Büyük yangınlara körükle gitmeyin
Büyük ve önemli konuları tartışıyorsanız, bunu kıpkırmızı bir suratla ve hırsla sürdürmek hiç de şık değil. Örneğin politika veya din hakkında tartışırken her zaman konuyu “normalde olduğundan daha az” önemsiyor gibi yapmalısınız ancak tamamen kayıtsız görünmeniz de samimiyetsizdir.
Ama en kötüsü, mizahtan yoksun bir tutkuyla konuşmaktır. Eğer karşınızdaki sizden daha iyi bir tartışmacı çıkarsa ne yapacaksınız? Konuya kafadan girerseniz, sıkıştığınızda kaçacak yeriniz kalmaz. Ama mizahi ve eğlenceli bir tonu korumayı başarırsanız kurduğunuz mantık çöktüğünde utanmazsınız.
Şok terapisi işe yarar
Başınıza gelmiştir, bir taksidesiniz, yolunuz uzun ve iyi niyetli taksi şoförü sohbet etmek istiyor. Aynadan size bakışından bile anlaşılır bu masum isteği. İlk adımı atmaya karar veriyor ama söylediği şey sizin görüşlerinize o kadar zıt ki… Bu noktada büyük çıkmazımız kendini gösteriyor: Muhtemelen bir daha hiç görmeyeceğiniz biriyle tartışmaya girmek mi katılmadığınız bir konuyu kafa sallayarak geçiştirmek mi? Bir üçüncü opsiyonu da biz sunalım: Şok tedavisi uygulayın ve o fikre coşkuyla destek verin. Onun fikrini katlayın ve üstüne çıkın. Yarattığını kafa karışıklığı hemen etkisini gösterecek ve evinize daha hızlı varacaksınız.
E-Mail > Telefon
Küçük İskender ne güzel der bir şiirinde: “Bir insan bir insanı sıkamaz, bir insan canı isterse sıkılır.” Tartışmalar da böyledir işte, kendiliğinden ortaya çıkan tartışma görülmemiştir. Süregelen bir tartışmada atınızı sağlam oynamanın bir yolu da kelimelerinizi uzun uzadıya düşünerek seçebileceğiniz ve düşüncelerinizi daha mantıklı (ve elbette zekice) ifade edebileceğiniz bir mail yazmaktır. Yüz yüze konuşurken veya telefondayken bu imkandan yoksunsunuzdur; sözünüz kesilebilir ya da aklınızdakileri unutabilirsiniz.
Bu dediklerimiz elbette omzunuzdan atıp kurtulmak istediğiniz bir yük varsa etkili olacaktır. O yüzden yazın, silin, yazın, silin, yatıp uyuyun, sabah tekrar okuyun ve fazla da geciktirmeden “Gönder”e basın.
Profesyonel hayatta dikkatli adım atın
İş dünyasındaki tartışmalar ikiye ayrılır: Savaşmaya değer zaferler ve sonu hüsran kavgalar. Dolayısıyla stratejinizi kurmalısınız. Fitiliniz daima ateşlenmeye hazırsa, saygınızı çok çabuk kaybedersiniz fakat azar azar ama sık sık tartışmalarda boy gösterirseniz küçük zaferlerinizin anlamı büyük olur. Sağlıklı beslenme gibi düşünün; az az ve sık sık. Aklın yolu bir. Ayrıca kurumsal hayatta sihirli bir etki doğurabilen cümleyi de belirtmeden olmaz: “Bu fikir nedense benim içime hiç sinmedi ama senin genelde bir bildiğin vardır, o yüzden kararı sana bırakıyorum. Aynen dediğin gibi yapalım.” Karşı tarafın içine kurt düştü bile.
“Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın”
Bu madde bir öneriden ziyade genel geçer bir kuraldır ve beyler, sizi ilgilendiriyor: Bir kavgada her zaman kız arkadaşınızın tarafını tutun.
Eğer tartışmanın başlangıcına şahit olduysanız, hemen savunma cephesinde yerinizi alın. Eğer olay anında orada değilseniz, size anlatılırken ilgiyle dinleyin, geçiştirmeyin. Eğer kız arkadaşını yaptığının doğruluğundan emin değilse, “Endişelenmeni gerektirecek bir şey yok. Sorun sende değil onlarda.” deyin ve onu sakinleştirdiğinizden emin olun. Çünkü aslında siz de biliyorsunuz ki sorun onda değil, onlarda…
Stres yoksa zafer yakın
Gergin olmak, bir tartışmaya 1-0 geride başlamak demektir. Karşınızdakiyle iğneleyici bir ses tonuyla konuşmak, durup dururken heyheylenmek veya koridorda volta atmak başarılı bir tartışmacının lügatında yoktur. İdeali, her zaman sakin ve soğukkanlı kalmanızdır. Eğer bunu başaramıyorsanız çıldırın ve sanki hayatınız buna bağlıymışçasına ağzınıza gelen tüm küfürleri sıralayın. İçinizde hiçbir şey kalmasın. Çok yüksek ihtimalle bunun sonu iyi bitmeyecektir ama risk yoksa ödül de yoktur, değil mi? En azından stres atmış olacaksınız.