Boğaz'dan geçen gemileri, tekneleri, bakmaya doyamadığımız tasarım harikası yelkenlileri saymazsak Boğaz'ın altında dünyanın bütün olta balıkçılarını yutkunduracak nefasette bir balık trafiği var. Çünkü İstanbul ve çevresindeki sular yerleşik ve göçmen balık çeşitliliği açısından bir oltacı için açık büfe zenginliğinde. Bu sebepten İstanbul ve civarı, şuradan şu balık çıkar buradan bu balık çıkar gibi bir ayrımı pek kaldırmaz. Ama temel konum ayrımları vardır.
Ortada kıraça, dipte mezgit
Balık çeşitliliğini şöyle izah edebilirim: Misal; sakin ve sessiz olduğu için avlanmayı sevdiğim Suadiye’de 100 metreye 100 metrelik bir alan belirleyelim. Sahilde 100 metrelik bir yatay dolaşma çizgisi, denize doğru da 100 metre açılma derinliği olsun. Akşam saat 18.00 gibi sandala atlayıp sahilden 100 metre açıldığınız zaman salladığınız çapariyi dibe indirmeden ortalarda tutarsanız kıraça çekersiniz, aynı çapariyi dibe sererseniz bu sefer mezgit gelir. Biraz dolanıp taşlığını bulursanız izmarit toplamaya başlarsınız. Saat 19:30 gibi sahile dönüp oltaya toplu zargana takımı takarsanız zargana çekersiniz. Aynı takımın sinek iğnesini çıkartıp yerine “Kıbrıs” takarsanız bu sefer kefal atlar. Saat 21.00’e doğru ışıklı şamandıralı takıma kısa palalı iğneyle iki köstekli takıp salarsanız iskorpit gelecektir. Yine aynı takımın ak yemini çıkarıp yerine teke takarsanız bu sefer de eşkina ve ispari takılacaktır. İskele gibi bir çıkıntı varsa oradan aynı oltayı elle dibe salarsanız bana göre balıkların en lezzetlilerinden olan gelincik ve kaya balığı gelecektir. Yani; 100 metre genişliği 100 metre de derinliği olan bir yerde tam 10 çeşit birbirinden lezzetli balık avlayabilirsiniz. Olta takımını ve yemi doğru kullandıktan sonra sizin tercihiniz burada şu soruyu cevaplandırmak olacaktır: “Akşama hangi balığın yanında ‘bi ufak’ açayım?”
Tadı kötü balık yoktur
Sanılanın aksine İstanbul civarında verimli ve keyifli avcılık kışın değil yazın yapılır. Yukarıda örneğini verdiğim mönü de Temmuz- Ağustos ayı için geçerlidir. Zira kışın yerleşik balıklar sahilden uzaklaşıp dibe çekilirler yerlerini göçmen balıklara bırakırlar. Kasım-ocak ayları arasında göçmen balıklar Karadeniz soğumaya başlayınca sıcak sulara inmek için Boğaz'dan geçer, palamut ve lüfer bu aylarda bize poz verir. Ama yazın da palamut ve lüfer tutulur. Çünkü balıkların Karadeniz’den aşağıya inmeleri için oraya çıkmaları lazım. Ha, yağsız olduğu için tadı kötü diyen çıkabilir. Bence tadı kötü balık yoktur, üstelik yakalayan siz olduktan sonra oltanın ucundaki lapin bile olsa tadı kalkan gibi gelecektir. Kumluk taşlık ayrımı Yazının başında bahsettiğim temel konum ayrımına gelirsek; kumluk yerde taşlık balığı, taşlık yerde kumluk balığı; yani zemini kum olan yerde iskorpit, zemini taş olan yerde de vatoz avlamaya kalkmak sizin için enteresan bir Godot’yu bekleme serüvenine dönüşebilir. Aynı şekilde dip oltasıyla zargana, yüzey oltasıyla da trakonya avlamaya çalışmak aynı tecrübeyi yaşatacaktır.
Acemi/usta ayrımına bakmaksızın balıkçılığın değişmeyen dört temel düsturu vardır; doğru yer, doğru zaman, doğru olta takımı ve doğru yem. Bunlardan birinin eksik olması bir yanlışın üç doğruyu götürmesine eş değerdir. İlk defa oltayı elinize alacaksanız, sahilde avlanan balıkçılarla, tezgâh açmış olan oltacılarla muhabbet edin. Oltacı gayet makul bir fiyata size oradan çıkan balığa göre bir takım hazırlayacaktır. Muhabbet sırasında bir şeyler öğrenebilirsiniz, öğrenemeyebiliriniz de, lakin balığın muhabbeti bile tek başına ayrı bir lezzettir. Rastgele!
Boğazda en çok kullanılan avlanma noktaları:
-Avrupa yakasında; Sarıyer, Arnavutköy akıntı burnu, Bebek, Emirgan, Hisarönü, Fındıklı parkı, Tarabya ve en klasik yer olan Galata ve Unkapanı köprü üstleri…
-Anadolu yakasında; Beykoz fil burnu, Selvi burnu, Anadolu kavağı, Çubuklu, Küçüksu, Vaniköy, Kandilli, Paşalimanı, Çengelköy, Beylerbeyi, Kuzguncuk…
-Boğaz hattında çoğunlukla kıraça, izmarit ve gümüş çıkar. Lakin kışın çinekop, palamut, lüfer oltaları yoklar.
-Adalar civarı en güzelidir; zira vatoz, köpek balığı gibi seçenekleri de sunar.