Rahmetli Emek Sineması sokağında bir Pendor vardı, bilmem bilir misiniz? 2000’li yılların başında, tüm Taksim hardcore tayfasının takıldığı, müdavimlerinin barın arkasına fotoğraflarını astığı ve her gece 02.00’de, Just A Perfect Day ile kepenkleri indiren bir mekandı. Ben de o vakitler bol pantolonlu, turuncu saçları iki yandan örgülü bir kızdım ve Bakırköy Tren Garı çay bahçesi taifesinden, birbirinden şekil ve sert, dövmeli ve zincirli 15 oğlanla, Pendor’a takılırdım.
Neden bu çeşit bir arkadaş grubum olduğu şaibeli, lakin haklarını da yemeyelim, son derece delikanlı çocuklardı. Mekanda çalan her şarkıya eşlik eder, sünger gibi bira içer ve pogo yapmadıkları zamanlar, kaşı gözü ayrı oynayanı, köşedeki bilardocunun kepenklerine vurdurarak uyarırlardı. Onlarla gezmeye tapardım çünkü gecenin en korkusuz, en pervasız ekibi biz olurduk. Yalnız ve yalnız, iş arka sokaktaki travestilere, onların laflı şovlu davetlerine gelince, ekipçe bir durulurduk.
Kimi gay sevmez, kimi transtan korkar ve kimi de lezbiyenliğin harika bir şey olduğunu düşünürdü. Şahsen hiçbirinin gay’lerle alıp veremediği yoktu. “Bize uzak olsunlar da...” denirdi tartıştığımızda, sonra konu hemen geyiğe vurulurdu.
Kerem’in dönüşümü
Aradan 10 yıldan fazla geçti, şimdi söylemesi tuhaf geliyor ama o sert çocuklar, 40’larına merdiven dayadılar. Bazıları baba oldu, işlere girdi. Zincirleri, bereleri, tek düğmesi boğazda ilikli oduncu gömlekleri çıkarıp kravatlar, ceketler giydiler. İçlerinden biri, Kerem, evlenip boşandı. Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla, bir Galatasaraylı olarak, Fener başta olmak üzere hemen hemen her şeye atar yaparak, hayatını yaşamaktaydı.
Sonra, mayısı hazirana, baharı yaza, sıkıntıyı umuda bağlayan bir gece, memlekette epey kalabalık bir grup insanın, sokaklara döküleceği tuttu. Eski altıpatlar Kerem durur mu Bakırköy’de? Atladı dolmuşa, Taksim’de aldı soluğu. En ön saflarda ve günlerce gazlara, Toma’lara direndi durdu.
Bakırköy delikanlısı Kerem’de şu sıra birtakım değişiklikler var. Bir kere günlerdir sokakta olmasına rağmen keyfi çok yerinde, hiç eve gidesi yok. Sonra, çok daha ilginci, cümleleri “ayol” diye bitirmeye başladı. Çünkü Kerem’in bu günlerde Taksim’de beraber gazlandığı kankaları, bizzat LGBT’nin çapulcuları. “Çok delikanlı çocuklarmış, aman ne mert lubunlarmış!” diye diye, yeni en yakın arkadaşlarını tweet’lerinden düşürmüyor Kerem. Ben tamamen, onun yalancısıyım.
“Kıssadan hisse?” diyeceksiniz, dersiniz tabii, en demokratik hakkınız. Hissemiz şu; ben size bu ay, gay bir kankanız olmasının beş faydasını yazacağım. Siz de okuyup şayet aranızda hâlâ homofobik olanlarınız varsa, ona dönerek “Iııh çok banal!” çekeceksiniz. Hali hazırda bir arkadaşınız, eşiniz, dostunuz size yönelimini açıkladığında, buna ancak sevinecek, başkası adına sevinmenin keyfini süreceksiniz. Çünkü, ben öyle umuyorum... Buyrun:
Gay kanka sahibi olmanın faydaları:
Bedava moda danışmanlığı: Bunun, biliyorsunuz TV formatını bile yaptılar, gayet de tuttu. Sonra o program South Park bölümü oldu, gay meykovırcıların içinden uzaylı çıktı. Demem o ki, kıyafet seçimlerinizi arkadaşınıza danışabilirsiniz (Umarım tüm kısa kollu gömleklerinizi yakar).
Sosyalleşme imkanı: Bilmem fark ettiniz mi, barlık kulüplük ortamlarda kadınlarla ilk dansa başlayan, kahkahası bol muhabbetlere giren hep o malum gay arkadaşınız. Çok da tatlı biri, ben de takılıyorum hep.
Direnişçilikte deneyim: Kimseye meydanlara çıkın, parklarda direnin diyemem. Hatta demem, dedirttiremezler! Ama belli mi olur, yarın öbür gün isyankar olacağınız, daha çok özgürlük isteyeceğiniz tutar. Yahut faiz lobisi oyunuyla kendinizi sokakta buluverirsiniz, insanlık hali. İşte o zaman zannederim, yanınızda direnmekte deneyimli birini istersiniz. Zira ben o Toma’ları felan yakından gördüm. Karşısında durmak, hakikaten cesaret istiyor.
Yazının devamı GQ Türkiye Temmuz sayısında ve GQ Türkiye iPad edisyonunda...