Dergi Konuları

Her Şey Birbiri İçin Yaşar

Kimin ilişkisi daha uzun sürer? Birbirine benzeyen insanların mı yoksa zıt karakterlerin mi? Peki ten uyumu, aynı kişileri mi yoksa tamamlayan genleri mi seçer? Gel seninle birlikte tarih, sosyoloji ve biyolojinin içinde rastgele bir yolculuğa çıkalım...

seks

Senin Senaryon Hangisi?

Önce ideal olanla açalım. Biriyle tanışırsın. Seviyeli bir ilişki başlar. Aynı ortamda büyümüş, aynı kültürden geliyorsundur. Muhtemelen aynı okulda okuduğun ya da işte çalıştığın için tanışmışsındır. Çevreler hemen hemen ortaktır. İlişki başlar, nizami şekilde ilerler. Evlenirsiniz. Sonra ya sonsuza dek mutlu yaşar ya da hayatın zorluklarıyla başa çıkamayıp anlaşmalı olarak boşanırsınız. Buradan bir film çıkmaz ama huzurludur. Şimdi gelelim diğer senaryolara... Önce birine uyuz olursun. Her hareketi batar. Konuşması, tavrı, havası, civası... Sonra bir bakarsın o gıcık olma duygusu yavaş yavaş bir çekime dönüşmüş. Sonra bir bakmışsın, hop, sevgili olmuşsunuz. Başka bir senaryoda sevgilinle sık sık kavga ediyorsunuz, tartışıyorsunuz, birbirinize kıl oluyorsunuz ama aranızda inanılmaz bir çekim var. Tam ayrılacaksınız, sevişip barışıyorsunuz. Bir başka senaryoda, ilişkideki bu gerilime dayanamayıp ayrılmışsınız. Toksik bir ilişkiden kurtulduğunuz için çok sevinçlisiniz ama bir tarafınız da hep eksik. Ne zaman duygusallaşsanız, kendinizi yalnız hissetseniz ya da çok neşelenseniz aklınıza geliyor. Mesaj atıyorsunuz. “Seni özledim” filan yazıyorsunuz. Halbuki, ayrılmadan hemen önce birbirinize ne kötü şeyler söylemiştiniz. Sonra sevişmiştiniz ama biriniz artık bu döngüyü kırmak için çekip gitmişti. Hala ne zaman birbirinizi bir yerde görseniz kalbiniz hızlı çarpıyor. Hatta olayı biraz daha ileri götürüp belki de sevişiyorsunuz. Sonra pişman olup birbirinizden ve belki de o andaki sevgilinizi aldattığınız için kendinizden nefret etmeye devam ediyorsunuz. Suç sizin mi? Hayır. Birlikte suçu genlere atalım da rahatlayalım.

Havuz Problemleri

Gen havuzu problemleri hayat sınavında milyon yıldır karşımıza çıkan bir durum. Şaşırtmalı sorulardan oluşuyor diyebiliriz. Birbirimize uyan kişilerle mi yoksa bizden farklı insanlarla mı birlikte olmaya daha yatkınız? Bu sorunun cevabını bulmak, herhangi bir matematik problemi kadar kolay değil. Bu konuda bir sürü iddia var. Mesela Biyolojik Antropolojist Dr. Helen Fisher (evet böyle bir unvan var) yaptığı araştırmalar sonucunda tam tersimiz olan insanlara çekildiğimizi söylüyor. Fisher’a göre uzun boylular kısa boylularla, sarışınlar esmerlerle birlikte olmaya daha yatkın. Bunun nedeniyse gen havuzunu çeşitlendirme çabamız. Antropologlara göre atalarımız hayatta kalma kabiliyetleri en gelişkin olan çocuğu üretebilmek için mümkün olduğunca çok kişiyle birlikte olup gen havuzunu çeşitlendirmeye çalışırlardı. Evrimsel antropoloji akımına göre de bizler, kendimizde olmayan özelliklere sahip insanlarla birlikte oluruz. Böylece doğan çocuk en iyi özellikleri alarak dünyaya gelir. Mesela partnerlerden biri çok hasta oluyor, diğeri zor hastalanıyorsa çocuk bağışıklık sistemi güçlü olarak doğuyor. Dolayısıyla, kendimizden farklı kişilere çekiliyor olmamız bu akıma göre normal.

Boyu Mu Kültürü Mü Önemli?

Bir de işin kültürel boyutu var. Sosyologlara göre durum hiç de öyle zıt kutuplar birbirini çeker filan değil. Aksine, kültürel olarak anlaşabildiğimiz kişilerle ilişki kurma olasılığımız daha yüksek. 2016 yılında ABD’de yapılan incelemeye göre evliliklerin sadece %10’u farklı etnik kültür evliliklerinden oluşuyor. Pew Araştırma Merkezi’nin arkadaşlık uygulamaları üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre %77’lik bir oran aynı politik görüşe sahip olmaları gerektiğini söylüyor. Kültürel benzerlik o kadar önemli ki, sırf bu yüzden muhafazakar bir anlayışa sahip insanlar için özel tasarlanmış arkadaşlık uygulamaları bile var. Başka araştırmalar da yine aynı sosyo-kültürel altyapıdan gelen insanların ilişkilerinin daha uzun sürdüğünü gösteriyor. Fakat gönül ferman dinliyor mu? Dinlemiyor. İşte tüm bilim insanları bu noktada birbirinden ayrışmaya başlıyor. Acaba fiziksel özelliklerine mi çekiliyoruz yoksa kültürel olarak mı eş seçimine karar veriyoruz? Bir de babasına benzeyen erkeklere aşık olan kadınlar, annesine benzeyen kadınlara çekilen erkekler var. Ohooo işin içine şimdi de psikanaliz girdi mi? Ayıkla bakalım Freud’un taşını. Sen karar vereceksin sonunda. Nitekim ben de bu konuda okuduğum pek çok makale sonucu kendi görüşümü edinmeye karar verdim. Bence ihtiyacımız olan insanlara çekiliyoruz. Bir şey öğrenebileceğimiz, hayran olduğumuz bir yöne sahip insanlardan etkileniyoruz. Bazılarımız bunu başta anlamıyor ve uyuz oluyor çünkü nefretle aşk arasında saç teline bağlı bir sarkaç var. Bazılarımızsa sezgilerinden çok aklıyla hareket ettiği için boydan süzünce değil de konuştukça insanlardan etkileniyor. Zeka, boy, atletiklik, tatlı dil, romantizm, empati, anlayış, güç... İhtiyacımız olan şey neyse, ona çekiliyoruz. Sonu bazen tatlı, bazen ekşi, bazen de acı oluyor. Hiç olmasa daha mı iyi?

Hayat size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir. Öyle ki, bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek, size acı verecek, sizi terk edecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır. - Lao Tzu

Yaşasın Farklılıklar!

Dr. Mark D. White, Psychology Today’de yazdığı makalede asimetrik ilişkileri şöyle anlatıyor; “Hiçbir ilişki eşit olamaz. Bazen bir taraf diğerinden faydalanmak isteyebilir. Biri diğerinden daha fazla özveri gösterebilir. Biri diğerinden daha zengin, daha zeki, daha güzel olabilir. Biz burada nasıl bir dengesizlikten bahsediyoruz? Açık olalım. Birinin diğerinden daha fazla dışarıya çıkmak istemesi dengesizlik mi? Daha konuşkan olması ya da başka film türlerinden hoşlanması bir dengesizlik mi? Yaşasın farklılıklar! Herkesin kendine göre iyi ya da kötü özellikleri var. Eğer bu özellikler ve farklılıklar ortaya bir aşk çıkarıyorsa o zaman ilişki mükemmel dengesizlikte demektir.”

Hepimiz farklı farklıyız. Eğer farklılıklar ortaya güzel şeyler çıkarmıyor olsaydı ne bu ülke böyle güzel bir yer olurdu, ne de dünya. Hepimiz tek bir tip yemek yiyor, tek tip işte çalışıyor, hatta daha da temelde hepimiz, çocuklarımız filan birbirine benziyor olurdu. Doğa dengeyi her şeyin aynı olmasıyla kuruyor olsaydı, her canlı, her bitki aynı olurdu. Hayatın güzelliği değil mi farklılıklar? Her fikir ayrılığından yepyeni ve daha güzel bir fikir doğmaz mı? Baksana adamlar İsviçre’de atomu anlamak için bile birbiriyle çarpıştırıyorlar. Sen sevgilinle biraz çarpışmışsın fazla mı?

Her Şey Birbiri İçin Yaşar

Farklı kişilere mi çekiliriz, aynı kültürlerden mi etkileniriz, simetrik mi, asimetrik mi derken birden kendini çoktan seçmeli sınavlara hazırlanıyormuş gibi hissetmiş olabilirsin. Haklısın. Fazlasıyla karmaşık. Herkesin bir fikri var fakat herkesin formülü de kendine. Kimden etkilendiğinin cevabı sende gizli. Bir tane aleni şey var ki, o da birlikte yaşama zorunluluğumuz. Beynimiz bile yalnız hissettiğinde Anterior Cingulate Cortex denilen bölgeyi yakıp, “Güvende değilsin” diyor. İçten içe biliyoruz ki, bir arada olmak bize iyi geliyor. Her şeyi kendi kendimize yapabiliyor olmamız, birlikte var olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.

Marcus Aurelius’un dediği gibi, hepimiz birbirimize kutsal bir düğümle bağlıyız. Giderek bireyselleşen ve dijitalleşen dünyanın içerisinde ilişkilerimiz biraz bocalıyor olabilir. Bunun nedeni, kendimizle olan ilişkimizde de bocalıyor olmamız. Rahmetli Doğan Cüceloğlu, “Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen biri önce kendisiyle olan ilişkisini sağlıklı kurmalıdır” diyor. Ne de güzel söylüyor.

Toksik olan sadece partnerimizle olan ilişkimiz değil, öncelikle kendimizle olan ilişkimiz oluyor. Bazen ne istediğimizi bilmiyoruz ama karşımızdakinden bunu bilmesini istiyoruz. Sezgilerimizi dinlemiyoruz. Genlerimize kendimizi bırakmıyoruz. “Seni üzer” diyerek kalbimizin gösterdiği yöne gitmiyoruz. Aklımızla hareket etmeye çalışıyoruz ancak aklımız da fazlasıyla karışıksa bu geminin dümenini kim tutuyor?

İlişki dediğimiz şey bir “Relation-ship”. Denizcilikten ne kadar iyi anlarsak anlayalım bu geminin biri dümeniyle, diğeri yelkeniyle ilgilenmezse birlikte batarız. Ne kadar farklı olursak olalım, bir takım olabiliyorsak tüm sert rüzgarlar bizi güzel diyarlara götürür.

Bir Kızılderili deyişi tüm konuyu çok net anlatıyor bence:

Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz Nehirler kendi suyunu içemez

Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez Güneş kendisi için ısıtmaz

Ay kendisi için parlamaz

Çiçekler kendileri için kokmaz

Toprak kendisi için doğurmaz

Rüzgar kendisi için esmez

Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz Doğanın anayasasında ilk madde şudur;

HER ŞEY BİRBİRİ İÇİN YAŞAR...

İLGİLİ İÇERİKLER GQ MOTY 2022 İlişkiler
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası