Fatih Akın, kalıplardan sıyrıldığı işleriyle hep aklımızda. Sıradan insanların yaşamının kıyısından çekip aldığı sahneleri olağan vuruculuğuyla izleyiciye aktarıyor. Almanya ve Türkiye ikileminde kendine bir yol seçmekte zorlanan, kendi arada kalmışlığından beslenen yönetmen, gurbetteki bizi, bize anlatarak toplumumuzun açmazlarını gösteriyor. Bu açmazların sınırsızlığı, filmleri sadece Türk veya Türk asıllı izleyicinin değil tüm dünya vatandaşlarıyla buluşuyor. Filmlerinde genel tema bu olsa dahi son dönemde çektiği filmlerde tarzının dışında türler deneyen yönetmenin işlerinden 5 can alıcı sahne listeliyorum. İzlemedikleriniz için ‘spoiler’ olabilecek detaylar olduğunu şimdiden belirtirim.
Im Juli (2000)
Fatih Akın’ın en naif yol filmlerinden biri olan Im Juli izleyiciye bir romantik komedi türünde bir seyir sunuyor. Ödüllü filmin karakter yolculukları, izlerken içinde bulundukları maceraya sizi de sürükleyecektir. Sade bir yaşamı olan fizik öğretmeni Daniel’ın ona platonik aşık olan Juli’den bir yüzük alması ve Juli’nin bu yüzüğün ona hem şans hem de aşkı getireceğini söylemesi üzerine başlayan film yaşanan tesadüflerle farklı bir yola evriliyor.
Fatih Akın’ın film içinde oluşturduğu güneş metaforu üzerinden bir adamın güneşini bulmak için yollara düşmesini anlatan bu yapım koşullu sevgiden kendi güneşine doğru uzanan yol ve aşk hikayesidir.
Bu filmde en sevdiğim sahne yolda kalmış Daniel ve Juli’yi arabasına alan uzun yol şoförü adamla gelişen ilişkileri sonucu biraz dinlenmek için durdukları bar sahnesidir. Başta kötü karaktermiş gibi gösterilen adam aslında Juli’nin Daniel’da aradığı cevabı bulmasına yardımcı olur.
(BKM)
Duvara Karşı (2004)
Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı kazanmış unutulmaz film Duvara Karşı, şüphesiz Akın’ın en popüler filmlerinden biri. Eşi öldükten sonra kendini toparlayamayan, yaşadığı acıyı dindirmek için alkol ve uyuşturucu bağımlısı olan ama daha fazla yaşama tutunamayan ve intihar eden Cahit ile özgürlüğünü ancak böyle elde edebileceğine inanan ve aile baskısından kurtulmak için intihar eden Sibel’in hastanede tanışmalarıyla başlar hikaye. Bulundukları yerlerde kabul görmeyen bu özgür ikilinin aslında herhangi bir yere ait olamama hikayesidir.
Filmin en can alıcı sahnesi bence Sibel’in Taksim sokaklarında bıçaklandığı sahnedir. Hem İstanbul yaşamına dair gerçekçi bir yaklaşım sunan bu sahnede aslında daha çok Sibel’in kendini cezalandırmasını izledik. Sibel’e şiddet uygulayan sokaktaki sarhoş adamlar onu bırakmalarına rağmen ısrarla üstüne giden Sibel yaşadığı anlık durumdan kurtulmak değil de yaşadığı duygusal durumdan kurtulmak için çabalamıştır. Filmin başından itibaren kendine zarar vererek çözüm yolu arayan Sibel’in bu sahnede de yaşadığı içsel dramada yine kendine zarar vererek çözüm bulduğunu görüyoruz.
(BKM)
Yaşamın Kıyısında (2007)
Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandıran Yaşamın Kıyısında, Fatih Akın’ın Türk ve Alman kültürü arasındaki uçurumu anlattığı en iyi filmlerinden biri. Filmi izlerken kültürel farklılıklar arasında seyirci de oradan oraya savrulurken, yaşamların birbirine olan ilişiği de uç noktalara gelir.
Altı karakterin birbirine değen hayatlarını konu alan filmde Almanya-Türkiye ekseninde karakterlerin umutlarıyla dramlarını harmanlıyor.
Ayten’nin zor durumunda ona yardımcı olan Lotte’nin ona evini ve kendini açması, ilerleyen kötü gelişmelere rağmen birlikte eğlenmeye giden iki kadının arasındaki yakınlaşmaya değinen bar sahnesi oldukça etkileyiciydi. Kötülüklerin arasından sıyrılıp uzanan bu sıcak el filmin içerisinde sunduğu romantizm için bir alt yapı oluşturdu.
(Anka Film)
Yaşamın Kıyısında (2007)
Küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurduğu durumları bazen fark edilmez. Öylece yanından geçer gideriz. Fark ettiğimiz anlarla hiç ummadığımız durumlar hayatımızın akışında köklü değişikliklere sebep olur. Kesişen yolların ve birbirini etkileyen olayların bu kadar ince işlendiği filmden listede iki sahne var. Beni çok etkileyen diğer sahne: Kızının ölümü üzerine kahrolan annenin İstanbul’a gelişi, kızını anlama arayışının ardından Ayten’e yardım etmek için hapishaneye gittiği sahnedeki karşılıklı konuşmasıydı. Ayten’in kahroluşuna karşılık kızı için ona yardım etmek isteyen annenin çırpınışlarında gözleri dolan çok izleyiciden biriyim.(Anka Film)
Goodbye Berlin (2016)
Fatih Akın’ın alışkın olduğumuz türünün dışında olsa bile yine bir yol filmi olan Goodbye Berlin, Wolfganf Herrndorf‘un kaleme aldığı Tchick‘ten uyarlama. Sinematografik olarak büyüleyen görüntüler filmde art arda. Ana akım bir gençlik ve büyüme hikayesidir. ‘Hayat varılacak yer değil, yolculuğun kendisidir.’ sloganıyla yola çıkılıyor. İki ergenin çıktıkları yolda başlarına gelen maceralar anlatılıyor. Farklı sosyo ekonomik duruma sahip olan bu iki genci bir araya getiren ortak nokta akran zorbalığı ve tek başına olmak. Beklenmedik bir şekilde birlikte yola çıkan bu iki arkadaş kilometreler arttıkça dostluk bağını da artırdı. Dostluk, fedakarlık ve saf sevgiyi hissettiren bu yol hikayesindeki en can alıcı sahne: filmin sonlarına doğru izleyeceğimiz kaza sahnesinden sonraki vedalaşmada geldikleri nokta. Birbirlerini bir daha hiç görmemek pahasına yaptığı fedakarlığa karşılık olarak Maik’in ceketini Tchick’e vermesiydi.
(Bir Film)