Büyük kaptan
Hayat Rehberi

Büyük kaptan

Türk futbolunun simge isimlerinden Cüneyt Tanman’ın neden dünden bugüne “Büyük Kaptan” diye anıldığını merak ediyorsanız buyurun.

Birçoklarına göre 9 Kasım 1988, Türk futbolunun tırmanışa geçtiği gündür. O gün, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Galatasaray, Neuchâtel Xamax’ı 3-0’ın rövanşında 5-0’lık skorla eleyerek çeyrek finale kalır. Efsane takımın kaptanı Cüneyt Tanman mucizenin şifresini verirken, “Maça öyle bir şartlanmıştık ki rakip futbolcular, skor ne olursa olsun maç bitse de şu sahadan çıkıp gitsek dedi” diyor. “O günleri yaşamış bir kahraman olarak sizin için en zor maç, sahadan geri dönmemek üzere çıktığınız jübileniz olmuştur” diyorum. “Bende mesleki bir yorgunluk olmuştu ve futbolun içine dönmek istemiyordum. Takımın 14 yıl şampiyon olamadığı dönem, basın ve seyirci baskısı, para sıkıntısı çok yıpratmıştı. Kaptan olarak hem oyunculara destek olacaksınız hem de yönetimle ilişkileri yöneteceksiniz. Cüneyt, topa basma sırası geldi dedim” cevabıyla ters ayakta yakalanıyorum. Hayatının en zor maçını Türk futbolunun Büyük Kaptan’ından dinleyelim...

Subay bir babanın çocuğudur Cüneyt Tanman. Doğduğu Isparta’da altı ay kalırlar. Babasının görevi dolayısıyla hayal meyal Ankara ve Erzurum’u hatırlasa da çocukluğunun çoğu İstanbul, Bakırköy’de geçer. Taş Mektep’te başladığı ilkokula Ataköy İlkokulu’nda devam eder. Teneffüs zili çaldığında yemek bile yemeyen, hep topla haşır neşir olan bir çocuktur. Voleybol, basketbol oynar. O zamanki adıyla Yeşilyurt Deniz Kulübü’nde, yüzme dışında Galatasaray Sutopu Takımı’na karşı kalecilik de yaparak, tesisin bugünkü “spor kulübü” adının hakkını sonuna kadar verir. Ortaokuldan beri gözü hep futboldır. “İkisini bir arada yürütebilirsen seve seve ama okulunu aksatırsan futbolu unut”diyen babasının şartıyla, liseyi futbol ağırlıklı bir okul olan Zeytinburnu İhsan Mermerci Lisesi’nde okur. Türkiye şampiyonu olurlar: “Babama söz verdiğim için antrenmandan 19.00’da gelip yatar, 02.00’de kalkıp ders çalışırdım.” Neticede nadir üniversite mezunu futbolculardan biri olarak Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden çıkar.

Galatasaray futbol takımının Prekazi’yi denediği Çınar Hotel’in önündeki top sahasında futbol oynamaktadırlar. Galatasaraylı Yasin, Gökmen, Büyük Mehmet, Muzaffer abileri, kampa geldikleri sırada izledikleri Cüneyt’i genç takıma önerdiklerinde, hayalleri gerçek olur: “Küçük olduğum için altı ay lisans çıkaramadılar. Profesyonel futbola Galatasaray altyapısında başladım.” 18 yaşında pişmesi için gittiği Giresunspor, tarihinin en iyi derecesini yapar. “Giderken babam vefat etmişti. Hassas bir döneme denk geldi. Profesyonel olarak, aileme katkı anlamında para kazanır oldum. Altı ay sonra dönüp Galatasaray’da oynamaya başladım.”

Futbol oynadığı dönemi, “Galatasaray’da ve Milli Takım’da kaptanlığa yükseldim. Şerefli mağlubiyetler dönemi, 8-0’lık İngiltere maçında da vardım, Avrupa’daki başarıların temelinin atıldığı Neuchâtel Xamax zaferinde de. Mantalite değişiminin başladığı günlere denk geldik. İki dönemi de yaşadım. Dinyakos kösele ayakkabıları da giydim, çim sahalara geçiş dönemine de tanıklık ettim. Galatasaray’dan ayrılmayı düşünmedim. Sahip olduklarıma karşı tutucu bir yapım vardır: Eşim, çocuğum, takımım; sahip olduğum şey, zaten en iyisidir.”

Genç takımdan 150 lira aylık maaşla başlar kariyeri. Onu okul harçlığı yapıp Fitaş Pasajı’ndan aldığı Lacoste tişört önemlidir onun için. A takıma çıktığında maaşı 900 liraya yükselse de, “Bir ev bile alamazdın transfer paranla. Nerde bugünkü tesisler, nerde önünde bekleyen takım otobüsü? Minibüse binerdik. Gökmen abi Zeki Müren’in eski şoförüne, sen kenarda otur der, minibüsü o kullanırdı. Öylesi daha amatör ruhla yapılan bir spordu” diye anıyor endüstriyel futbol öncesi dönemi.

 

Röportajın tamamı ve çok daha fazlası GQ Türkiye Mart sayısında ve GQ Türkiye Dijital edisyonunda...

 

İZLE
Yılın Sporcusu: Fernando Muslera
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası