Sorular adından başladı. İki bildik kahramanın karşı karşıya geldiği her filmde kullanılması âdetten “versus” yerine neden sadece bir “v” ile yetinildiği sorusu, zaten her zerresinden bir gizem fışkıran projenin akıl karıştıran ilk unsurlarından biriydi. Yönetmen Zack Snyder’ın cevabı akılları biraz daha karıştırmanın dışında bir işe yaramadı açıkçası: “Bildik bir ‘versus’ filmi olarak görünmediğini göstermenin yollarından biriydi sadece ‘v’ harfini kullanmamız.”
Peki bir tarafta Superman, diğer tarafta Batman olunca böyle ufak tefek kelime oyunlarına ihtiyaç var mı? Pek yok. İsterse “versus” değil de en klişe başlıklardan biri kullanılsın, kimse bildik bir süper kahraman macerası izleyeceğini düşünmez. Snyder’ın da dediği gibi, “Şunu baştan kabul edelim, dünyanın en büyük iki süper gücünden bahsediyoruz.” Yani egolar fora, güç çatışması kapıda.
Yapımcı firma Warner Bros., 2013’te San Diego’daki Comic-Con’da iki kahramanı bir araya getirecek Batman v Superman: Dawn of Justice’in çekileceği müjdesini verdiğinden beri söylentilerin, dedikoduların ardı arkası kesilmiyor. Acaba iki kahramanın da beşiği olan çizgi roman devi DC’nin bu heybetli hamlesi, süper kahraman evrenine nasıl bir katkıda bulunacak? Frank Miller’ın iki kahramanı bir araya getirdiği, hayli karamsar Kara Şövalye Yükseliyor albümünün doğrudan bir uyarlaması mı söz konusu?
Rakip grubun, Marvel’ın süper kahramanlarından Örümcek Adam’ın nasihatini ödünç alalım: Büyük güç, büyük sorumluluk getirir. Batman v Superman: Dawn of Justice için de durum tam olarak bundan ibaret. Söz konusu kahramanları pamuklara sarıp sarmalayan hayranları düşünüldüğünde, hakkında yazı yazanı bile tir tir titreten böyle bir projenin bir de arkasında olmanın nasıl ağır bir sorumluluğu vardır; düşünmesi uykuları kaçırır. Hele bir de Zack Snyder gibi DC dünyasına bir önceki katkınız tartışmalara yol açtıysa...
Malum, Batman v Superman: Dawn of Justice, yine Snyder imzalı 2013 yapımı Man of Steel’in devamı olarak beyazperdede arz-ı endam edecek. Hani The Simpsons’ta bile “Superman hiç bu kadar sıkıcı olmamıştı” diye dalgası geçilen, karamsar finaliyle şaşırtan Superman macerası… Ancak Snyder, tüm eleştirilere karşın karamsarlık konusunda geri adım atacak değil tabii ki… Man of Steel’deki karamsar tondan da, filmin yapımcısı Christopher Nolan’ın zamanında Batman’e kattığı ağır havadan da Superman’i de nasiplendirmiş olmanın gururunu yaşıyor: “İşin farkı burada. Ben kendimi daha çok bir çizgi roman hayranı olarak nitelendirebilirim. Her zaman için, işin kurallarını kendine göre dönüştüren sinemadansa çizgi romanda sunulan dünyaya sadık kalmaya çalışırım. Ayrıca sonrasında yaratılacak dünyanın tonunu belirleyecek bir Superman çıkarmaya uğraştım. Ve tabii aynı zamanda çok sevgili bir arkadaşım ve filmin yapımcısı olan, hikayenin gerçek yaratıcısı Chris Nolan’la el ele çalıştık ve Superman’in yaratıldığı DC evrenine ters düşmeyecek bir film çekmeye çabaladık.”
Sosyal medyaya ara ara servis edilen fragmanları gereğinden çok “spoiler” içerdiği için eleştiri yağmuruna tutulan, orta yaşının eşiğindeki Ben Affleck’in ilk defa Batman’i oynayacağı Batman v Superman: Dawn of Justice, 25 Mart’ta gösterime girdiğinde, DC evrenine ne kadar yakışıp yakışmadığı görülecek. Ancak uzun zamandır hiçbir süper kahraman filminin yaratmadığı bir heyecanın müsebbibi olan film için bir rehber de elzem. Takdimimizdir...
Yıldız süper kahramanlar karması… DC’nin 1960’ta çıkardığı ve Batman v Superman: Dawn of Justice’de sinemadaki ilk adımlarına tanık olacağımız insanüstü ekip Justice League, yıllar içinde, süper kahraman evreninde âdet olduğu üzere, takibi epey zor, dolambaçlı bir yolda ilerledi. Yardımcı karakterlerinin baş düşmanlarıyla yakınlaşmasına tanık oldu, grubun üyeleri değişti de değişti, üsleri bir şehirden diğerine taşındı. Hatta bir ara ABD vurgusunu biraz olsun azaltmak için Justice League of America’nın yerine Justice League International adını bile aldı. Batman, Superman, Green Lantern, Wonder Woman gibi çizgi roman efsanelerinin bir araya geldiği bu adalet çetesinin bundan sonraki sinema maceraları şimdiden yolda. Kuvvetle muhtemel yine Zack Snyder’ın yöneteceği iki yeni Justice League macerası çekim sırasını bekliyor. Dünyanın bir yerinde, değil filmi izlemeyi, şimdiden bilet kuyruğuna girmenin hayallerini kuran hayranlar olduğu muhakkak. Sinema uyarlaması için neden on yıllar boyunca beklendi diye soracakların da sayısı epey kabarık muhtemelen. Ancak belki böylesi daha iyi… Zira bu ekibi perdeye getirmek için süper kahramanların sinema maceralarının da olgunlaşması gerekliydi. Umarız, Snyder yüzümüzü kara çıkarmaz.
Biri her yaşayanın süper insan olduğu yeşil gezegen Kripton’dan, diğeri New York’un en karanlık hallerini yansıtan hayali kent Gotham’ın zengin mahallelerinden. İlk defa perdede birbirleriyle aşık atmaya çalışacak Superman’le Batman’i perdeden önce karşı karşıya getirdik.
Superman: En temel farkları maddi güçleri kuşkusuz. Farklı mecralarda ve maceralarda ayrı versiyonlar söz konusu ama Kripton asili Superman, dünyada bir taşra çocuğu. Onu dünyaya taşıyan aracın küçük kent Smallville’e düşmesi üzerine çiftçi bir aile tarafından evlat ediniliyor. Yetişkin yaşına kadar da mütevazı yaşam tarzını sürdürüyor.
Batman: Aileden zengin… Eski paranın getirdiği bir görmüş geçirmişliği, Britanyalı bir kahyası, şatomsu bir malikanesi ve elinin altında şehri Gotham’ın altını üstüne getirebileceği maddi imkanları var. Suçlularla savaşındaki başarısını da adalet duygusu kadar bu söz konusu imkanlarla edindiği Batmobile’a, teknoloji harikası yıldızlara ve her macerada daha da uçuklaşan zırhına borçlu.
Superman: Doğuştan güçlü. Hatta 1978 tarihli ilk filmde ebedi aşkı Louis Lane’i tekrar hayata getirmek için dünyanın etrafında ters yönde turlayarak zamanı geri döndürmüşlüğü bile var. Süper kahraman evreninde bundan daha büyük bir kudrete pek rastlanmadı.
Batman: Gücü tekniğinde. Daha doğrusu milyarder bir playboy olduğu için erişebildiği yüksek teknolojide… Gösterişli alet edevatın öte dünyalardan gelen güç karşısında nasıl bir cevabı olabilir ki diye soracak olursanız, ikisinin karşı karşıya geldiği teaser’a bir göz atmanızı öneririz. Batman’in teknoloji harikası (ve kaynak olan çizgi romanda sentetik kriptonla kaplı) zırhı, Superman’i epey terletiyor zira.
Superman: Superman’in kırmızı pelerinini, mavi taytını giyen herkesin önünde zorlu bir sınav var: Süper kahramanı sinemada 1978’den 1987’ye kadar canlandıran merhum yıldız Christopher Reeve’in bıraktığı mirasa layık olabilmek. Dolayısıyla bu zorlu işe kalkışan sayısı da çok kabarık değil. Kahramanı, sinemada 2006’da Superman Returns’te canlandıran Brandon Routh, biraz da filmin aldığı olumsuz eleştirilerin de etkisiyle bu alanda pek başarılı olamadı. Batman v. Superman: Dawn of Justice’in de başrolündeki Britanyalı Henry Cavill ise biraz daha dirayetli. Bu, oyuncunun ikinci Superman deneyimi. Çok daha öncesine gidersek sinemada ilk canlandıran Kirk Alyn. 1950’lerin TV dizisinde karaktere hayat veren ve esrarengiz bir şekilde ölen oyuncu George Reeves ise kaderin cilvesine bakın ki, bu ölümü konu alan 2004 yapımı Hollywoodland’de Ben Affleck tarafından canlandırılmıştı.
Batman: Superman’i oynayanlara göre çok daha kabarık bir liste… Hatta Ben Affleck’e gelene kadar Hollywood’da yarasa maskesini takmayan kalmadı dense yeri. 1940’lara ait seri avantürlerde Lewis Wilson ve Robert Lowery tarafından canlandırılan maskeli kahraman, 1966 yapımı filmde biraz daha tanınan Adam West’e emanet ediliyor. 1989’da süper kahraman furyasını yeniden başlatan Batman’de yönetmen Tim Burton tüm eleştirilere rağmen rolü bir kas torbasına değil, Michael Keaton’a veriyor. Sonrasında Joel Schumacher’in kitsch ötesi Batman serisi belki de karaktere en uymayacak aktörleri role uygun görüyor: Val Kilmer ve George Clooney! Christopher Nolan tarafından yeniden karanlık tarafa sürüklendiğinde Christian Bale’in hırıltılı sesinde hayat buluyor.
Superman: Superman’in habitatı Metropolis, kuşkusuz Gotham’a göre çok daha aydınlık bir şehir. İnsanlar daha kibar, Gotham gibi neredeyse her köşe başında suç işlenmiyor. İkilinin bir araya geldiği maceralarda Gotham’a birkaç saatlik araba seyahati uzaklığında resmedilen Metropolis’in ilk esin kaynağı, yaratıcılarından Joe Shuster’ın doğup büyüdüğü Toronto. Ancak zaman geçtikçe dünyanın en zengin kentlerinden biri olarak tasvir edilen şehir, bu unvanın gerçek dünyadaki sahibi New York’a daha çok benzemeye başladı.
Batman: Aslında noktayı her iki kahramanı da çizgi roman sayfalarında başka bir boyuta taşımış efsane yazar/çizer Frank Miller koymuş: “Gotham gecenin, Metropolis ise gündüzün New York’u.” Ancak yine de Batman’in kurgusal kenti Gotham’ın tek esin kaynağı New York değil. İlk yayımlandığı 1939’da dönemin “ucuz” polisiyelerinin yoğun etkisini taşıyan çizgi seride, gangster şehri Chicago’ya da referans veriliyor.
Superman: Yunan heykelleri kadar biçimli bir vücuda ve köşeli bir surata sahip Superman’in kemik çerçeveli gözlüklerini takıp sırtına da bir takım elbise geçirdiğinde kimse tarafından tanınmamasını Metropolis ahalisinin ve Louis Lane’in saflığına bağlayabilirdik. Tabii eğer kahramanımız alter-egosunun kılığına büründüğünde bir de ölümüne sakar bir mizaca bürünmeseydi... Superman’in alter-egosu gazeteci Clark Kent’in en ayırt edici özelliği çekingenliği ve beceriksizliği… Başka bir deyişle Batman’in alter-egosu playboy Bruce Wayne’in 180 derece zıttı.
Batman: Hangisi alter-ego, orası biraz muamma… Bruce Wayne mi gerçek, yoksa adaleti sağlamak için pelerini kuşanarak dönüştüğü Batman mi? Ne de olsa Batman’den önce Bruce Wayne vardı. Ancak akıldan çıkmaması gereken bir nokta var: Bruce Wayne’in tüm o çapkınlıkları, aileden kalma servetinin kefaretini yardım faaliyetleriyle ödemeye çalışır halleri, aslında kahramanımızın kimliğinin ortaya çıkmaması için oynadığı bir oyundan ibaret.
Filmde Superman’i oynayan 33 yaşındaki Henry Cavill’in karşısına Batman rolünde, onun 11 yaş büyüğü Ben Affleck’in getirilmesine bakmayın. Zira hikaye çoktan emekliliğe ayrılmış Batman’in, Kriptonik genetiğinden dolayı hiç yaşlanmayan Superman’le karşı karşıya gelmesi üzerine. Ne var ki iki kahraman da birbirinin akranı sayılır. 1938’de Jerry Siegel ve Joe Shuster’ın yarattığı Superman inanılması güç bir başarı elde edince Bob Kane ve Bill Finger da ertesi sene daha karanlık bir süper kahramanı, yani Yarasa Adam’ı yaratarak karşılık veriyor.
Çizgi roman tarihinin en güçlü iki figürü yan yana gelince büyük patlamadan hallice bir çatışmanın yaşanması kaçınılmaz. Ne de olsa her seferinde dünyayı bir musibetten kurtarmanın iki tarafın egosuna da yansımaları söz konusu. Superman’le Batman’in çizgi roman sayfalarındaki birliktelikleri de, bu egosal hezeyanlarla doğru orantılı, çalkantılı bir gidişata sahip. Bir bakıyorsunuz neredeyse kardeş kadar yakınlar, bir bakıyorsunuz birbirlerine dayanamıyorlar.
İkilinin el ele verişi aslında Justice League şemsiyesi altındaki beraberliklerinden çok daha öncesine, 1940’a dayanıyor. Superman’i yayımlayan Detective Comics ile Batman’i yayımlayan Action Comics güçlerini birleştirince, ikili de New York Dünya Fuarı için hazırlanan özel sayının kapağında yer alıyor. Ancak dergi içinde yine farklı maceralarda görünüyorlar. Sonrasında bu sayıyla tetiklenen World’s Finest Comics serisi, iki kahramanı sık sık aynı kapakta, ender durumlarda da aynı macerada bir araya getiriyor.
Bu ender durumların miladı, 1952 tarihli The Mightiest Team in the World. İşin ilginci, bu macerada biraz da dönemin romantik komedilerini bir olay örgüsünün söz konusu olması. Suçla savaşmaktan iyice bunalan kahramanlarımız pelerinlerini, başlıklarını bir kenara bırakıp Clark Kent ve Bruce Wayne kimlikleriyle bir kruvaziyer yolculuğuna çıkıyorlar. Louis Lane’in de hazır bulunduğu bu macerada ikisi de birbirlerinin alter-egosundan haberdar oluyor. Ve sonrasında yıllar sürecek ikili maceraların temelleri de böyle atılıyor.
Neredeyse hepsi World’s Finest Comics serisinden yayımlanan ortak maceralarda ikiliyi bir araya getirmek için bulunan bahanelerin uçukluğunda sınır yok. Suçluları şaşırtmak için birbirlerinin yerine geçtikleri “Batman-Double for Superman!”, ikisinin güçlerinin bir temizlik işçisinde birleştiği “The Composite Superman!”, evrim çizgisinin karışması sonucu Süper Mağara Adamı ve M.S. 80000 yılının Batman’i olarak karşı karşıya geldikleri “The Infinite Evolutions of Batman and Superman”… Yani lafın kısası, paralel evrenler bu kadar popülerleşmelerinin çok öncesinden, 1950’lerden beri süper kahramanların radarında.
İlk duyurulduğundan bu yana Batman v. Superman: Dawn of Justice’in neredeyse iki ana kahramanı kadar heyecan uyandıran başka bir karakteri daha var. Süper kahraman evreninin ender kadınlarından Wonder Woman. 1940’ta zuhur eden bu Amazon savaşçısı, o yıldan bu yana popüler kültürün en güçlü kadın figürlerinden biri oldu. Adalet ligine ilk katıldığında grubun sekreterliğine getirilmesi biraz nahoş bir durumsa da, yaratıcısı William Moulton Marston’ın inisiyatifiyle erkekleşmeden gücünü ortaya koyabilen bir kadın olması, onu daha da ayrıcalıklı kıldı.
Ancak erkek dünya sağ olsun, en muzibinden en sertine her süper kahraman perde yüzü görse de Wonder Woman’a sıra ancak şimdi gelebildi. Haliyle beklenti de yükseldikçe yükseldi. 1970’lerin kült dizisinde Lynda Carter tarafından canlandırıldıktan sonra ilk kez büyük bütçeli bir yapımda kanlı canlı karşımıza çıkacak kahramanımız, Batman v Superman: Dawn of Justice’te türlü spekülasyon sonrasında İsrailli oyuncu Gal Gadot’ya emanet. Üstelik DC: Extended Universe’ün sonraki projeleri arasında tek başına suçlularla savaşacağı bir macera da şimdiden onaylandı. Kathryn Bigelow’dan Mimi Leder’a sektörde güç sahibi ne kadar kadın yönetmen varsa hepsinin adının geçtiği solo Wonder Woman projesi için daha bekleyeceğiz. Olsun, o zamana kadar Justice League’de suçlularla savaşa, nasıl erkek süper kahramanlardan farklı bir yorum getireceğini izleyecek olmak da yeterince heyecan verici.