Pharrell Williams’ınsivilcesi var. Çenesinde bir yara bandı görüyorum; kendimi tanıttıktan hemen sonra “Ne oldu?” diye soruyorum. Hoparlör ve kulaklıklardan yaklaşık 1 milyar kez duysam da şahsen bu kadar mükemmel olmasını beklemediğim o soğukkanlı, melodik sesiyle yanıt veriyor: “Bu mu? Sadece bir sivilce.”
Williams, 50 yaşına yeni girdi; cildi ise iyi beslenmiş ve nemlendirilmiş 22 yaşında birinin cildinin dokusuna ve tonuna sahip. Yara bandını görünce, dört çocuğundan birinin ona kafa atmış olabileceğini düşündüm. Belki de kaykay yaparken düşmüştür. Bin yıl geçse de bandajın altında bir sivilce sakladığını söylemesini beklemiyordum. Ve buna dikkat çektiğim için de kendimi pislik gibi hissettim.
Ancak Pharrell ne benim yorumumdan ne lekeden ne de yara bandından rahatsız olmuş görünüyor. Alçakgönüllü biri. Açık, dürüst, kendini -ve kusurlarını- dünyayla paylaşmaya hazır.
Pharrell’in memleketi Virginia Beach’teydik. Geniş bir otoparkta, kumların üzerinde düzenlediği “Something in the Water” adlı üç günlük müzik festivalinin sahne arkası olarak hizmet veren karavan ve kamyonlardan oluşan bir karnavalın ortasındaydık. Nisan sonlarıydı; Pharrell için mühim bir zamandı zira Louis Vuitton’un erkek giyim kreatif direktörü olarak yeni işine başlayalı sadece iki ay olmuştu. Süperstar bir prodüktör olarak, küresel bir lüks süper markanın anahtarlarıyla ne yapacağına dair muazzam soru işaretleri vardı.
Williams’ın bu role atanması, Virgil Abloh’nun 2021’deki ölümünün ardından boşalan rolü kimin doldurabileceğine dair bir yıldır süren dedikodu ve spekülasyonları sona erdirdi. Kimileri bu pozisyonun, kendi markasında başarıya ulaşmış genç ve başarılı moda okulu mezunlarından birini yükseltmek için kullanılmasını bekliyordu. Kimileri ise işin tanınmış bir tasarımcıya gideceğini tahmin ediyordu. Fakat kimse Pharrell’in adını telaffuz etmiyor gibiydi. Haber Sevgililer Günü’nde duyulduğunda sismik bir olaya dönüştü. Dünyanın en ünlü insanlarından biri, dünyanın en büyük markalarından biri tarafından, lüks moda sektörünü yeniden şekillendirmeye davet ediliyordu.
Daha önce hiç bu kadar ünlü bir sanatçı ya da müzisyen -veya herhangi bir ünlü- lüks sektöründe böylesine ayrıcalıklı bir pozisyona atanmamıştı. Yine de bu, tamamen sürpriz olmamalıydı. Son 10 yıldır modanın ünlüler çağında yaşıyoruz denebilir. Markalar müşteri tabanından daha büyük ve daha sadık bir şey inşa etmek için çalışıyorlar; bir hayran kitlesi istiyorlar. Sattıkları çantaya paralarının yetip yetmediğine bakmaksızın, Hollywood’u ya da spor takımlarını takip ettiği gibi onların işlerini takip eden bir dünya insan.
Bu arada, yıldızlar defilelerde alıcıları ve basını ön sıralardan uzaklaştırıp kampanyalarda süper modellerin yerini aldı. Lüks markalar ve pop yıldızları arasındaki işbirliklerini her yerde görüyoruz. Öncelikler söz konusu olduğunda, sosyal medyada ilgi çekmek de en az kıyafetlerin kesimi ve kalitesi kadar önemli.
Bu gelişmeler ışığında, Pharrell’in söz konusu pozisyona atanması moda ve ünlü kültürü arasındaki hızlanan birlikteliğin mantıklı bir sonraki adımı gibi görünüyordu. Bu, işin Pharrell için bir tür gösteriş rolü, marka içinse pazarlama hilesi olduğunu öne süren şüphecilerin o günlerde değindiği bir noktaydı. Ancak Louis Vuitton’un Pharrell üzerine oynadığı bahsin gerçek kapsamı, karar ilk açıklandığında fark edebileceğimizden çok daha büyük.
Virginia’da geçirdiğimiz o öğleden sonra boyunca, Pharrell’in yeni işinin beklentileri ışığında nasıl ilerlediğini öğrenmek istedim. Daha sonra, haziran ayında Paris’te etkileyici bir biçimde tanıtacağı ilk koleksiyonu üzerinde çalışıyordu; aradan geçen aylar boyunca Pharrell ile bir tür yolculuğa çıktım diyebilirim. Gerek memleketi Virginia Beach’te gerekse Paris’teki yeni evinde, stüdyosunda ve sergi salonunda gerçekleştirdiğim samimi sohbetlerde neler hazırladığını görmeme izin verdi. Ancak bundan da öte, Pharrell’in sadece lüks ürünler tasarlama ve satma işinde değil, pop kültürü ve modanın tüm vahşi ve simbiyotik girdabında nasıl bir paradigma değişikliğine yol açtığını da anlamaya başladım.
Bu yüzden Pharrell’in çenesindeki sivilce -özellikle de bu konudaki direkt açıklığı ve dürüstlüğü- cesaret verici bir alamet gibi göründü.
Yara bandı olayını geride bıraktıktan sonra Pharrell ile birlikte, iki karavan arasına kurulmuş bir tentenin gölgesi altındaki taburelere oturduk. Pharrell ve ailesi, yeni görevinden bu yana zamanlarının çoğunu Paris’te geçiriyorlardı ama festivale hep birlikte gelmişlerdi; eşi Helen, 14 yaşındaki oğulları Rocket ve Helen ile 2017’de dünyaya gelen üçüzleri. Biz sohbet ederken hepsi yakınlardaki sanatçı yerleşkesinde takılıyordu; birkaç saat sonra Pharrell, Pharrell’s Phriends ile sahneye çıkacak ve Diddy, M.I.A., De La Soul, Busta Rhymes ve A$AP Rocky gibi sanatçıların da yer aldığı iki saatlik bir yıldız performans sergileyecekti.
Pharrell, müzik kariyerinin yanı sıra bir cilt bakım serisi, bir restoran, bir otel, ayrıca adidas ve LVMH’nin en yeni yüksek değerli satın almalarından biri olan Tiffany & Co. ile işbirlikleri arasında durmaksızın cambazlık yapan müthiş bir çoklu görev adamı; ancak Paris’teki yeni işinin muazzamlığını düşününce, zihnen ve bedenen festivalde olmasına, etkinliğe ev sahipliği yapmasına ve sahneye çıkmasına şaşırdım. Ama bana LV koleksiyonu üzerinde uzaktan çalıştığına dair güvence verdi. Paris’teki stüdyosunda kendisi ve ekibinden bahsederken “Sürekli iletişim halindeyiz” diyor. “Yapacağımız şey çılgınca olacak. Her açıdan, her kategoride zorladım. Zorladım.”
“Something in the Water” sırasında Virginia Beach’te geçirdiğim birkaç gün boyunca Pharrell’in tek işinin yalnızca uzaktan LV projeleri üzerinde çalışmak olmadığını fark ettim. Marka için yaptığı çalışmalar her yerdeydi. İlk varsayımım -yani eski işinin yarım kalan kısımlarını tamamlamak için yeni işinden izin aldığı- burada olup bitenlere dair bir yanlış anlamadan ibaretti.
Moda dünyası Pharrell’in marka vizyonunu görmek için haziran ayındaki ilk defilesini beklerken, Virginia Beach yerlileri nisan ayında bunu deneyimlemeye başlamıştı bile. Sadece orada bulunarak bile Pharrell’in ilk defilesi için aklında neler olduğuna dair izlenim edinebiliyorlardı: Paris’te sunacağı koleksiyonun adı LVERS, yani “Virginia is for....” Buraya sadece müziği için gelen binlerce hayranını memnun etmeye değil; onları Louis Vuitton’la, Pharrell’in Louis Vuitton’uyla tanıştırmaya -ya da duruma göre, onları yeniden tanıştırmaya- gelmişti. Ve ona göre görev açıktı: “Paris’ten VA’ya, VA’dan Paris’e,” diyor, “hikaye tam anlamıyla böyle. Tüm bunlar bunun tohumlarını atıyor.” Kendisi ve hayranları için müzik ve kıyafetler tek bir çalışmanın parçası. “Bu benim hikayemin bir parçası” diyor.
Sohbet ettiğimiz yerden pek de uzak olmayan bir yerde, Louis Vuitton pop-up mağazasının kurulduğu sahnenin yanındaki VIP çadırında hareketli işler yapılıyor. Burada festival ürünleri yerine, Pharrell’in ilk LV koleksiyonunun ilk parçaları satılıyor: “Virginia is for LVovers” ve “I LV VA” grafikli tişörtler, kapüşonlular ve jean ceketler… Küçük ve geçici dükkanda sürekli hareket halindeki hayranlar, 860 dolarlık tişörtleri ve 1310 dolarlık kapüşonluları kapışıyor.
Plajın aşağısında Pharrell, Giza piramitlerinden biri gibi görünecek şekilde tasarlanmış, markanın yaklaşık 46 bin dolara sattığı Louis Vuitton vapur gövdelerinden yapılmış, yaklaşık 10 metre yüksekliğinde bir kumdan kale inşa ettirdi. Bir kurumsal pazarlama anıtı olarak görülebilecek bu durum, selfie çekenler tarafından baş döndürücü bir hezeyan ve muazzam bir minnettarlıkla karşılandı. Virginia Beach’te Louis Vuitton mağazası yok. Burası bir moda başkenti değil. Ama bu, Pharrell’in de kabul ettiği gibi, buradaki insanların lüks moda gösterisine katılmak istemedikleri anlamına gelmiyor. Pharrell’in piramidini, LV’nin görüş açısını genişletme niyetinin bir işareti olarak aldım. Lüks modaya kimin, nerede ve nasıl katılması gerektiği kavramını demokratikleştirecek bir konuma sahip. Virginia Beach’te büyük bir lüks moda pazarı olmayabilir ama hayranları var. Ve Pharrell onları da dahil edecek. Haftalar sonra Paris’te konuştuğumuzda bunu vurguluyor: “O insanların orada bir şeyler görmeyi ne kadar takdir ettiklerini hissettiniz, değil mi?”
Pharrell sahilden 1,5 kilometre uzakta büyümüş. Gençliğinde bir başka Virginia Beach yerlisi olan rapçi Pusha T ile tanışmış ve birlikte müzik yapmaya başlamışlar. Pusha bana “Pharrell’e ve kariyeri boyunca yaptıklarına baktığımda, hepsi memleket gururu etrafında şekillendi” diyor. “Biz hayalperesttik. Kaşiftik. Bu da gösteriyor ki, nereli olursanız olun, hayal kurmaya ve işinize tutkuyla bağlı kalmaya devam ederseniz bunun karşılığını alırsınız.”
Pharrell, yolculuğunun öğretici olduğunun; bu yeni rolüyle sanatın ve yaratıcı ifadenin özgürleştirici, taşıyıcı gücü hakkında güçlü bir mesaj verdiğinin farkında. Piramit “Hemen gidip bir Louis Vuitton sandık çantası alın” demeye getirmiyor. Pharrell’in bana söylediği gibi, “Büyük hayaller kurun” anlamına geliyor.
***
Pharrell, LV işi gündeme ilk geldiğinde, bunun birdenbire ortaya çıkmış gibi göründüğünü söylüyor. Geçtiğimiz aralık ayında Louis Vuitton CEO’su Pietro Beccari’den haber aldığında Miami Beach’teki stüdyosundaymış. “Röportaj falan değildi,” diye anımsıyor Pharrell, “daha çok şöyle bir şeydi: ‘Bu pozisyonu kabul edecek misin? Bu atamayı kabul ediyor musun?’ Suya bakıyordum ve sadece ‘Ne?’ diyebildim.”
Pharrell, Virgil Abloh’nun yerine kimin geçebileceği konusunda LVMH’deki kişilerle görüşmelerde bulunmuş, isimler önermiş, kurucu Bernard Arnault’nun oğlu ve önemli bir yardımcısı olan Alexandre Arnault ile fikir alışverişinde bulunmuştu. Fakat Pharrell, kendisinin düşünüldüğünün farkında olmadığını söylüyor. Şu anda farklı bir LVMH markası olan Kenzo’nun başında bulunan, uzun süreli arkadaşı ve işbirliği yaptığı Nigo’nun bu pozisyona seçilmesini bekliyormuş. Pharrell bana “O benim kahramanım, o benim kardeşim ve o benim generalim” diyor. “Bir dakika boyunca onu savunuyorum. Alexandre ile ne zaman LV hakkında konuşsak, hep farklı insanlardan bahsederdik. Ben hep arka plandaydım, sadece danışmanlık yapıyordum. Bunun ben olacağımı hiç düşünmemiştim.”
Pharrell, daha önce üç kez doğrudan tasarımcı olarak modaeviyle çalışmıştı. Ancak erkek giyiminin tamamını yönetme düşüncesi bambaşka bir ölçekteydi. Beccari’nin anlattığına göre Pharrell, işle ilgili ilk mesajı aldığında CEO’nun şaka yaptığını düşünmüş. Daha önce, Louis Vuitton’da pazarlama ve iletişimi yönetirken Pharrell’le birlikte çalışan Beccari bana gönderdiği e-postada, “Nihayetinde yeniden birlikte çalışmak için mükemmel bir fırsattı” diyor. “Onun eve dönmesine dair doğal ve ortak bir anlayış hakimdi.”
Pharrell’in markayla ilk tanışması yaklaşık 20 yıl önce, Manhattan 57. Cadde’deki Louis Vuitton mağazasının açılışında Marc Jacobs ile tesadüfen karşılaşmasının ardından gerçekleşti. O dönemde kreatif direktör olan Jacobs, Pharrell’in taktığı ve Nigo’nun tasarladığı güneş gözlüğüne iltifat etti. Bu konuşma, Pharrell ve Nigo’nun 2004 yılında piyasaya sürülen bir LV güneş gözlüğü koleksiyonu üzerinde çalışmaları için davet edilmelerine yol açtı. Yarattıkları yaklaşık on stilden biri olan Millionaires, LV’de çalıştığı süre boyunca Abloh tarafından yeniden yorumlanmakla kalmadı, Pharrell’in yeni koleksiyonunda yeniden ortaya çıktı. Jacobs ve Pharrell, 2006’da modaevi için bir kampanya ile 2008’de Pharrell’le birlikte tasarladıkları bir mücevher koleksiyonu üzerinde çalışmaya devam ettiler.
Pharrell, Jacobs ve LV ile çalışma deneyimi hakkında “Paradigmayı değiştiriyordu” diyor. “O zamanlar müzisyenler, özellikle Siyahi olanlar, kampanyalarda sadece orada burada kullanılıyordu. Belki kıyafetleri editöryal olarak kullanabiliyorduk ama bizim gibi görünen insanların perdenin arkasına geçip bir şeyler tasarlamasına ve üretmesine izin verilmiyordu. Marc bu açıdan ilkti. Buna öncülük etti ve artık her yerde görüyorsunuz.”
Jacobs yolladığı e-postada şunları söylüyor: “Pharrell ile ilk tanıştığımızda önce müziği, ardından tarzı ve genel enerjisi beni kendisine çekti. Vuitton’da ilerlemenin yolunun diğer yaratıcılarla işbirliği yapmaktan geçtiğine samimiyetle inanıyordum. Pharrell benim için buydu ve hala da öyle. Özgün bir yaratıcılığı var.”
Bu işlerden bu yana Pharrell’in yaratıcılığı ve merakı onu adidas, Chanel ve Tiffany & Co. ile uzun vadeli işbirlikleri de dahil olmak üzere, moda dünyasında çok çeşitli ilginç fırsatlara yönlendirdi. Popüler Fransız moda butiği Colette’in kurucusu Sarah Andelman, Pharrell ile birçok kez işbirliği yaptı; bunlardan ilki 2014 yılında Pharrell’in lansmanını mağazada yaptığı ilk adidas koleksiyonuydu. Yakın zamandaysa Andelman, Pharrell’in Joopiter adlı müzayede evinde küratör olarak çalıştı. “İlk tanıştığımız günkü gibi,” diye anlatıyor, “çok işbirlikçi, çok açık fikirli, çok sadık.” LV’deki atama haberini duyduğunda “çok, çok, çok mutlu” olduğunu söylüyor. “Bir topluluk oluşturmak, sanatçıları ya da diğer yaratıcıları modaevinin bünyesine katabilmek için burayı bir platform olarak kullanmak istiyor.”
Ancak Pharrell’in modayla olan ilişkisi şimdiye kadar yarı zamanlı işlerden ibaretti. LV, tüm bahsini Pharrell gibi biri üzerine koyan ilk marka. Beccari, Pharrell’i işe alma kararıyla ilgili olarak şöyle diyor: “İlk kez, bir modaevini yönetmesi için dünya çapında gerçek bir yıldızı seçme cesareti gösterildi.”
Pek de uzun olmayan bir süre önce dünyaca ünlü bir başka Siyahi Amerikalı sanatçı ve süper prodüktör için de işler bu yönde ilerliyor gibi görünmüyordu. Artık Ye olarak bilinen Kanye West’in gözünü lüks modanın zirvelerine diktiği bir sır değildi. Ve en azından bir süreliğine, büyük lüks modaevleri de onunla ilgileniyor gibi görünüyordu. Ama bu birliktelik gerçekleşmedi. Bunun yerine, Ye’nin çırağı ve sağ kolu Abloh, Louis Vuitton’da modaya yeni bir kültürel ve ünlü bağlantısallık, kaşe ve varlık düzeyi getirerek uyumlu bir işbirlikçi olduğunu kanıtladı. Ölümünden bu yana, çoğu resmi moda eğitimi almamış olan kendi kulvarındaki diğer yaratıcılara sektörün kapılarını açtığı için sıklıkla yüceltildi; öyle görünüyor ki Pharrell’in adım atması için aslında hepsinden büyük bir kapıyı açtı. Bir zamanlar Ye’nin de rüyalarını süsleyen, modern müzik yıldızlarının kültürel becerileri ile lüks endüstrisinin ticari gücünün muazzam yakınlaşması hayali, gerçekleşmeye hazır oldu.
“13 Grammy ödülü ve bir de Oscar adaylığı var” diyor Beccari. “Midas dokunuşuna sahip olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, sıra dışı olsa da, kreatif direktör olarak, başarılı bir deney olacağını düşünüyorum.”
***
Haziran ayında Pharrell ile Paris’te, 1. mahalledeki Pont Neuf’un hemen karşısında yer alan LV merkezinde yeniden bir araya geldik. Onu son gördüğümden bu yana geçen haftalarda Pharrell ve ekibi ilk koleksiyonlarını bitirmek için çalışıyorlardı. Stüdyo alanına vardığımda, son tasarımların çoğunun fotoğrafları beyaz bir tahta üzerinde düzenlenmişti.
Pharrell, kariyerinin bu yeni dönemi için imzası haline gelen stilini taşıyordu. LV snowboard çizmesi tipi spor ayakkabıları üzerine bot kesim LV jean pantolon, Nigo’nun markası Human Made’den beyaz bir tişört ve Human Made beyzbol şapkası; boynunda ve bileklerinde çok sayıda altın ve elmas zincir ile altın takma diş. Pharrell’in taktığı altın ve değerli taşların miktarı onu her gördüğümde artıyor gibi. Taktığı mücevherler Gremlinler gibi çoğalıyor. Dikkate şayan bir huy.
Yaklaşık son 10 yıldır Pharrell manastır tarzı bir giyim tarzını benimsiyor. Yıllarını kültürün en gösterişli giyinen ünlülerinden biri olarak geçirdikten sonra, 2013’te “Blurred Lines”, “Get Lucky” ve “Happy” gibi, arka arkaya mega-hit olan şarkılarının ardından yakaladığı muazzam başarıyla başa çıkma yolu olarak, yansıtmak istediği alçakgönüllülüğü temsil ettiğini söylediği bir tür münzevi sadeliğe yöneldi. 2022’nin sonunda, Jacob & Co elmas kolye koleksiyonunun bir kısmını açık artırmayla sattı; bu koleksiyon, hip-hop’un en büyük kolyelerinden biri olarak efsanevi döneminin son kalıntılarıydı ve kesinlikle en yenilikçisiydi. “Mütevazı yaklaşımı onun büyümesinden ileri geliyor” diyor Pusha T. “İnsanların gerçek önemini, onlara nasıl davrandığımızı ve ne yansıttığımızı bilmek.” Pusha T, arkadaşının kişisel tarzındaki dönüşümü açıklarken bile bundan yakınıyor. “Kişisel olarak söylemek isterim ki, bu benim duruşum değil. Kankamın mümkün olduğunca gürültülü ve çekilmez olmasını istiyorum.”
Pharrell ve ben stüdyonun bir köşesindeki yumuşacık ama pahalı hissi veren C şeklindeki kıvrımlı kanepeye oturduk. Odanın ortasında birkaç küçük konferans masası var; her birinde Pharrell’in ve LV’nin yaratıcı ekiplerinin birkaç üyesi toplanmış, yaklaşan defilenin çeşitli yönlerini finalize ediyorlar.
Yakında açıklayacağı şeylerin tüm heyecanına rağmen -defilesinde görmemize sadece günler kalan devrim niteliğindeki şeyler bunlar- Pharrell’in markayı oluşturma stratejisi şaşırtıcı derecede pratikmiş. Satın almak ve giymek istediklerini düşünüyor. Kendini alışveriş yaparken hayal ediyor. “Kendimi gerçek bir müşteri olarak görüyorum” diyor deri tutma kılıflı ve altın pipetli porselen bir LV bardağından aldığı yudumlar arasında. “İstediğim ve ihtiyaç duyacağım şeylere göre tasarlıyorum.”
Bu yaklaşımıyla Pharrell, işi ilk kabul ettiğinde, Beccari ve LVMH’deki diğer üst düzey yöneticiler için bir sunum hazırladı. Şirketten gerçek anlamda bir brief almadığını, ancak Beccari’nin kendisini o anın özelliklerini göz önünde bulundurması için teşvik ettiğini söylüyor Pharrell: “COVID sonrası dönemde insanlar biraz daha şık giyiniyor; bu yüzden belki de Vuitton’un terzilikte usta olduğu fikrini aşılamak gerekiyor.” Beccari, Pharrell’in “zarif, daha az bol ve vücuda daha iyi oturan bir siluete sahip, bir tür dandy erkeği” fikirlerine ilgi duyduğunu söylüyor.
Bu sunumun özünün, Pharrell’in şöhretiyle ya da yanında getirdiği ünlü arkadaşlarıyla hiçbir ilgisi yoktu. Beş kategoriye ayırdığı eksiksiz bir erkek gardırobu konseptini içeriyordu: şık terzi işçiliği, rahatlık için tasarlanmış giysiler, tatil ve konaklamaya uygun tatil kıyafetleri, hem meraklılar hem de atletler için spor kıyafetleri ve çok yıllık temellerden oluşan bir çekirdek koleksiyon. Bunları da çantalar, ayakkabılar, güneş gözlükleri, şortlar, oyuncaklar ve modern lüks bir markanın tüm aksesuarları izleyecekti.
Ancak Pharrell’in LV ile birlikte sunabileceklerine dair anlayışı, markaların ürettiği standart sert ve yumuşak ürünlerden biraz daha kavramsal kalıyordu. “Bu aslında ürünlerle ilgili değil; her ne kadar çok sayıda ürünümüz olsa ve yenilerini de yapsak da,” diyor, “bu, fikirle ilgili. Lüksün ne olduğunu ve hayatınıza nasıl daha iyi uyabileceğini anladığını söyleyen markaya güvenmekle ilgili.”
Beccari sunum için “Çok yerindeydi ve çok net bir yönü vardı” diyor. “Pharrell ticari bir ağırlık taşımanın sorumluluğunu hissediyor.” Bu anlayışını Pharrell’in sadece müzik geçmişinde değil, The Voice adlı TV programında yer almasında ve otelcilik girişimcisi David Grutman’la Miami Beach’te otel açmak gibi işlerinde de görmek mümkün. Beccari, “Biz sonuç almak için buradayız” diyor. “Burası bir yaratıcılık ve yenilikçilik merkezi; yapabileceklerimizin sınırı yok.”
Louis Vuitton söz konusu olduğunda “sınır yok” sözü son derece gerçekçi kalıyor. Pharrell bana, “Bu görevi aldığınızda, 55 departmandan ve 2500 kişiden oluşan inanılmaz bir ekibe sahip oluyorsunuz” diyor. “Öngördüğünüz her şeyi yapmak için kaynaklar bunlar. ‘Hayır’ cevabını asla duymuyorsunuz.”
***
Pharrell şu ana kadar stüdyo alanını dekore etmek için pek az şey yapmış. Ben ziyaret ettiğimde mobilyalar hala yapılıyordu ve mekanda belli belirsiz bir anonimlik havası vardı ki bunu düzelteceğinden hiç şüphem yok. Ancak Pharrell’in dikkatini çeken bir yer var. Ofisin içine bir kayıt stüdyosu inşa etmiş. “Müzik ve kıyafetler arasında gidip geliyorum” diyor bana. “Şarkılar ve ayakkabılar, aksesuarlar ve armoniler. Akışkan, yekpare bir düzen.”
Üstelik son derece üretken. Haziran ayında ziyaret ettiğimde, bana Paris’e geldiğinden beri üç albümlük müzik yaptığını ve bunların tamamını LV’de ürettiğini söyledi.
Pusha T, Pharrell’e LV stüdyosunda katılan sanatçılardan biri; bu deneyim ona, arkadaşının iş bitirme becerilerini yeniden takdir etmesini sağlamış. “O, çoklu görev yürütmenin gerçek tanımı gibi” diyor Pusha. “Bir anda dikkatini başka yöne çekebilmesi ve dönüp durabilmesi müthiş bir şey. İçeride müzik üzerinde çalışıyoruz; bir toplantı oluyor, renk paletleri ya da başka bir şeyle ilgili. Stüdyodan çıkıyor, savaş odasına giriyor ve elinden geleni yapıyor. Bir anda yön verebiliyor, çok iyi düşünülmüş bir fikir verebiliyor.”
Pharrell’in şu anda müzik kaydı yapmak için kullandığı alan, Virgil Abloh’nun DJ kabini kurduğu yerle aynı. Pharrell için bu büyük fırsatın ancak Abloh’nun zamansız ölümü sayesinde mümkün olmasıysa trajik bir gerçek. “Virgil’in özel olduğunu hep biliyordum” diyen Pharrell, Louis Vuitton aracılığıyla Abloh ile olan bağını sürdürdüğünü söyledi ve Abloh tasarımı bazı parçaların seride yer almaya devam ettiğini ekledi. Pharrell, “Sanki ruhen işbirliği yapıyor gibiyiz” diyor. Modaevi ile kaykay arasında Abloh’nun kurduğu ilişkiyi geliştirmek de planları arasında.
Virgil Abloh bir keresinde Pharrell’in Siyahi sanatçılar için “yeni bir prototip” yarattığını söylemişti. Elbette Abloh, LV’ye geldiğinde, modaevini yeni bir kültürle tanıştırmış, lüks modayı yeni bir yaratıcı yöne çekmişti; bunlar şimdi Pharrell’e fayda sağlayacak şeyler. Şimdiden ikisi arasında güçlü bir devamlılık hissi oluşmuş bile. “Virgil Abloh’nun zamansız ayrılışından sonra, geleneksel eğitim almış bir tasarımcı seçebileceğimi sanmıyordum,” diyor Beccari, “yine sanatla bağlantılı, müzik ve modanın yanı sıra işbirlikleri yoluyla da insanların kalbine dokunabilecek birine ihtiyacım vardı.”
Pharrell ilk defilesini Abloh’a ithaf etti. Pharrell, diğer sanatçı ve tasarımcıların gerek kendi çalışmaları gerek mevcut kültür açısından önemini unutturacak biri değil. Pharrell, Abloh’dan söz ederken “Ona her zaman şapka çıkaracağım” diyor.
Pharrell ile Abloh arasındaki en belirgin bağlantı, her ikisinin de moda, müzik ve başka birçok sektörü kapsayan projeler için sonsuz bir enerji ve yaratıcılık rezervine sahipmiş izlenimi vermeleri. Abloh; Ikea, Mercedes-Benz ve Nike ile işbirliğinin yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki kulüplerde ve festivallerde DJ’lik yaptı. Görünen o ki hep bir jet üzerindeymiş. Pharrell de onun izinden giderek çeşitli tasarım projeleri, işletmeler, hayır kurumları ve elbette müzikle uğraşmaya devam edecek.
Pek çok büyük sanatçı birden fazla alana ilgi duysa da bunların ancak birkaçı, birden fazla mecrada başarıyı yakalıyor. Müzik ile moda arasındaki benzersiz ilişkide Pharrell’i, bu bir avuç sanatçıdan biri yapan nedir, merak ediyorum; en sevdiğiniz jean pantolon, en favori şarkınız olması gibi ya da ticari başarı yakalamış bir şarkının geniş bir cazibe ile özgünlüğe sahip olmasına rağmen, insanlarda tanıdık ya da nostaljik bir duyguyu da tetiklemesi gibi… Albümler bunu başarır. Markalar da öyle. İyi üretilmiş bir çanta, iyi bestelenmiş bir şarkı gibi, onlarca yıl dayanır ve ilk çıktığı günkü kadar iyi durumdadır. Ancak daha da güçlü olansa, her ikisinin de, kendi hayran kitlesi içerisinde, kişisel ifade biçimleri olarak kabul görmesidir. Kişilikler müzik ve giysiler etrafında inşa edilir. Pharrell, en başından beri, buna dair doğaüstü bir anlayışa sahip oldu ve sürekli olarak kişiliğinin yeni boyutlarını ortaya çıkaran işler yaptı; bunu rap-rock grubu N.E.R.D. ile müzik yoluyla, Nigo ve şeker renkli sokak giyiminin dünyayı radikal biçimde ele geçirilmesi ile moda yoluyla yaptı. Yolculuğu boyunca hip-hop-moda-tarih kitaplarına bazı radikal yenilikler kazandırdı: sarı N.E.R.D. kamyoncu şapkası, altın kaplama BlackBerry, Jacob & Co kolyeler, özel tasarım mor timsah derisinden Birkin çanta.
Elbette Pharrell yeni pozisyonunda, disiplinleri birleştirip daha büyük kitlelere ulaşmanın yeni yollarını keşfederken, kreatif direktörlük işini yeniden tanımlamaya da hazır görünüyor. Kendisine sadece modanın değil, kültürün de gidiş yönünü şekillendirebileceğini ima ediyorum.
“Hiç bu şekilde bakmamıştım” diyor. “Büyük resmi pek düşünmüyorum ve bakmıyorum çünkü bu beni ürkütebilir. Gerçekte nasıl olduğunu gereğinden fazla görebilirim.”
***
Peki, Pharrell kendisine sınırları olmayan bir iş verildiğinde ne yaptı?
Stilist Matthew Henson ve zanaatkar sokak giyim markası Cactus Plant Flea Market’in arkasındaki tasarımcı Cynthia Lu gibi çekirdek yaratıcı ekibiyle işe koyuldu; LV atölyesiyle koleksiyon üzerinde birlikte çalışmaya başladılar. Serideki tek gerçek işbirliği için Amerikalı ressam Henry Taylor’dan faydalandı ve Taylor’ın gevşek, figüratif resimlerini takım elbiseleri süsleyen nakışlar ve broşlar olarak hayal etti. Speedy çantayı (bilhassa 1965 yılında Audrey Hepburn için tasarlanan mini spor çanta Speedy 25’i) koleksiyonun ve kampanyanın kahramanı olarak belirledi ve onu, tıpkı bir Canal Street kalpazanı gibi, ana renklerde ama kolunuza taktığınızda eriyecek kadar yumuşak bir deriyle yeniden tasarladı. Ardından, Pharrell’in artık imzası haline gelen Damoflage baskısını geliştirdi. Hepimizin Louis’in kahverengi ve kömür rengi çantalarında milyonlarca kez gördüğü, ikonik dama tahtası baskısı Damier’nin yeni bir yorumuydu bu. Pharrel bu baskıyı, pikselli grafiklere ya da dijital kamuflajın şişirilmiş versiyonlarına benzeyecek şekilde manipüle etti.
Koleksiyon, tıpkı Pharrell’in kendisi gibi, eklektik ve zarif. Servis işçisi üniformaları, Amerikan spor kıyafetleri ve çocuksu terzilik gibi mecazlarla oynuyor. Beklenmedik konseptler ile siluetlerle dolu; deri chino pantolonlar, rugby gömlekleri ve mohawk gibi başın üstünden geçen, inci işlemeli tek saplı güneş gözlükleri gibi, bugün modada gördüğümüz her şey kadar orijinal ve ikna edici parçalar içeriyor.
Koleksiyon devasa ölçekte; Louis Vuitton’un bugüne kadar ürettiği ve sergilediği en büyük erkek giyim koleksiyonlarından biri. Erkek modası hakkında tutarlı bir ifadeden ziyade, sonsuz kaynaklara sahip bir modaevinin sunabileceği tüm olasılıklar arasında çılgın bir gezintiyi andırıyor.
Stüdyosunda buluşmamızdan günler sonra, Pharrell’in ilk defilesini izlemek üzere moda sektöründen birkaç bin meslektaşım ve ben, Paris’te Seine Nehri üzerindeki en eski köprü olan Pont Neuf’e doğru bir tekne gezintisine çıktık. Konum, tarihi açıdan önem taşıyan bir etkinliğe doğru gittiğimizin ilk göstergesiydi.
Pharrell bana “İnsanların köprüde bir şeyler yapmasına izin vermiyorlar” demişti. Belli ki aklında tarih de vardı. “Bu çılgınlık bence. Ben Amerikalı, Siyahi bir çocuğum. Ne olmuş yani?”
Pharrell’in patronunun bu yerin ayarlanmasında yardımcı olmuş olabileceğinden şüphelenmek gayet olası. Bernard Arnault’nun LVMH’nin parçalarını bir araya getirmeye başlamasının neredeyse 40 yıl ardından, bu lüks devi markanın onu Avrupa’nın en zengin adamı yaptığı söyleniyor. Elbette, Pharrell’in gelişinin belki de yanıtlanmasına yardımcı olduğu kurumsal soru şu: Sırada ne var? Moda gazetecisi Lauren Sherman şöyle diyor: “LVMH kültür işinde olmak istiyor. Pharrell bir kültür yaratıcısı.”
Bu kapsamlı hedefler Paris’te zaten gözler önünde. Pharrell’in defilesini izlemek için Pont Neuf’da durduğum yerden, LVMH genel merkezini ve caddenin karşısında -19. yüzyıl eski bavullarından Abloh’nun en iyi parçalarına dek- modaevinin tarihini Disney tarzı bir sergide sunan “LV Dream”i görebiliyordum. Üst kattaki hediyelik eşya mağazasında ziyaretçiler yeni bir LV el çantası ya da LV çikolatası alabiliyor. Tüm bunları yapmak için en iyi konaklama alternatifi ise hemen yandaki, LVMH’nin oteli Cheval Blanc.
Sherman, LVMH için “İnsanların hayatlarından zevk aldıkları her yerde olmak istiyorlar,” diyor, “her keyifli anın bir parçası.”
Keyfin önemli bir diğer parçası da eğlence ki bu, Pharrell’in iyi bildiği ve dünyadaki herkes kadar iyi üretebildiği bir şey. Katılımcılardan biri Pont Neuf’de bana, “Pharrell’in bar mitzvah törenindeymişiz gibi” hissettiğini söyledi. Bu bir tür kabul töreniydi ama Pharrell’in kendisinden çok, moda dünyasının kabul törenine benziyordu. Katılımcılar arasında ünlü kadınların kutsal üçlüsü de vardı: Kim Kardashian, Rihanna ve Beyoncé. LeBron James, Millionaires gözlüğü ile oradaydı. Rap babaları Jay-Z ve A$AP Rocky de geldi. Ayrıca Jared Leto, Zendaya ve Jaden Smith gibi modaya sadık bir grup da vardı.
Pharrell defileden sonra gülümsedi ve bu kadar çok yıldızın bir araya geldiği tarihi buluşmaya atıfta bulunarak “Çim hiç görünmüyordu” dedi.
Rihanna defileye kılık değiştirerek gelmeden önce bile varlığı hissediliyordu. Bir hafta önce, Orsay Müzesi’nin nehir tarafındaki yüksek reklam panosunda bir Louis Vuitton reklamında görünmüştü. Pharrell’in ilk yüzü. Onun için bile büyük bir başarı. Bana kendinden emin bir şekilde, “Ben onunla geldim” diyor. İlk kampanyası için istediği yüz oydu; dolayısıyla elde ettiği yüz de onunki oldu.
Defile, destansı bir gösterinin tüm tuzaklarına sahipti. Canlı bir orkestra, amcası Ezekiel’in yönettiği Voices of Fire gospel korosu ve âna uygun kıyafetler giyen bir dizi manken vardı: hareketli, havalı, gösterişli. Bu, Virginia’ya övgüden çok; sevgiye, neşeye ve bir tür kendinden geçmiş, açık yürekli iyimserliğe övgü niteliğindeydi. Gösteri notlarına göre LVERS, “bir ruh hali: sıcaklık, esenlik ve kucak açma”. Pharrell’in Virginia’dan dünyaya sunduğu armağanı budur: ruh cömertliği, insanlığa ve yaratıcılığa saygı, sevgi.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Pharrell müziğin gecenin ayrılmaz bir parçası olmasını sağladı. Defilede birlikte yürüyen Pusha T ve No Malice’ten oluşan, sevilen rap ikilisi Clipse’in Pharrell’in prodüktörlüğünü üstlendiği yeni bir şarkısı da yer aldı. Bazı rap hayranları için Clipse’in yeni şarkısını dinlemek; yeni Speedy çantalar veya Damoflage inovasyonu kadar büyük bir haber anıydı. Diğer tasarımcılar da podyumu yeni müziklerini tanıtmak için kullandılar; Ye, Yeezy koleksiyonu sunumunun bir parçası olarak bütün bir albümü tanıttı. Ancak Yeezy izleyicileri hep Ye hayranlarından ibaretti. Pharrell, lüks kıyafetleri yeni bir kitleye taşımakla kalmıyor, memleketi Virginia çıkışlı müziği yeni dinleyicilere ulaştırıyor.
Büyük finalde Jay-Z pistin önündeki sahnede, birkaçında Pharrell’in de kendisine eşlik ettiği, hitlerinden oluşan, cömert bir listeyi seslendirdi. “Bu genç adam bu gece olağanüstü bir şey yaptı” diye bağırdı Jay mikrofona. “Büyük Skateboard P’ye saygılarınızı sunun. Evet, efendim. Tebrikler dostum. Seninle gurur duyuyorum.”
Pont Neuf defilesiyle ilgili fikrini sorduğumda Nigo, bunu en iyi şekilde ifade etti: “İlk defile tamamen farklı bir boyuttaydı.” Nigo, 2021 yılında Kenzo’nun sanat yönetmeni olarak başladığı yolculuğunda, kendi haklı moda seferini sürdürüyor. A Bathing Ape’yi kuran ve sokak giyimini neredeyse tek başına göklere taşıyan Japon tasarımcı, ikilinin 2003 yılında Billionaire Boys Club’ı birlikte kurmalarından bu yana, Pharrell’in yakın iş ortağı ve arkadaşı. “Şimdiye kadar benim rolüm Pharrell’in fikirlerini hayata geçirmek oldu” diyor Nigo. “Onun fikirlerini hep çok eğlenceli buldum. Fikirleri tek kelimeyle kozmik.”
“Pharrell’in fikirleri tükenmez,” diye ekliyor Nigo. “Bize yeni şeyler göstermeye devam edeceğinden eminim. Müzik ve modanın birleşimi, LV için yeni bir kültür doğuruyor.”
Pharrell defilenin sonunda Damoflage baskı takım elbisesi ve elmas Tiffany & Co. güneş gözlükleriyle ortaya çıktı. Podyumda son turlarını atmak üzere beliren mankenleri takip etti ve köprünün ortasında, dizlerinin üzerine çökerek şükran duası etti. Ardından Arnault’lar ve Carter-Knowles’lar ile birlikte ön sırada oturan eşini ve çocuklarını kucakladı. Son olarak onu, Louis Vuitton’da koleksiyonu hazırlayan erkek tasarım ekibinin diğer üyeleri izledi.
***
İki gün sonra stüdyosuna döndüğünde Pharrell sersemlemiş gibiydi. Yemin ederim mücevherler yine çoğalmıştı. Sarı Speedy çantası bile yeni, elmas kaplı altın bir kayışla filizlenmişti. O âna dek defilesi, YouTube tarihinde en çok izlenen moda defilelerinden biri haline gelmişti ve söylendiğine göre dünya çapında 1 milyardan fazla kişi tarafından izlenmişti. Ortam kutlama havasındaydı ama yine de odaklanmışlardı. Henüz kimse tatile çıkacak gibi görünmüyordu. Pharrell, sabahı stüdyoda yeni bir şarkı kaydederek geçirmişti. Ben geldiğimde dizüstü bilgisayarı açıktı, bana ekranını gösterdi. Ona podyumda selam vermek için çıktığı o son ânı sordum.
“Titreşim anlamında kalbim doluydu ve zihnim hafifti” diyor. “Enerjim sanki oraya gelen herkese teşekkür etmek için havada süzülüyormuşum gibi hissettirdi.” Sonra da deneyimini daha doğrudan özetledi: “Bu, hayatımda yaptığım ve üzerinde çalıştığım en büyük şey.”
Etkinliği takip eden haberlerin neredeyse tamamı olumluydu; köprünün kapatılması nedeniyle Paris’te yaşanan trafik sıkışıklığına ilişkin şikayetler hariç. “Ben şahsen bunun harika bir çıkış defilesi olduğunu düşünüyorum; arkasında net bir vizyon ve müşteri bakış açısı bulunuyor” diyor Beccari. “Açıkçası beklentilerimizi aştı. Ortaya çıkan sonuç inanılmazdı ve daha önce hiç görülmemişti. Ama hepsinden önemlisi, koleksiyonun güçlü ve her yönüyle olağanüstü bir şekilde karşılanmasıydı.”
Pharrell’in çıkış defilesinin belki de en somut neticesi, bizi daha fazlasını beklemeye hazırlaması oldu; gelecekte lüks modaya dönüp baktığımızda Pharrell öncesi ve sonrası dönemler arasında net bir ayrım göreceğimizi hayal etmek mümkün. Derin bir olgunun başlangıcı gibiydi.
Pharrell’e geleceğini, markanın gidişatını ve LVMH’nin kültür ile lüksü bir araya getirmeye dair büyük hedeflerini (sadece kimileri müşterisi olacak bir hayranlar dünyası yaratmak) sorduğumda bana kendi hedeflerinin insanların görebileceğinden daha kapsamlı olduğunu söyledi. “Modaevinin katlanarak büyüme hayalleri var ama bu büyüme, rakamlardan ibaret değil” diyor. “Stilde büyüme, çıtayı yükseltmede büyüme, standartları aşmada büyüme olmalı. Para da bunu takip ediyor. Sadece para kazanmak için bir şeyler yapmayacağız; yoksa aynı kemer tokalarını falan yapmaya devam ederiz. Buraya bunun için getirilmedim. Beni buraya ağacı sallayayım diye getirdiler. En lezzetli elmaları böyle toplarsınız.”
Pusha T, bu yeni dönemde Pharrell’in gösterişli çekilmezliğinin kısmen geri dönebileceğini söyledi. “Bu çekilmez bile değil,” diyor, “bu sadece yaratıcılığın özgürlüğü.”
Pharrell’le otururken, altın dişi pencereden giren öğle güneşini yakalıyor. Yeni tarzından ne çıkarmam gerektiğini soruyorum; dublörlüğe geri dönüşe mi tanık oluyoruz?
“Dev uyanıyor” diyor. Sonra kendini açıklamaya karar verdiğini görüyorum: “Ben bu küçük karıncayım ama bir devin ruhuna sahibim. Ve bence dev uyanıyor.”
GQ Global kapak hikayesi, GQ Türkiye Sonbahar 2023 sayısında yayınlanmıştır.