Dilan’la birlikte bu projeyi yapmaya karar verdiğimizde sadece fotoğraf çekimi ve röportaj özelinde bir dosya olmayacağını, sıradan bir çekim gibi sonrasında hayatımıza kaldığımız yerden devam edemeyeceğimizi aslında en başında hissediyorduk. Karşımızda (ve sizin de birazdan çevireceğiniz sayfalarda) dünyanın sayılı, hatta kendi branşında bir numara olan sporcuları var; onları tanımaya çalışmak, vakit geçirmek ve olimpiyatların hemen öncesinde yoğun tempolarına şahit olmak bizim için tarif edilemez bir ilham ve hiçbir zaman unutamayacağımız bir deneyim oldu.
Umarız bizim hissettiklerimiz bu sayfalarda eksiksiz bir şekilde size de yansır; Paris Paralimpik Olimpiyatları’nda bizi temsil edecek olan Kübra, Abdullah, Pelin ve Cansu’nun hikayelerinde ve mücadelelerinde uzun süredir aradığınız ilhamı bizim gibi bulabilirsiniz.
“Altın madalyayı alıp İstiklal Marşımızı tüm dünyaya dinlettireceğim.” Merve 2001 doğumlu, uluslararası masa tenisi müsabakalarında yarışan Türk para masa tenisi oyuncusu. Protez eğitimi için gittiği hastanede tesadüfen masa tenisi ile tanıştı. Üç kez Avrupa şampiyonu ve iki kez Dünya bronz madalyası sahibi. 2020 Yaz Paralimpik Oyunları’nda teklerde yarıştı. 2024 Paris Paralimpik Olimpiyatları’nda kota alarak ülkemizi yeniden temsil edecek. Masa tenisine yedi yaşımda tesadüfen başladım. Protez eğitimim için gittiğim hastanede şu an beni yetiştiren Yusuf Hocam, doktorum Kezban Hanım’a bir ampüte sporcu yetiştirmek istediğini söylemiş. Kezban Hanım da beni yönlendirdi ve böylelikle tanıştık; o günden itibaren yollarımız hiç ayrılmadı. “Benim için bu kez her şey çok farklı olacak çünkü belirsizliğim yok, korkum yok ve artık stresimi yönetebiliyorum.” İlk olimpiyatımda çok heyecanlıydım ve deneyimsizdim; ne yapacağımı bilmeyecek kadar heyecanım vardı. Bu yüzden o atmosferi kaldırmak benim için çok zor oldu. Bu dört sene içerisinde daha önce o atmosferi bildiğim ve deneyimlediğim için daha farklı hazırlandım. Özellikle psikolojik olarak daha güçlüyüm ve kendime inanarak hazırlandım. Benim için bu kez her şey çok farklı olacak çünkü belirsizliğim yok, korkum yok ve artık stresimi yönetebiliyorum. Oyunumu çok daha iyi sergileyeceğime inanıyorum, bu yüzden çok daha iyi bir sonuç bekliyorum. Abdullah ağabey ve Kübra abla ile antrenman yapmak, onların tecrübesine tanık olmak birçok şey öğrenmemi sağlıyor. Kesinlikle bir dezavantajı olmuyor. Antrenman esnasında hatalarımı görüp beni uyarıyorlar, bu da benim için çok önemli bir şey. Bu yüzden çok şanslı olduğumu düşünüyorum bu konuda. Benim totemim her turnuvada çıktığım ilk maçlarda siyah tişört giymem. Çünkü ilk aldığım derecem siyah tişörtümleydi ve o günden beri ilk maçlarıma hep siyah tişörtle çıkarım. Büyük müsabakalar öncesi normalden daha fazla çalışıyoruz, antrenman saatlerimiz artıyor. Çift antrenmanlarda sabah ve akşam üçer saat gibi düşünebilirsiniz; öğle arası ve akşam dinleniyoruz. Genelde bu şekilde geçiyor. Turnuvada yaşadığım en ilginç an kardeşimle ilk defa denk geldiğim ve birlikte oynadığımız maçtı. Başka bir spor dalıyla uğraşmıyorum, pek vaktim de olmuyor bunun için. Masa tenisi dışında genellikle arkadaşlarımla vakit geçirmeye gayret ediyorum. Takipte kalın, altın madalyayı alıp İstiklal Marşımızı tüm dünyaya dinlettireceğim. Kendimi müsabakalara çok öncesinden odaklanarak, rakiplerimle daha önce oynadığım maç videolarını izleyerek ve zihnimde bunu yaşayarak hazırlıyorum. Masa tenisi antrenmanlarımızda çok top çalışmamız oluyor; bir kova dolusu topu hocamız hızlı bir şekilde tek tek atıyor. Biz de normalden daha hızlı oynayıp karşılık vermeye çalışıyoruz. Aslında bu kısa süren ancak en zor antrenmanlarımızdan biri. “Yeteneklerimiz bizi bir yere kadar taşır ama bunu çok çalışmayla birleştirirsek altın madalya kaçınılmaz olur. Ben spora başlarken hep rakiplerimden daha fazla çalıştım ve şu anda meyvelerini topluyorum.” İlhami Kılınçkaya tarafından 2007 yılında masa tenisine başlatılan millî sporcu, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu “antrenörlük” bölümü mezunudur. Aynı zamanda Ankara Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nde engellilere özel TOHM merkezinde antrenör kadrosunda çalışmaktadır. 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları’nda masa tenisi tek erkeklerde altın madalya kazandı. Abdullah Öztürk, 2016 Rio’daki unvanını koruyarak ve üst üste ikinci kez paralimpik altın madalyası kazanarak Cumhuriyet tarihimizin en başarılı paralimpik sporcusu olarak adını tarihe yazdırdı. 1989 yılında Trabzon’un Of ilçesinde dünyaya geldim. 1. sınıfı Ağaçseven köyünde birleştirilmiş sınıfta okudum. Dönem sonunda okul kapandı ve eğitimim için ailemle beraber Ankara’ya taşındık. Doğan Çağlar Ortopedik Engelliler Okulu’nda ilkokul, ortaokul ve liseyi tamamladım. Sporla da bu okul sayesinde tanıştım. Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu antrenörlük mezunuyum. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda spor müşaviri olarak çalışıyorum. Okulumuz yatılı olduğu için çok fazla sosyal aktivitemiz yoktu. Bir tane kötü durumda bir masamız vardı, onunla boş vakitlerimizde masa tenisi oynuyorduk. Bir hafta sonu milli takımdan İlhami ve Yusuf Kılınçkaya hocalarımız bizim okula sporcu yetiştirmeye geldiler. Ben de denemek istedim ve olay buralara kadar geldi. Bu arada basketbolda da fena değildim. Çankaya Belediyesi ile 1. ligde mücadele ediyorduk ve 23 yaş altı genç milli takıma seçilmiştim. 2008 yılında Adana’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda final oynadık. Dolayısıyla artık bir karar vermem gerekiyordu; çünkü çok yoruluyordum ve milli maçlar çakışmaya başlamıştı tarih olarak. Ben de bireysel bir spor olan masa tenisini seçtim. Çünkü hayalimde hep bireysel bir sporda dünyanın en iyisi olmak vardı ve bunu başardım. Dönüm noktası diyebilirim okuduğumuz okul için. Orada yatılı kaldığımız için bir nevi hayatı çok erken yaşta öğrenmeye başladık. Çünkü her işinizi kendiniz halletmek zorundasınız. Arkadaşlık bağlarımız da çok kuvvetliydi. Herkes birbirinin daha iyi olması için çaba gösteriyordu. Kıskançlık veya çekememezlik yoktu, herkes birbirinin başarılarıyla gurur duyuyor ve destekliyordu Progresif musküler distrofi tanısı olan kas hastalığım var. SMA’ lı arkadaşlarıma göre çok şanslıyım, spor sayesinde bu hastalığın ilerlemesi durdu. Çünkü çok düzenli antrenmanlar yapıyordum. Hastalığım dursun diye değil, dünyanın en iyisi olmak için bunu yapıyordum. Tokyo 2020’deki şampiyonluğum 30 Ağustos Zafer Bayramı’na denk geldi. O sabah uyandığımda telefonuma yüzlerce mesaj geldi, “Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı, kaybedeceksen o gün bugün değil” diyordu insanlar. Bu mesajlar beni daha da motive etti ve 1-0 geride olmama rağmen maçı çevirmesini bildim ve bu anlamlı günde şampiyon olmayı başardım. Çok klasik olacak belki ama eğer bir sporda başarılı olmayı kafanıza koyduysanız rakiplerinizden daha çok çalışıp disiplinli antrenmanlar yapmak zorundasınız. Yeteneklerimiz bizi bir yere kadar taşır ama bunu çok çalışmayla birleştirirsek altın madalya kaçınılmaz olur. Ben spora başlarken hep rakiplerimden daha fazla çalıştım ve şu anda meyvelerini topluyorum. “Bizi takip edenlere, paralimpik oyunlarda İstiklal Marşı’nı hep birlikte sesimiz kısılana kadar söylemeye hazır mısınız diyorum!” Sanki bunu daha önce iki defa yaşamamış gibi heyecanlıyım. Çünkü bunu üçüncü kez başarıp Türk spor tarihine geçmek istiyorum. Bu yüzden var gücümle çalışıyorum. Bizi takip edenlere, paralimpik oyunlarda İstiklal Marşı’nı hep birlikte sesimiz kısılana kadar söylemeye hazır mısınız diyorum! İkinizle de oynamak keyifliydi ama itiraf etmem gerekirse Dilan biraz daha yetenekliydi diyebilirim. “Hep zirvede olduğun zaman o zirveyi korumak çok önemli, istikrar gerekiyor. Ne kadar motivasyonunu yüksek tutarsan o kadar iyi. Benim işimin sırrı tamamen motivasyon diyebilirim.” Kübra Korkut para masa tenisi Milli Takım sporcusu. Gazi Üniversitesi Spor Bilimleri Yüksek Okulu Antrenörlük Bölümü mezunu ve bir yandan da spor uzmanı olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda çalışıyor. Dört yaşında elektrik çarpması sonucu bir koluyla iki bacağını kaybeden sporcu, antrenör Fatih Korkut sayesinde 2007 yılında masa tenisi ile ilgilenmeye başladı. 2012, 2016 ve 2020 Paralimpik Oyunları’nda Türkiye’yi temsil etti. Londra 2012’de Ümran Ertiş ve Neslihan Kavas’la birlikte takım olarak gümüş madalyaya uzandı. Rio 2016’da teklerde gümüş madalyanın sahibi olan Kübra, Tokyo 2020 Paralimpik Oyunları’nda tekler yarı finalinde yarışarak bronz madalya kazandı. Yatılı okulda okudum. Fatih Hocam bir hafta sonu okulumuza gelerek bana masa tenisi oynayabileceğimi söyledi ve beni teşvik etti. Bu şekilde başlamış oldum. Gerçekten çok zor. Hatta şöyle diyebilirim; belki spordan çok daha zor annelik. Sporu bir gün bırakacağımı biliyorum ama annelik için böyle bir durum söz konusu olmayacak ancak bunu mutlulukla yapıyorum. İyi ki anneyim, iyi ki o beni seçmiş diyorum. Evet, zor ama onun desteği benim için çok önemli. Beni desteklemesi beni daha da hırslandırıyor hatta. Bu yüzden anne olduğum için çok mutlu ve şanslıyım. On yaşında; arkadaş çevresine ve herkese beni ve başarılarımı anlatıyor. Bu çok hoşuma gidiyor; bazen arkadaşları benden imza alıyor, birlikte fotoğraf çekilmek istiyor. Benim için tarif edilemeyecek bir mutluluk bu. İlk dünya şampiyonu olduğum an ilk kırılma noktam olabilir. Spor öyle bir şey ki her zaman zirvede olamıyorsun; zirvede olsan da onu korumak zorundasın. Düştüğüm anlar elbette oluyor ama söylediğim gibi hem antrenörüm hem kızım bana bu süreçte çok destek oluyor ve her an yanımdalar. Onlar sayesinde toparlanma sürecim çok uzun sürmüyor, hemen ayağa kalkabiliyorum. Hep zirvede olduğun zaman o zirveyi korumak çok önemli, istikrar gerekiyor. Ne kadar motivasyonunu yüksek tutarsan o kadar iyi. Benim işimin sırrı tamamen motivasyon diyebilirim. İspanya, ilk şampiyon olduğum yer çünkü. Kesinlikle şunu diyebilirim; çok yetenekli bir ülkeyiz ancak kişilerin yeteneklerini keşfedemiyoruz. Keşfedemediğimiz için de doğru branşlara yönlendiremiyoruz. Burada bir eksiğimiz var; doğru analiz yapmamız gerekiyor. Yapılan analizler doğrultusunda da geriye doğru çalışma metodu kalıyor. Buna ek olarak, antrenör eksiğimiz var; sporcu ve antrenörler kendilerini yeterince geliştiremiyor. Bunlar zaman içinde herkesin karşılıklı birbirini geliştirmesiyle düzelecek şeyler. Bir de masa tenisi özelinde, bizden sonra gelebilecek altyapıda sporcular yok. Şu an dünya 2028’e hazırlanıyor, insanlar öyle bir strateji içinde, şimdiden yatırım yapıyorlar. Biz daha çok anı kurtarmaya çalışıyoruz, bu nedenle geleceğe yönelik yeteri kadar sporcu yetişmiyor. Takipçilerime sizin aracılığınızla teşekkür etmek istiyorum; bütün maçlarımı takip ediyorlar, benimle üzülüp benimle heyecanlanıyorlar. Onların desteklerini tam hissediyorum, beni takip etmeye devam etsinler. “Spor kariyerimde her şeyi ciddiye aldım, ciddiye alarak antrenman yaptım. Herkesin yaptığı her işi; her ne iş yapıyorlarsa ciddiye almalarını tavsiye ediyorum.” Spor kariyerimde her şeyi ciddiye aldım, ciddiye alarak antrenman yaptım. Herkesin yaptığı her işi; her ne iş yapıyorlarsa ciddiye almalarını tavsiye ediyorum. Şu ana kadar kariyerimde ‘keşke’lerim olmadı, umarım gelecekte de olmaz. “Bu spora kendimi dış dünyadan soyutlamak için başladım.” Ayşegül, 5 Aralık 1979 doğumlu. Otuzlu yaşlarının başında ailesiyle tatilden dönerken geçirdiği trafik kazası sonucu omurilik yaralanması nedeniyle felç oldu. Kazada annesini kaybeden Ayşegül, tekerlekli sandalye kullanarak hayatına devam etti. Rizeli babasının profesyonel sporcu ve atıcı olması nedeniyle, babasının antrenman ve yarışlarını izlemeye gittiği bir gün, silahtan korkmasına rağmen atıcılık denemeye karar verdi. Ve ilk deneyişinde potansiyel başarısını gören herkes onu bu spor dalı konusunda motive etti. O, şimdi dünyanın sayılı başarılı sporcularından biri… Havalı tabanca hava çıkışıyla, hava hızıyla, 10 metre mesafeden kapalı poligonda yapılan bir spor dalı. Bu sporla tanıştıktan sonra tabanca korkum geçti. Çünkü biz sadece spor yapıyoruz, tamamıyla hedef ve teknik amaçlı kullandığımız bir aletten bahsediyoruz şu an. Her şey emniyet kuralları çerçevesinde. Korkuyu geçelim, tam tersi çok seviyorum ve sonsuz keyif alıyorum artık. Hiç hayal etmemiştim! Sadece hobi olarak başlamıştım. Odağımı, konsantrasyonumu güçlendirdikçe başarılı oldum. Aslında bu spora ben dış dünyadan kendimi soyutlamak için başlamıştım. Çok sevmeye başlayınca başarı da geldi. Spor yeteneğimden çok benimle özdeşleşti bu branş. Kendi içimde yaşadığım için hayal gücüm çok yüksek ve zihnimi kontrol ederek odaklanmayı başarmak bu özdeşleşmeyle gerçekleşiyor. Odağımı sağladığımda dünyada sadece ben ve tabancam kalıyoruz. Böylelikle tetiği doğru zaman ve doğru hedefe ezmek kalıyor bana sadece. Müsabakalara katılan herkes çok yetenekli. Başarabilen, o dış ve hatta iç dünyaya kendini kapatabilen, olumsuzluklardan etkilenmeyen oradan madalya alıp çıkıyor. Bu zamana kadar çok sakatlıklarım, hastalıklarım oldu. Müsabakadan çıkıp ambulansa alındığım zamanlar bile oldu ama her koşulda soğukkanlılığımı koruyarak becerime güvendiğim için madalyaların geldiğini düşünüyorum. “En önemlisi ise başkası ile rekabet ettiğinizde kendinizi sınırlamış oluyorsunuz. Bunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.” Zorluk olmadan başarı gelmiyor. Kendine güvenmeden o zorluklarla mücadele edilmez. Benim bu spora başlamadan önce özgüven eksikliğim çok fazlaydı. Ama spor bana başarı kattıkça özgüvenim artmaya başladı. Yani fiziksel engelimiz hiçbir zaman başarıda engel olmadı. Bu benim sloganım gibi. Bizler böbrek üstü bezlerin salgıladığı hormonlarla atış yapıyoruz. Stresi, korkuyu, kaygıyı bu hormonlar salgılıyor. Atış anında bunları bastırıp kontrol ederek heyecanı durdurmak çok önemli. Sinir dokusu ile yapıyoruz biz bu sporu. Yani, beyinden o komut ince motor becerileri ile önce sinir reseptörlerine sonra sinir dokuya son olarak da ince ve büyük kas gruplarına ulaşınca kas grupları devreye giriyor. Tamamıyla düşünce gücüyle bütün kaslarımıza hakim oluyoruz. Bir müsabakamda, Sırbistan’da finale kalmıştım. Heyecanımdan ayaklarımda olan damarların bile attığını hissediyordum -ki bu fiziksel olarak doktorların bile şaşırabileceği bir örnekti. İlk altıdayım ama elenmek üzereyim, içimden konuşmaya başladım: “Hayır, elenemezsin. Emeklerinin karşılığını alacaksın.” Kendimi telkin ettiğim gibi 10.8 attım ve sıramı yükselterek elenmeden bir başka başarı daha elde ettim. Nefes kontrolü egzersizleri antrenmanlarımızın önemli bir parçası. En önemlisi ise başkasıyla rekabet ettiğinizde kendinizi sınırlamış oluyorsunuz. Bunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Merve Cansu Demir - Türk Milli Paralimpik Masa Tenisi Sporcusu
Abdullah Öztürk - Türk Milli Paralimpik Masa Tenisi Sporcusu
Kübra Korkut - Türk Milli Paralimpik Masa Tenisi Sporcusu
Ayşegül Pehlivanlar - Türk Milli Paralimpik Atıcı
Krediler: