Motors’un ilk modeli Roadster 2007 yılının en büyük başarısızlığı olarak damgalanmıştı. Bütün bunlara bir de evliliğinin oldukça kötü bir boşanmayla sona ermesini eklersek, Musk neredeyse bitmişti. Ama son anda, SpaceX’in son parasıyla yaptığı dördüncü deneme, 22 Eylül 2008’te başarıyla sonuçlandı ve NASA bu başarıyı takiben, SpaceX’le çalışmaya başladı. Sonrası… Sonrası tarih.
Bugün ise Elon Musk’ın net değeri 12.9 milyar dolar civarında değerlendiriliyor. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan, insanoğlunun geleceği ve Elon Musk’ın bu geleceği güvence altına almak için üstlendiği görev.
Musk’ın derdi ne?
Musk, dünyanın en zengin insanlarından biri olduğu halde, sürekli okuyor ve öğreniyor, haftada yaklaşık 80 – 100 saat (üstelik sadece hafta içi günlerinde!) çalışıyor, şahsi malvarlığının tamamını çılgın projelere yatırıyor ve olmayacak şeyleri oldurmak için kendini paralıyor. Sahi, Musk’ın derdi ne?
‘Kitlesel yok oluş’ diye bir mevzu var. Bir gezegendeki yaşamı tamamen bitme noktasına getiren olaylar... Yerküre, bugüne dek beş kez kitlesel yok oluş olayı yaşadı. İlki yaklaşık 443 milyon yıl önce, denizlerdeki canlı türlerinin yüzde 85’inin yok olmasıyla sonuçlandı. Sonuncusu ise yaklaşık 65 milyon yıl önce, dinozorları yeryüzünden silen meteor çarpmasıydı. O tarihten beri aşağı yukarı ‘güvendeyiz’. Ama bu istatistik, önümüzdeki 50 milyon içinde yerkürede yeni bir kitlesel yok oluş olayı yaşanabileceğini gösteriyor. Bu en iyi ihtimalle 49.999.000 yıl sonra, ama en kötü ihtimalde de önümüzdeki 1000 yıl içinde yaşanacak demek.
Bu kitlesel yok oluş, kontrol edilemez sebeplerle (meteor çarpması, yakınlarda bir galakside gerçekleşecek bir süpernova, bir süper güneş patlaması) olabileceği gibi, insanoğlunun hali ve tavrına bakılınca, insan eliyle olması (katastrofik boyutlara ulaşan küresel ısınma, salgın hastalık, kontrolden çıkan yapay zeka) da mümkün gibi görünüyor.
İşte Elon Musk’ın derdi kısaca, önleyebileceği kitlesel yok oluş olaylarını önlemeye çalışmak, önleyemeyecekleri konusunda ise enseyi karartmak yerine, insanoğlunun bir tür olarak devamını güvence altına almak için başka bir gezegende de var olmasını sağlamak. Yani bizim dertlerimizden çok, çok başka...
Buradan bakınca, çılgınlık ya da fantezi gibi görünen yüz milyonlarca dolarlık girişimlerin her birinin bir ana planın parçası olduğunu görmek kolay. Musk’ın bu konularda akıl yürütme biçimi ve eylemleri aşağı yukarı şöyle:
İnsanoğlu, küresel ısınmanın geri dönülmez olarak bir kitlesel yok oluş olayına dönüşmesine yol açacak azami sıcaklık oranını aşmak için var gücüyle çalışıyor adeta. Bunun en büyük sebebi ise fosil bazlı yakıtları tüketmeye olan tutkusu. Fosil bazlı yakıt tüketiminin en önemli nedeni de, insanoğlunun diğer tutkusu olan otomobiller. Öyleyse, elektrikli otomobil üretilmesi lazım! Musk, elektrikli otomobil üretiyor.
Ancak elektriği fosil bazlı yakıt santralleriyle üretirsek sonuç değişmeyecek. O zaman yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gerek. Musk, yenilenebilir enerji üretimini genele yaymak ve her binanın çatısını işlevsiz kiremitlerle kaplamak yerine, güneş enerjisi santrallerine dönüştürmek için güneş enerjisi panelleri üretmeye başlıyor.
Yenilenebilir enerji kaynakları var, ancak sürekli değil. Güneş batıyor, rüzgar duruyor. Öyleyse kaynaklar yetersiz kaldığında kullanmak için enerjiyi verimli bir şekilde depolamak lazım. Enerji depolama teknikleri yetersiz. Musk, bu alanda da çalışmaya başlıyor ve enerji depolama sistemlerini, yani devasa pilleri, birkaç adım öteye taşıyor.
Diğer tarafta, insanoğlu yapay zekayla dans etmeye başladı. Yapay zeka henüz ‘dar’ tabir edilen aşamada. İnsan zekası ile karşılaştırılabilecek bir noktada değil. Ancak bu alan hızla gelişiyor. Musk, yapay zeka konusunda çalışan ve mümkün olduğunca açık ve şeffaf olan bir şirket kuruyor.
Ama yapay zekayla ilgili problem şu: bir gün bir programcı, en az kendisi kadar zeki bir yapay zekayı oluşturacak. İşte o an, yine bir domino etkisine yol açacak. Çünkü en az programcısı kadar zeki olan bir yapay zeka, kendi programcısının hesaplama sınırlamalarına tabi olmadığı için, bir sonraki sürümünü çok hızlı bir şekilde yazabilecek. Ardından da bir sonrakini, bir sonrakini ve bir sonrakini… Her bir sürüm bir öncekinden daha zeki olacağından, işte o ilk domino taşı devrildikten sonra, insanoğlunun aradaki farkı kapatması ve yarattığı yapay zeka ile rekabet etmesi teorik olarak bir daha asla mümkün olmayacak ve insanoğlu bir anlamda ‘gereksiz’ kalacak. Zeki varlıklar olarak ‘gereksiz’ şeylere nasıl yaklaştığımız herkesin malumu. Bu tehlikeyi daha da dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. Musk, bu sebeple, ‘beyin-makine arayüzü’ denilen entegre elektronik devrelerle insan beyninin kapasitesini artırmak için çalışmaya başlıyor.
Başka bir dünya...
Elon bütün bu felaketleri engelleyebilse de, biraz önce bahsettiğimiz gibi, kontrol edemediği sebepler de insanoğlunun yok olmasına neden olabilir. Bu konuda da Elon’ın çözümü malum: Yumurtaları tek bir sepette taşımamak. İnsanoğlunun, öncelikle birden fazla gezegene, daha sonra da birden fazla sisteme yerleşmesi lazım.
İlk adımda en makul gezegen Mars. Ama Musk’a göre hayatta kalabilecek bir koloni için en az 1 milyon kişiyi Mars’a taşımak lazım. Sorun ne? Uzay yolculuğu çok pahalı. Neden? Çünkü yer çekiminin etkisini yenip, yörüngeye çıkmak için kullanılan roketi üretmek çok pahalı. Tanesi 65 milyon dolar, öyle pahalı. Hem de sadece bir kez kullanılabiliyor, görevini tamamladıktan sonra atmosfere düşerek parçalanıyor.
Öyleyse en mantıklı yol, tekrar kullanılabilir roketler üretmek ve roket maliyetini birden fazla yolculuğa yayarak gelecekte sıfırlamak. Elon Musk bunu da başarıyor. 22 Aralık 2015’te, SpaceX’in Falcon 9 modeli 20. kez uzaya fırlatılıyor ve tarihte ilk kez bir roket, yörüngeye çıktıktan sonra kontrollü bir şekilde tekrar atmosfere girerek başarıyla yeryüzüne iniş yapıyor. Bir sonraki yolculuğuna çıkmak üzere... Şimdi bunu biraz düşünün: O başarılı inişi, SpaceX’te heyecanla izleyenlerde yol açtığı sevinci, heyecanlı çığlıkları... Neyse ki hepsi YouTube’da var. En güzel bilim kurgudan daha güzel o anda, insanoğlunun geleceği şekilleniyor.
Musk’ın engellemeye çalıştığı bütün bu tehlikeler elbette birer ihtimal. Bazıları çok olası, bazıları da belki asla olmayacak. Ancak Elon için bunları hiç düşünmemek; hep birlikte insanoğlunun geleceği için çalışmak yerine hayali sınırlar, anlamsız kavgalar ve hevesler içinde birbirini yok etmeye çalışmak oynanmaması gereken bir rulet.
Kimileri için insanoğlunun bugün oynadığı tiyatro ‘büyük resim’. Elon Musk’ın baktığı resim ise çok daha büyük. İşte, Elon Musk’ın dertleri bunlar. Sizin dertleriniz ne? Canınız sıkıldığında “Elon olsa ne yapardı” diye düşünün ve adama saygı duyun.