Zamanında âşık olduğu gibi sevgilisiyle izole bir eve çıkmış, aşkı ve evdeki partnerliği yetmeyince üzerine bir de iş kurmuş biri olarak ‘denge bizim işimiz’ manşetiyle yeri göğü sallayamıyorum maalesef. İlişkilerimde aşk ve tek başınalık arasındaki dengeyi oturtabilmek üzere ettiğim dualar, ilgili makama ulaşmış olacak ki hayat bana sevgiliyi kilometrelerce uzaktan verir oldu. Belli ki mesafeler girmeden, bir başıma kuramayacakmışım dengeyi. Dilerim tez zamanda cezam biter de sevgiliyle aynı şehre tayinim çıkar. Bu esnada ben de kendisine yakınken mesafe koyabilmeyi öğrenebileyim diye, tek başınalığımı sevme yolundan yürüyorum. Gündüz, gece.
Sevgilisi olduğu zaman kendini ‘tamamlanmış’ gibi hissedenlerdendim. Hayat arkadaşımı buldum mu sokak programları yerini hızla konfor alanıma, yani ev oturmalarına bırakır. Arkadaş ortamları birleşir, değişir. ‘Ben’li konuşmalar, yerini zamanla ‘biz’e bırakır. Zevkler, hobiler, spor aktiviteleri derken gittikçe tek yürek olunur.
“Birlikte olduğum adamın saçındaki bit, belindeki kemer olayım, her işine koşayım” derken bir tık ileri gidiyorum ve iş partneri de oluveriyorum. Çünkü ilişki ayrılığını, ev ayırmalarını babam da yapar. Adeta hayatındaki her alanda bana ihtiyacı olmasına, ihtiyacım varmışçasına. Bir de bakmışım bir elmanın iki yarısı oluvermişiz. Hatta ben onun yarısından da bi ısırık almışım. Yarım haliyle bile rahat yok çocuğa. Kendi başına bir bütün elma olamadan başkasının varlığıyla tamamlanmış hissedince, bil bakalım yokluğuyla ne hissediyorsun?
Tek başınalık yüksek lisansı
Bir bütün elma olmanın önemini, biten ilişkilerim sonunda dımdızlak kalınca fark ettim. Meğer son nefesime kadar beni bırakmayacak yegâne ilişki kendimle olanmış. Diyeceğim o ki; bir bütün olma niyetin ve kendinle baş başa kalmaya tahammülün varsa, tek başına vakit geçirme konusunda yüksek lisans yapman gerekiyor. Sevgiliden ayrı, hemcinslerinle yapılan programların yanı sıra, yalnızken yaptığın rutinler, aktiviteler ve hobilerin olursa kimselerin hayatından çıkması arızaya sebebiyet vermez. Sevgiliden ayrıldığın gibi de düşüncelerinden kaçabilmek için kendini başka kadınların kollarına atman ya da aşırı derecede spora vermen gerekmez.
Kurulması gereken fiziksel dengenin bir de duygusal boyutu var. Alma-verme dengesi yani. Sevgiliye uyum sağlama, üzerine düşme, dediklerine boyun eğme gibi çabaların fazlası zarar. ‘Kendimize daha çok bağlarız’ sanırken, uzaklaşmasına sebebiyet verebiliriz. Bir süre sonra, ona bağımlı, onsuz mutlu olamaz hale geliriz. Ancak, aynı terazinin kefesi gibi, biz aşırıya kaçtıkça, ağırlaştıkça, o bizden çoktan uzaklaşmıştır bile. Bu satırları okuyan bazı erkekler kontrol edilemeyeceklerini, bir kadın tarafından asla değiştirilemeyeceklerini sanadursunlar. ‘Kadın isterse şeytana pabucunu ters giydirir’ gibi bayağı iddialarla gelecek kadar saf değilim. Kadını tanıyan şeytan çoktan istifasını bastı, tahtını devretti bile. Sen bir kadının evlilik projesinin derinliğini, ancak paçanı çok geçmeden kurtarabilir ve zamanla kendine gelebildikçe kavrayabilirsin.
Hem fiziksel hem de duygusal ilişkimizde dengeyi bozduğumuz zaman, tıpkı tüm evrenin denge üzerine yaşamını sürdürmesi ve bu bozulduğu an yaşamın yok olacağı gibi, ilişkimiz de paralel evrenler arasında sıkışıp, zaman aşımına uğrayabilir. Hayatta her şeyin aşırı varlığı veya eksikliği zarar. Bir çiçeğe hiç su vermemek de, çok fazla su vermek de onu öldürür. Hiç ilgilenmeyerek de, çok fazla ilgilenip üzerine düşerek de, karşımızdakine ve ilişkimize zarar verebiliriz.
Şahsen tek başınalığım ve bağımsızlığım üzerine fazlaca düşünce bu sefer de hiçbir adamda duramaz oldum. Yalnız takılmayı iki sevdi diye hemen şımarır insan evladı zaten. Siyahlar, beyazlar arasında gidip gelirken, kendime ve tüm sevenlere griler diliyorum. Mümkünse 50 tonundan.
Bu yazı GQ Türkiye Denge lansman sayısında yayınlanmıştır.
Yasemin, GQ Podcast serisi Bilinçli Geyik'te 'Kusurlarım, kırılganlıklarım ve korkularımla cıbıl cıbıl oturuyorum karşınızda.' diyor.