İllüstrasyon: Atıl Aggündüz
Yaşsız İnsanlar Bunu Nasıl Beceriyor?..
1) Matrix’te bir şey mi oldu?
Keanu Reeves, Matrix’te gerçekten bir bilgisayar programı haline gelmiş olabilir mi? O gün bugündür hiç değişmiyor. Gerçi Matrix öncesinde de pek farklı sayılmazdı. Yoksa zamanında Buddha’yı oynamasının bunda bir etkisi var mı? Doğu mistisizmine dalmışken yaşsızlığın sırrını bulmuş olabilir.
2) Hiç değişmeyen adam
Hollywood’da ‘yaşsızlığına’ akıl sır erdirilemeyen isimlerden biri Paul Rudd. Google’a aktörün adını yazmaya başlayın, ilgili sorular ekranda otomatik görünüyor: Paul Rudd kaç yaşında? Paul Rudd ne yiyor? Zira adamın tipi hiç değişmiyor. Kariyerinin nispeten başında oynadığı ‘Muhteşem Gatsby’de (DiCapriolu olan değil) neyse, son rol aldığı televizyon dizisi ‘Living With Yourself’de de o. Hatta süperkahramanı oynadığı ‘Ant-Man’de de karıncayı oynayacağım diye tipinden ödün vermiyor. Ne yiyip içtiğine gelince… Her sabah ve öğleden sonra muz, badem suyu ve buzdan ibaret protein shake. Öğle ve akşam yemeklerindeyse kızarmış tavuklu salata ve türevleri… Bir de evet, karınca adama dönüşmek için bir yıl boyunca hayatını spora adamış. Ama kimler adamadı ki?
3) Freeman’ın gençliğini gören var mı?
Peki Morgan Freeman hiç genç olmuş muydu? ‘Yedi’de, ‘Esaretin Bedeli’nde, ‘Invictus’da, ‘Aman Tanrım’da hep aynı, şefkatli bir otorite için doğmuşa benzeyen kişi… Davudi, derin sese sahip olmayan, genç bir Freeman düşünülemez. Düşünülse de ciddiye alınmaz.
4) Enerji topuna yaş sorulmaz
Yaşsızlık dediğinizde, Mick Jagger başlı başına bir mesele. Şu yaşında bile böyle enerji topu gibi duran birine ihtiyar mı diyeceğiz şimdi? Adamın sanki içinde bir alev yanıyor da vücuduna sığmayınca burnundan gözünden dışarıya fışkırıyor. Bir de ağzından elbette. Dünyanın en meşhur albüm kapaklarından biri haline gelmiş o ‘dil’in başka açıklaması var mı? (Bilgiyi verip kaçalım: John Pasche’nin tasarladığı ‘dilli’ logo 1971’deki Rolling Stones albümü ‘Sticky Fingers’tan beri birçok kapağa konuk oldu).
5) Dünya onu yaşsız tanıdı
David Bowie öldükten sonra hakkında çıkan yazılardan biri, “Bowie tüm dünyayı kendinin zamansız, hatta yaşsız olduğuna inandırmıştı” diyordu. 69 yaşındaki ölümü biraz da bu yüzden şaşırtıcı oldu. Arasak, son albümü Lazarus’taki Bowie ile 1970’lerdeki Ziggy Stardust Bowie’sinin arasında 7 fark bile bulamayız.
6) Çatalla genç kalınır mı?
Ya Madonna? Ben kendimi bildim bileli, bu sene 60 yaşını idrak eden Madonna’nın nasıl hâlâ böyle fit, dinç ve diri kaldığı konuşulur (Bizde de Ajda Pekkan’ın). Elinin altındaki taktikleri sürekli güncelliyor Madonna. Geçen sene yayımladığı bir videoda, bir güzellik uzmanı, yüzünü çatalla (evet, çatalla) geriyordu. Bu sayede cildi daha sıkı kalıyormuş. Bir güncelleme daha yapsa iyi olabilir.
7) Acının mağarasında geçen yıllar
Yaşsızlığın kitabını yazmış gibi duran Tom Cruise’a gelelim. Top Gun’ın devam filmi ‘Top Gun: Maverick’ setinden gelen fotoğraflar, neredeyse 35 yıl önce çekilmiş ilk filmdeki aktörle şimdiki arasında bir fark olmadığını gösteriyor. Zaten, o müthiş atletik kapasite gerektiren ‘Görevimiz Tehlike’ serisini izleyince, Cruise’un zamanla pek bir derdi olmadığı anlaşılıyordu. Dileyen Cruise’un ne yiyip içtiğine bakar ama esas dikkat çekici olan aktörün ‘acının mağarası’ dediği portatif bir gym’i beraberinde her yere götürmesi. Eh, her şeyin bir bedeli var.
Edebi yaşsızlık reçeteleri...
8) Tom Robbins’ten yaşsızlığın sırları
Tom Robbins’in hem muzip hem düşündürücü olabilen eseri ‘Parfümün Dansı’, yüzlerce yıl yaşayan Kral Alobar ve sevgilisi Kudra üzerinden, yaşsızlığın sırrını da verir: Düzgün nefes al, seviş, yıkan ve güzel ye!
9) Ebedi gençliğin tablosu
Oscar Wilde’ın ebedi gençliğe giden tuhaf ve sanatsal bir yolu anlattığı romanı ‘Dorian Gray’in Portresi’,1890’da bir dergide tefrika halinde yayımlanmaya başladığında, toplum ahlakına aykırı bulunduğundan tartışma yarattı; hatta dergi bazı satış noktalarından toplatıldı. Ama gençliğinin gücünü kendi portresinden alan Dorian Gray, 129 yıl sonra bir bakıma halen yaşıyor.
10) Olmak ya da olmamak…
Shakespeare neden çok büyüktü? Çünkü insanlığın repertuarındaki bütün numaraları eserlerinde kullanmayı başarmıştı. Entrikanın, hile hurdanın, kıskançlığın, düz kötülüğün, oyunbazlığın, saflığın, sevginin, masumiyetin, hırsın, korkunun tüm tonlarını, üzerlerine hiç cila atmadan, ayrıca bir işleme tabii tutmadan, en doğal halleriyle yazıya aktardı. Bu yüzden halen bütün referansları, 400 küsur yıl önce yaşayıp ölmüş olan yazarların pîrine veriyoruz. Olmak ya da olmamak… Sahiden başka bir mesele var mı?
11) Bütün çocuklar büyür, biri hariç
Yaş ve yaşlanmayla ilgili en iyi fikri kimden alabiliriz? Elbette ‘hiç büyümeyen çocuk’tan. İşte James Matthew Barrie’nin ‘yaşsız’ eseri ‘Peter Pan’ın giriş cümleleri:
“Bütün çocuklar büyür; biri hariç. Çocuklar eninde sonunda büyüyeceklerini bilirler; Wendy de büyüyeceğini işte böyle biliyordu. İki yaşındayken, bir gün bahçede oyun oynuyordu ve çiçeklerden birini koparıp koşarak annesine vermişti. Bayan Darling’in gözüne öyle tatlı görünmüş olmalı ki elini tutup kalbine götürmüş ve “Ah, hep böyle kalsan” diye iç çekmişti. Bu konuda başka hiçbir şey konuşmamış olsalar da Wendy o zamandan beri büyümek zorunda olduğunu biliyordu. İki yaşından sonra bunu hep bilirsiniz zaten. İki yaş, sonun başlangıcıdır”. (Peter Pan, İletişim Yayınları, Çeviren: Utku Özmakas)
12) Klasik kitaplar neden yaşsızdır?
‘Yaşsız’ kelimesinin karşısına rahatlıkla ‘klasik’ sözcüğünü de yazabilirsiniz. Neden? Büyük İtalyan yazar İtalo Calvino’nun tarifine bakalım. “Bir klasik, söylediklerini halen bitirmemiş, bize halen söyleyecekleri olan bir kitaptır.” Şu da var: “Klasikler, onlar hakkında işittiklerimizden çıkardığımız kanaate nazaran; okudukça daha da yeni, taze ve beklenmedik bulduğumuz kitaplardır.” Yaşsızlık zaten bu değil mi?
Zamana yenilmeyenlerden seçkiler…
13) İşte memleketin ‘ölmez’ eserleri
Medya bizde bir kitabı, azıcık da eskiyse, yazarının ‘ölmez eseri’ diye sunmaya bayılır. Örneğin ‘Çalıkuşu’ mu oynuyor televizyonda; “Reşat Nuri Güntekin’in ölmez eseri” diye yapıştırılır. Evet, ölmüyor bu eserler. Çünkü halen günceller. Kamu hizmeti yapalım o halde. İşte memleket dahili ölmez eserler listesi.
‘Türk Edebİyatının En İyİ 40 Kİtabı’ seçkisinin İlk 10’u (Notos)
İnce Memed - Yaşar Kemal
Tutunamayanlar - Oğuz Atay
Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar
Memleketimden İnsan Manzaraları - Nazım Hikmet
Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan
Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar
Alemdağ’da Var Bir Yılan - Sait Faik Abasıyanık
Yunus Emre Divanı
Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil
14) Fransızlara göre ‘yaşsız’lar
Le Monde’un ‘100 yılın 100’ eseri
seçkisinin ilk 5’i
Yabancı - Albert Camus
Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust
Dava - Franz Kafka
Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry
İnsanlık Durumu - André Malraux
15) Hikâye halen devam ediyor
BBC’nin ‘Dünyayı Şekillendiren 100 Hikâye’ seçkisinin ilk 100’u
Odyssea - Homeros
Tom Amca’nın Kulübesi - Harriet Beecher Stowe
Frankenstein - Mary Shelley
Bin Dokuz Yüz Kırk Sekiz - George Orwell
Parçalanma - Chinua Achebe
Bin Bir Gece Masalları - Richard F. Burton
Don Kişot - Miguel de Cervantes
Hamlet - William Shakespeare
Yüz Yıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
İlyada - Homeros
16)Dünya sinemasının ölümsüzleri
BBC’nin ‘İngilizce Olmayan En İyi 100 Film’ listesinin ilk 10’u
Yedi Samuray - Akira Kurosawa
Bisiklet Hırsızları - Vittorio de Sica
Tokyo Hikâyesi - Yasujirō Ozu
Rashomon - Akira Kurosawa
Oyunun Kuralı - Jean Renoir
Persona - Ingmar Bergman
8 1/2 - Federico Fellini
400 Darbe - François Truffaut
Aşk Zamanı - Wong Kar-wai
Tatlı Hayat - Federico Fellini
17) Bir müzik listesi varsa içinde illa ki Beatles vardır
Rolling Stone’un ‘Tüm Zamanların En İyi 100 Albümü Listesi’nden İlk 10
Sgt Peppers Lonely Hearts Club Band - The Beatles
Pet Sounds - Beach Boys
Revolver - Beatles
Highway 61 Revisited - Bob Dylan
Rubber Soul - The Beatles
What’s Going On - Marvin Gaye
Exile on Main Street - Rolling Stones
London Calling - The Clash
Blonde on Blonde - Bob Dylan
White Album - The Beatles
18) Yüz yılların müziğine giriş
Adı üstünde ‘klasik’ müzik. Mozart’ın, Bach’ın, Beethoven’ın eserleri, “Klasik müzik dinlemiyorum, bilmiyorum” deseniz bile, reklam cıngıllarından dizi ve film müziklerine her an hayatınızın içinde. Peki nereden başlamalı? Classic.fm’den daha iyi referans var mı? Buyurun.
Handel - Rahip Zadok (Zadok the Priest)
Holst - Gezegenler
Beethoven - 5’inci Senfoni
Rachmaninov - 2 Numaralı Piyano Konçertosu
Mozart - Sihirli Flüt
Pachelbel - Canon
Stravinsky - Ateş Kuşu
Debussy - Ay Işığı
19) Bitpazarının harikaları
Listeye bile gerek yok. YouTube elimizin altında; televizyonun tarihine ilişkin neredeyse her materyal de YouTube’da. Orada değilse TRT Arşiv’de. Orada değilse herhangi bir platformda. Beyazcamın eskisi yenisi birbirine karıştı; artık hiçbir şeyin yaşı yok. İyi olan, çağlara meydan okuyan izlenmeye devam ediyor. Yerli örnek verelim: İnsanlar ‘Muhteşem Yüzyıl’ı, ‘Behzat Ç’yi, ‘Bizimkiler’i, ‘Süper Baba’yı izlemeye bugün bile başlıyor. Doğrusu bu saydıklarım, mevcut çoğu diziyi de ceplerinden çıkarır.
“İyi işin yaşı olmaz” diyenler…
20) Sanat yaşla oturur
Resmin dev isimleri insanı şaşırtabiliyor. Örneğin koca Claude Monet’nin, Paul Cezanne’ın, Edward Hopper’ın kariyerleri, kırklı yaşlarıyla beraber doğru dürüst bir yola girdi. Van Gogh en bilinen işlerini otuzlarında verdi (zaten 37 yıl yaşadı). Dahası var. Dev heykelleriyle tanınan Fransız-Amerikan sanatçı Louise Bourgeois neredeyse 70’lerinde tanındı. Bir de şu: Heykeltıraşlar, düşünüp taşınmak için ressamlara göre birazcık daha zamana sahip gibi. Eski devirlerdeki sanatçıların yaşam süreleri üzerinde yapılan bir araştırma, heykeltıraşların ressamlara göre ortalama üç yıl fazla yaşadığını gösteriyor. Üstelik coğrafi bir sınırlama da yok.
21) Cohen’in geciken adımı
27 yaş sendromunu biliyorsunuzdur: Jim Morrison, Kurt Cobain, Jimi Hendrix, Amy Winehouse’un ve nicelerinin bu yaşta ölmesi, 27’yi canını seven müzisyenler için atlanması gereken bir yaş kıldı. Ama bunun istatistiksel olarak bir anlamı yok. Müzisyenler arasında 26’sında ya da 28’inde ölenler de tahmin edersiniz epey fazla. Dışarıda yapılan bir araştırma, popüler müzisyenlerin en çok 56’sında hayatını kaybettiğini gösteriyor. Öyle veya böyle, işini iyi yapan, erken de geç de olsa bir tür yaşsızlığa, zamansızlığa ulaşıyor. Yine de kimilerinin bunun için epey beklediğini söyleyelim. Mesela Leonard Cohen… Kanadalı müzisyen, birçoklarının müziği bıraktığı yaşta, 33’ünde, ilk stüdyo albümünü yayımladı. Sonrası müzik tarihi.
22) Zirveyi geciktiren iki yazar
Aynı dönemin insanları… 1910 doğumlu Türk yazar Kemal Tahir ve 1914’lü Arjantinli yazar Julio Cortázar… Çok yetenekli yazarlar olmalarına rağmen ikisi de kırklı yaşlarına dek hatırı sayılır işler yayımlamadı. Tahir, yirmili yaşlarında bir iki eser verdi ama esas önemli dönemi, siyasi görüşleri yüzünden 12 yıl hapis yattıktan sonra 45’inde yayımladığı ‘Göl İnsanları’ ve ‘Sağırdere’ ile başladı. ‘Kurt Kanunu’, ‘Devlet Ana’, ‘Yorgun Savaşçı’ gibi büyük eserler daha da sonra geldi. Arjantinli Cortázar da aynı yıllarda öğretmenlikle uğraşıyor, bir yandan da yazıyordu. İçine sinmedikçe yazdıklarını yayımlamama ilkesini benimsemişti ve takma isimle çıkardığı bir şiir kitabı dışında bu konuda kendine epey sert davranıyordu. Sonuç: Büyük yazar Cortázar, ilk öykü kitabını 37’sinde (‘Hayvan Öyküleri’), romanını (‘Ödüller’) 46 yaşında yayımladı. Esas kariyeri de 50’sine merdiven dayamışken çıkardığı ‘Seksek’le başladı.
23) Seksen ikisinde Türkiye’nin gönlüne girdi
İstanbul Üniversitesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde 40 yıla yakın ders verdi. Shakespeare, Virginia Woolf, D.H. Lawrence ve daha birçok isim üzerine başucu niteliğinde, cilt cilt inceleme kaleme aldı. Türkiye’nin ilk kadın yüzücü ve kayakçıları arasındaydı. Ama Türkiye Mina Urgan’ı, 82 uzun yılı ardında bırakıp anılarını yazınca tanıdı. ‘Bir Dinozorun Anıları’, onu tüm Türkiye’ye sevdirmekle kalmadı; o müthiş güzel üslubu meslek dışı yazmaya keşke yıllar önce başlasaydı, diye ah ettirdi.
24) Federer Bey diyeceksiniz
Roger Federer’i kazansa da kaybetse de neden seviyoruz? Düzgün, efendi, aklı başında bir yıldız olduğu için mi sadece? Bunlar da var ama esas nedeni kendini hiç bırakmaması. Federer, kaybedeceği bariz olan anlarda bile (ki çok nadir şahit olduk) maç henüz başlamış soğukkanlılığıyla servis atıp karşılıyor. Bu sene 38 yaşında Wimbledon’ın gördüğü en uzun finali oynamış birinden bahsediyoruz; hem de Novak Djokovic gibi bir enerji topuna karşı. Evet, kaybetti ama bugüne dek kazanmadığı değil, defalarca kazanmadığı ne var ki Federer’in?
25) Her eve bir Atiba
Sporda ‘yaşsız’ birini arayanlar Beşiktaş’ın Dolmabahçe’deki stadı Vodafone Arena’ya bağlansın. Kanadalı Atiba Hutchinson 36 yaşında. Yıllardır Beşiktaş’ta oynuyor ama altyapıdan dün çıkmış gibi efor sarf ediyor. İki soru var. Birincisi, bu adam bu ciğeri nereden buldu? İkincisi, futbolu bırakacak yaşta, daha dün başlamışların ruhuyla oynama hevesini nasıl edindi? Beşiktaş taraftarı “Atiba’nın heykeli dikilsin” demeyi sever; bence herkes evine bir biblosunu koymalı.
Her zamana uygun, ‘yaşsız’ tavsiyeler…
26) Sherlock Holmes’dan devam etmek üzerine:
“Acıya en iyi çare çalışmaktır, azizim Watson.”
(Sherlock Holmes’un Dönüşü, Sir Arthur Conan Doyle)
27) Ernest Hemingway diyorsa dinleyeceksiniz:
“Sarhoşken yazın, ayıkken düzeltin.”
28) Sadece bugünün değil tüm zamanların ruhuna uygun, kısacık bir uyarı:
“İşte sana bir tavsiye: Hayatta kal!” (Açlık Oyunları)
29) Kulağa küpelerin kralı:
Hep denedin hep yenildin. Yine dene yine yenil. Daha iyi yenil. (Worstward Ho!, Samuel Beckett)
30) Küçük Prens’in kendisi adı üstünde, ‘küçük’ ama kitapta okuduğunuz tavsiyeler epey büyük! İşte en önemlisi:
“Çok basit bir sırrım var: İnsan hakikati sadece kalbiyle sezebilir. İşin özü göze görünmez.”
31) J. D. Salinger’ın ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’ (ya da ‘Gönülçelen’) bir ergenin başından geçenleri anlatır. Ama o ergenin verdiği tavsiyeler yediden yetmişe herkesin işine yarar.
“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra. Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.” (Çeviri: Coşkun Yerli)
32) Bir edebi eserden alınabilecek en güzel, en her zamana yakışan, en cool tavsiye, Douglas Adams’ın ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’nden gelsin. Hatırlayalım, ne diyordu bize eser: Panik yok!
Bana inanmıyorsanız, koca ‘2001 Uzay Yolculuğu’nu yazan ve “İnsanlığa verilmiş en güzel tavsiye Adams’ın ‘Panik Yok’ tavsiyesidir” diyen Arthur C. Clarke’a inanın. Ve panik yapmayın.
33) ‘How I Met Your Mother’dan hem zaman üzerine hem zamana meydan okuyan bir laf:
“Gece saat 2’den sonra hayırlı hiçbir şey olmaz.”
34) Mad Men’in Don Draper’ından her zaman işe yarayacak bir ‘iş’ tavsiyesi:
“Bir şeyin üzerinde çok uzun düşün, sonra bırak. Çözüm başka bir zaman kendiliğinden gelecektir.”
35) Okyanusun ortasında bir kaplanla baş başa kalmak kadar büyük sürpriz yaşanır mı insan hayatında? Şaşkınlık anında nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmek için ‘Pi’nin Yaşamı’na bağlıyoruz:
“İşler beklendiği gibi gitmediyse de ne yapabilirsiniz ki? Hayatı geldiği gibi kabul etmeli ve elinizden geleni ardınıza koymamalısınız.”
36) Çetin Altan’dan tüm zamanların en iyi tavsiyesi:
“Enseyi karartmayın!” Zaman meydan okuduğunda…
37) Ateşle imtihan sırası kimde?
Meslek içi bir madde… Basınımız laf oyunlu manşetleri seksenli yıllardan beri sever. Neredeyse 40 yıl olmuş; bazı başlıklar değişmemiş. X’in ateşle imtihanı… Ne x’ler sevdim zaten yoktular… Son gözde: Bir zamanlar x’te… Artık yeni sözler bulmamız lazım.
38) Emeklilikte Bodrum mu, İstanbul mu?
Şehir plancılarının önündeki en yeni sorunlardan biri: Bir şehri tüm yaş gruplarına uygun hale getirmek. Yani yaşsız bir şehir yaratmak. İnsan, şehirlerin gençler için tasarlandığını başında kavak yelleri eserken fark edemiyor ama durum bu. Metrosundan kaldırımlarına, parklarından istasyonlarına her şey öncelikle gençlere hitap ediyor. Dünya nüfusu ise giderek yaşlanıyor ve yaşlılar da giderek artan oranlarda şehirlerde yaşıyor. İnsanlar genelde emeklilik sonrası sahile yerleşirim diye düşünüyor oysa esas mantıklı seçim, imkânların daha erişilebilir olduğu şehir hayatı. Bunun için de özellikle uygun apartmanlar lazım. Almanya, Danimarka, Hollanda ve Japonya bu konuda epey yol aldı. Diğerleri de ayak uydurmak zorunda.
39) Murakami’nin yolu
Yeni bir hayata başlamak için ne zaman çok geçtir? Herkes bu soruya kendine göre yanıt bulur ama çoğu kişi yaşı ilerlediğinde yeni bir şey denemeye cesaret edemez. Ya da mecbur kaldığı için dener. Japon yazar Haruki Murakami öyle değil. Otuzlu yaşlarını geçmişken, hayatta her işi yolunda gidiyorken, işlettiği jazz bar artık oturmuşken, aklına gelen bir fikrin peşine kapılıp yazar oluyor. Barı kapatıyor, hayatını tümüyle değiştiriyor, bir gece kuşuyken gündüz yaşamaya başlıyor ve hiç kimsenin ondan bir edebi beklentisi yokken yazıyor. Cesaret işi.
40) ‘Kara delik’i gördüğümüz yıl
O yaşsız, bu ‘ageless’ deyip duruyoruz da… Bu sene insanlık olarak ilk defa bir kara delik fotoğrafıyla karşılaştık. Dünyadan 55 milyon ışık yılı uzakta Messier 87 galaksisinin merkezinde öylece durup bekleyen, bilgimizin henüz tam olarak kavrayamadığı bir ‘şey’ bu. Zamanla işi olmamak ne demek, artık hepimiz görmüş durumdayız. Biraz daha yakından bakabilirsek, tüm bu denklemlerin dışına çıkacağız.