Tara, çoğu zaman yeni başlangıçlardan ve hayata açılan yeni sayfalardan bahsederiz ama hayata sıfırdan başlamak gibi bir durum nörobilim açısından gerçekten mümkün müdür?
Mesela sen İngilizce biliyorsan beyninin İngilizceyi öğrenmiş olduğu gerçeğini geri alamazsın. Ama bir başka bir dil öğrenip beynindeki o bölgeyi İngilizcenin olduğu bölgeden daha güçlü yapabilirsin. O yeni bölge artık daha çok yer kaplar ve İngilizcenin alanı daralır, ama hiçbir zaman tamamen silinmez. Vücudundaki hücreler kendilerini sürekli yeniler, her an değişimdelerdir. Ama bu bilgi senin sorduğun soruya cevap vermiyor. Senin sorun daha çok nöroplastisitenin alanına giriyor. Yani bu konu beynin içinde olan, sen büyüdükçe, öğrendikçe ve geliştikçe değişen sistemle alakalı. Bu beynin yapısal ve fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneğidir bir bakıma. Aslında her deneyimin beynini etkiler. Bir taraftan toksik bir ilişkinin sana getirdikleri ve vereceği zarar ya da öğrendiğin kişilerle geçirdiğin zamandan sana kalan güzel bilgiler. Nöroplastisite konu olunca olmuş bir şeyi geri alamazsın.
Yani hayata yeniden başlama umutlarım suya mı düştü?
Sıfırdan başlayamazsın ama taze bir başlangıç yapabilirsin. Geçmişi değiştiremezsin ama yeni bir gelecek yaratabilirsin. Olanları geri almak pek mümkün olmaz. Psikolojik bir bakış açısından da bakarsak travma yaşayan çocukları ele aldığımızda bazılarının suça itildiğini veya sağlıklı ilişkiler kuramadığını görebiliriz ama aynı travmayı yaşayan bir başka çocuk çok sağlıklı ilişkiler kurup hayatta ekonomik olarak çok başarılı olabilir örneğin. İnsanın hayatının her evresinde bazı dönüm ve seçim noktaları olduğundan bahsedebiliriz. Burada mesele bu süreçlerin ne kadar farkında olduğumuz ve onlarla ne yaptığımız. İşin akışını değiştiren şey tam da orası. Önemli olan o süreçlere otomatik cevaplar vermemek.
Bu noktada ne kadar seçim şansımız var, otomatik cevap vermemeyi nasıl başarır insan?
Çoğu insan “hayat zor”, “işler benim için öyle gitmiyor”, “iyi şeyler başka insanların başına gelir zaten” bakışında oluyor. Bu sorumluluk almamaktır. Tabii ki kötü şeyler hepimizin başına gelebilir bu ayrı bir konu. “Ben bunu denedim ama olmadı, ama bu süreçten şunu, şunu ve şunu öğrendim” yaklaşımında olmak sorumluluk almaktır. Böylece başka fırsatlara kapı açan bir yaklaşımda olursun aynı zamanda. “The Source” da bununla alakalı. Çoğumuz nörobilimden habersiz, oto pilotta sürüyoruz hayatlarımızı, halbuki hayatlarımızın kontrolü tahmin ettiğimizden daha çok elimizde.
Birisi oto pilotta gittiğini nasıl anlar?
Genelde kişisel veya profesyonel bir krizin yaşanması bunu anlamanın yollarından biri olabilir. Ama her zaman buna gerek yoktur. “Ben istediğim hayatı mı yaşıyorum?”, “Yaptığım iş beni mutlu ediyor mu?”, “Burası benim yaşarken huzurlu olduğum yer mi?” gibi soruları sormak bunu anlamanın yollarından biridir. Ve bu sorular herkese göre değişir. Sosyal ve ailesel beklentiler de bu konuya giriyor çünkü genç yaştan itibaren bunlara maruz kalıyoruz. Aileniz sizin ne yapmanız gerektiğine dair katı fikirlere sahip olabilir. Bu fikirle büyüyen birisi için başka türlüsünü yapmak veya düşünmek korkutucu olabilir. Beynin nasıl çalıştığını anlıyorsan ve kendine, kendince spiritüelliğe dair bir anlayış geliştirirsen nerede durduğunu da çok daha iyi anlarsın.
Düşününce hayatlarımızda bugüne kadar gördüğümüz milyonlarca sahne, duyduğumuz sayısız ses ve tat var. Hepimizin genleri ve bizi biz yapan karakterlerimiz var. Çok karmaşığız. Davranışlarımızı, düşüncelerimizi ve anlayışımızı etkileyen onca etmen varken, bir de o gölgeli düşünceler ya aklımızı çalarsa? Yani ben kendimden kendim için en doğru cevabı nasıl alacağım. Ya kendime bir soru sorduğumda kendimi sabote ediyorsam o cevap konusunda? Ya sadece korktuğum için içeride bekleyen cevabı duyamıyorsam?
Bu çok önemli bir soru. Ve bu soruya tek başına cevap aramaktansa ailen, arkadaşların, bir koç veya terapistin seninle bu süreçte olması önemli olabilir. Seni perspektifinden çıkarmak için. Seni yönlendiren birisi sana konunun başka yönlerini gösterebilir. Görselleştirme ve aksiyon panolarını bu yüzden çok önemli buluyorum. İnsanlar daha çok “hayal panosu” terimini kullanıyor ama bir şeyi hayata geçirmek için onu hayal etmekten fazlasını yapman gerekir. Becerilerini kullanman gerekir. İstediklerini görselleştirdiğinde, mantığın, içgüdün ve hislerinle o istediğin şeyin gerçekten istediğin şey olup olmadığını daha iyi anlarsın. Hele de yazmaya kıyasla bu görsellikle daha iyi çalışır ve sana durumu daha iyi anlatır. Bazen mantıkla düşünüyoruz ama hislerimiz veya içgüdümüz başka bir şey söyleyebiliyor.
Peki diyelim hislerimiz, mantığımız ve içgüdülerimizin kesiştiği o “şeyi” bulduk. Sonrasında ne yapacağız?
O şeyi panonun tam ortasına koy ve her gün onun için küçük de olsa bir adım atmaya başla ve bunun farkında ol. O şeye doğru kendini geliştir. Vücudunda da hissettiğin o şeye doğru ilerle. Çünkü zaten sen onun ne olduğunu ve senin istediğin şey olup olmadığını içten içe biliyorsun. Ve bir korku gelir de o düşünceden şüphe edersen hatırlamalısın bu beyninin sana bir oyunu olabilir. Aslında sadece korkuyorsundur. Bu söze bayılıyorum: “En büyük korkun çuvallamak değildir, en büyük korkun en büyük hayallerinin de ötesine geçmendir.” Bir kararının ve inandığın şeyin başka insanlara bir etkisi olabileceğinden korkuyor olabilirsin.
Peki nörobilim bunun neresinde?
Farklı “düşünme yolları” var. Altı farklı “düşünme yolundan” bahsedebiliriz. Bunlar, duygularının ustası olmak, beyin - beden bağlantısı, içgüdü, mantık, motivasyon ve dayanıklılık, ve son olarak da yaratıcılıktır. Kendine “ben hayatımla ne yapmalıyım sorusunu” bütün bu alanlarda sorup da benzer cevaplar alırsan kendin için doğru yolda olduğundan bahsedebilirsin. Nörobilim diyor ki bu farklı düşünme yolları hizalanmışsa daha başarılı olman için daha çok şansın var. Ama bu düşünce yollarında beyninin güvenle düşünmesine yardımcı olmalısın. Burada detaya girip glükoz ve oksijenden de bahsedebiliriz ama işin özeti şu ki beynin içinde gerekli sağlıklı ortamı sağlamalısın.
Diyelim o ortamı sağladık, sonrasında değişimi nasıl başlatacağız?
Hayatınızı nasıl değiştirmek istediğinizi düşünmek için zaman ayırıp onun hakkında bir günlük tutarak başlayın. Bunu başarmak için önünüzdeki engellerin neler olduğunu tanımlayın. Bu engelleri nasıl aşabileceğinize dair senaryoların neler olabileceğini çalışın. Hayatınızdaki hangi kimseler buna yardımcı olabilir gibi sorular sorun kendinize. Aslında bir mıknatıs gibi istediğiniz şeyi hayatınıza çekmek için kağıda dökerek beynin gücünü kullanın. Ben bu konuyu kuantum yerine bilişsel bir yaklaşımla açıklamayı tercih ediyorum çünkü benim dışındaki enerji alanı işi çok fazla şansa bırakıyor. Dolayısıyla ben benim sorumluluk alabileceğim bir alanda çalışmayı seçiyorum ki o da beynim oluyor. Görsel pano daha çok hayal edip evde beklemek gibiyse bir aksiyon panosunda bunu hayal ediyorsun ama bununla birlikte gereken adımları da atıyorsun. Mesela bir yandan o işi hayal ederken bir yandan da gidip o işi hayata geçirmek için bazı kişilerle tanışıyorsun. Nörobilimde her şey farkındalıkla başlar ve fırsatlara odaklanmakla. Ve ardından o farkında olduğun alanlara davranışlar yerleştirmekle devam eder. Manifesto edince küçük şeylerin olduğunu görürsün önce ve bu da büyük şeylerin olabileceğine de güvenmeni sağlar ve böylece bir başka bakış açısı sana hakim olmaya başlar çünkü bir yandan da “Görmek inanmaktır.”
Bu röportaj GQbahar21 sayısında yayınlanmıştır.