Sahnede yorulmadan merdivenleri çıkıp inerken, Albert Camus’nün adını Yunan mitolojisinden alan Sisifos Söyleni’nin ana fikri zihnimde yankılanıp durdu: “Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter.”
Çok özendiğimiz çekim planı için tiyatronun kulisinde önce Zengin Mutfağı’nın genç oyuncuları karşılıyor bizi. Hepsinin gözünde beş yıl boyunca kapalı gişe bir tiyatro oyununda yer almanın gururu parıldıyor ama sadece bu mu? Birazdan ekibin usta oyuncusu gelecek. Hepimiz heyecanlıyız. Tarz şapkası, kendinden emin adımları, dudağının kenarındaki gülümsemesi ve ciddi bakışlarındaki muzipliğiyle olgun oyuncu kulis koridorunda beliriyor. Bazı insanların duruşu yeter etrafını titretmeye. Oyundaki sürekli tekrarlanan hareket gibi tüm GQ ekibi Zengin Mutfağı oyuncularının, oyuncular da onun etrafında bir yıldızın uyduları gibi dört dönmeye başlıyor. Herkesin çekim kuvveti çok güçlü ama herkes yörüngelerinde sağlam duruyor. Sonra zaman bükülüyor, kısa soruları, neden-sonuç ilişkisi, az ama öz yorumlarıyla uzay zaman ve bulunduğumuz mekan sakinleşiyor.
BADİ EKREM’İN İZCİLERİ. Çekim için Hababam Sınıfı Tatilde’ki Badi Ekrem’in izcileri gibi tek sıra halinde aşağıya iniyoruz. Her şey yerli yerinde ve sıralı olmalı. Önce video bölümüne geçiliyor. Yönetmenimizin ağzından çıkan söze bakıyorlar. Sırayla herkes koridorda yürüyecek. En arkaya geçiyor. En önde Zengin Mutfağı’ndaki hizmetçi kız Gizem Ergün, Selim karakteri Onay Kaya, Ahmet karakteri Kutay Sandıkçı, Seyfi karakteri Uğur Arda Başkan ve en sonda Lütfü Usta Şener Şen. Tüm sohbette ve sahnede olduğu gibi genç yetenekleri ön plana çıkarmak isteyen babacan tavrıyla en arkada. Şener Şen soruyor, “Neden bu koridorda yürüyoruz?” Bir oyuncunun rolüne hakkını vermesi için anlaması şart. Cevabı alıyor, yetmiyor yine soruyor: “Nasıl yürüyeceğiz, bir şey mi gizliyoruz, gizemli miyiz, dedektif miyiz?” Yönetmenimiz anlatıyor; “Bir psikiyatra gider gibi gizli hazzınıza ulaşmak için kendinizi saklıyorsunuz.” Duruyorlar, tamam diyorlar ve rollerinin hakkını veren hareketlerle koridorda yürümeye başlıyorlar.
Bir oyunun neden beş sezondur kapalı gişe oynadığına dair bütün soru işaretleri uçup gidiyor. Genç oyunculara tanıdığı alan, isimsiz genç oyuncuların işin ciddiyetiyle sahneye sarılmaları ve Vasıf Öngören’in kalemiyle yaratılan Türkiye mozaiğinin her parçasını özenle birleştiren, tümüyle gerçekçi bir şaheser. 45 yıl önce yazılmış bir metin olmasına rağmen Türkiye’yi incelikle ve güldürerek analiz ve muhakeme ettiren bir tiyatro oyunu. Ve tüm bunların Şener Şen yönetmenliğinde bir araya gelmesi. Oyunu izlerken insanın aklında binlerce soru beliriyor. 45 yıl önce yazılan bir oyunla, 2023’te seyircinin karşısına aynı metinle, aynı kurguyla çıkmak korkutmadı mı sizleri diye soruyorum. “Bazı oyunlar zamana direnir. İnsanın iyiliği kötülüğü, sistemin aksaklıkları hep sürmüştür, sürecektir. Oyunun kurgusu, seyircinin ilgisini her an ayakta tutan ustalıkla yazılmış metni, Zengin Mutfağı’nı yeniden sahnelemek için yeterli nedenlerdi” diye cevaplıyor Şener Şen.
Gizem Ergün ekliyor; “Aslında tam da bu sebeple hayır korkutmadı. Oyun kendi zamanının ruhunu çok iyi bir şekilde yakalayıp aktarmış. Bundandır ki günümüze referansı da bir o kadar kuvvetli oluyor. Yani 45 yıl önce yazılmış olsa da günümüzden de bildiğimiz, bize çok tanıdık gelen bir hisle yüzleşmemize sebep oluyor.”
“Hepimiz metnin gücüne inanıyoruz” diyerek sözü alıyor Onay Kaya; “İlk günden itibaren hiç korkmadık. 45 yıl önce yazılsa da metnin bize söyledikleri bugün için de geçerli. Bu yüzden seyircinin özdeşlik kurması kolaylaşıyor ve bu bizi rahatlatıyor.” Kutay Sandıkçı bunu oyunun zamansızlığıyla ilişkilendiriyor; “Vasıf Öngören yalnızca yaşadığı döneme göre yazmaktan ziyade, çok iyi tanıdığı topluma göre yazmış oyunlarını. Bu da Zengin Mutfağı başta olmak üzere, diğer pek çok oyununu da her daim güncel kılıyor.” Uğur Arda Başkan da, Zengin Mutfağı’nın sahneye koyulacağını duyduğunda tam da bu dönemin oyunu olduğunu düşünmüş. Tabii bir de Şener Şen ile oynayacak olmanın haklı cesaretini yaşamış.
ŞENER ŞEN USTA. 1966’da başladığı tiyatro oyunculuğu sonrasında 1970’lerle birlikte kalplerimize kazınan unutulmaz filmlerin unutulmaz aktörü, Gülen Gözler’in Aslan Vecihi’si, Süt Kardeşler’in Komutan Hüsam’ı, Çöpçüler Kralı’nın Zabıta Amiri, Muhsin Bey filminin organizatör Muhsin Bey’i, Eşkıya’sı, Kabadayı’sı, Av Mevsimi’nin polis Ferman’ı... Şener Şen ile bir oyunu ve beş yıldır bir hayatı paylaşmak nasıl bir duygudur acaba?
Umuda Kelepçe Vurulmaz, Payitaht Abdülhamid, Siyah İnci, Darısı Başımıza ve Çukur gibi dizilerde rol alan ve okulunun tiyatro bölümünü 2018’de bitiren genç oyuncu Gizem Ergün, Şener Şen ile bir hayatı paylaşmanın kişisel yaşantısında başına gelmiş en büyük şans olduğunu düşünüyor. “Zaman geçtikçe hocadan ‘artık aile olduk’ cümlesini duymanın şanslı hissettirdiği bir tarafa geçtim. Hem onun oyunculuk tecrübesinden hem de kişisel hayat tecrübesinden faydalandığımız ve bu ikisinin birbirini sürekli beslediği bir beş yıl diyebilirim.”
Onay Kaya, Şener Şen adını ve oyun için seçmeler yaptığını duyar duymaz koşarak gitmiş. “Şener Hoca”dan sadece mesleğe dair bir şeyler öğrenmeyi umarken, hayattaki her şeye dair farklı bir bakış açısı kazanmış: “Hocayla ve ekiple vakit geçirmek çok eğlenceli. Ortak zevklerimiz ve üslubumuz oluştu. Bir ekipten öte aileye dönüştük. Hobilerimiz, favori yemeklerimiz, aktivitelerimiz, buluşma yerlerimiz var. Hepimiz birbirimizin huyunu biliyor, birbirimize saygı duyuyoruz. Tabii sataşmayı ve eğlenmeyi de bırakmıyoruz.” Çekim sırasındaki sohbet arasında Zengin Mutfağı için tanınmış oyuncuları seçmek yerine adı duyulmamış genç oyuncuları tercih ettiğini gözleri parıldayarak anlatıyor ve nedenine iniyor: “Ben bugünkü konumuma gelebilmek için çok çile çektim. Yetenekli genç oyuncularla yola çıkmak, böyle bir fırsat vermek istedim. Sonuçtan çok memnunum.”
Göz açıp kapayıncaya kadar biten, temposu bir dakika düşmeyen koskoca iki perde... Deneyimli-genç ayrımının ortadan kalktığı bir ahenk. Belli ki provalarda Şener Şen imajını yok etmeye çalışmış. Tüm ekibe aynı oyunda oynayan rol arkadaşları felsefesini aşılamış. Yönetmen olarak da onlardan daha deneyimli, empati kurmaya çalışan bir ağabey olmuş. Onay Kaya da Kutay Sandıkçı da “Disiplin ilk kural” diyorlar ve Kaya devam ediyor; “Buna da tüm ekip olarak uyduk. Beş sezondur provalarla birlikte bir araya gelmelerimizdeki geç kalma sayısı bir elin parmağını geçmez. Hazırlık aşamasında karşımızda çok iyi bir takım vardı. Şener Şen, yönetmenlerimizden Doğu Yaşar Akal ve yardımcı yönetmenimiz Defne Kayalar. Kendilerinden çok emin ve hazırdılar. Bu bize güven ve heyecan veriyordu. Herkes işini o kadar sahipleniyordu ki provalarda en ufak bir gerginlik bile hatırlamıyorum. Şener Hoca ne istediğini çok iyi biliyordu. O yüzden olabilecek en sağlıklı prova sürecini geçirdiğimizi düşünüyorum.” Gizem Ergün, Şener Şen’in varlığını neredeyse unutturup çok rahat bir çalışma alanı yaratmasına hayran kalmış ve bu onu çok daha özgür ve üretken kılmış. Uğur Arda Başkan ise bambaşka bir noktaya dikkat çekiyor: “Bu kadar rahat ve eğlenceli geçeceğini düşünmezdim. Hocanın kafasında zaten bir oyun vardı. Bize metni ve nasıl anlatmak istediğini çok güzel aktardı. Sonrası tatlı tatlı işçilik. Her provaya koşarak gidiyorduk. Bazen o günleri özlüyorum.”
SAHNEDE BULUŞAN ORTAK DUYGU Zengin Mutfağı, Türkiye’nin zor bir dönemini ve tarihini kara komik ve çok naif bir dille aktarıyor. Her kesimden izleyici oyunu ayakta alkışlıyor. Şener Şen bu başarıyı metnin gücüne ve tüm oynayan oyuncuların işlerini çok ciddiye almalarına bağlıyor. Gizem Ergün de bu başarıyı iki faktöre bağlıyor; “Birbiriyle mükemmel uyum içinde çalışan bir ekip olmamız ve Türkiye’de her kesimden insanın takdir ettiği ve hayran olduğu bir ismin yani Şener Şen’in projede olması. Her oyunun sonunda selam verdiğimiz esnada seyircilerimizin ortak bir duyguda birleşmiş olduğunu görüyorum.” Kutay Sandıkçı’ya göre izleyici hikayenin zamansızlığı sayesinde kendinden bir parça bulabiliyor, eğleniyor, bazen de duygulanıyor. Uğur Arda Başkan, Vasıf Öngören’in böylesi bir metni bir vodvil mantığında yazarak seyri çok kolaylaştırdığını düşünüyor. “45 yıl önce yazılmasına rağmen çok güncel bir hikaye. Hatta metinde oynamalar yaptığımızı düşünenler var ama biz tek bir kelimenin bile yerini değiştirmedik.” Onay Kaya, oyunun ustalıklı yazımı, komedisi ve polisiyesinin seyirciyi sürüklerken ekibin ruhunun da bunu körüklediğini vurguluyor ve tabii ki gerek tiyatro gerekse sinema geçmişinde oynadığı hiçbir rolden pişmanlık duymamış, hepsini kendisini bu günlere getiren eşsiz deneyimler olarak tanımlayan Şener Şen’in virtüözitesini de...
IN VINO VERITAS. Kierkegaard, In vino Veritas (“Hakikat Şaraptadır”) adlı kitabında, tarihe dayalı hatıralarla duyulara dayalı anıları birbirinden ayırır... Tarihten bağımsız, sanat kariyerlerine dair unutamadıkları anı merak ediyorum. Şener Şen net bir şekilde “Arzu Film’de Hababam Sınıfı’ndaki Badi Ekrem rolüne seçilmem. Bu rol, sinema kariyerimde beni bugünlere getiren yolun başlangıcı oldu” diyor.
Gizem Ergün için o an Zengin Mutfağı’nın ilk prova günü; “Ben maalesef beş dakika geç kaldım. Sadece şunu söyleyebilirim, o günden sonra bir daha hiçbir yere geç kalmadım. O zaman benim için trajik bir başlangıç olsa da şimdi ekipçe komik, tatlı bir anı olarak zaman zaman anarız.”
Onay Kaya anlatmaya başlıyor; “Oyun Şener Hoca’nın oynadığı Lütfü Usta karakterinin tiradıyla başlıyor. O sahneye adım attığı anda her oyunda seyirciden güçlü bir alkış geliyor. İlk oyunumuzda kopan alkış tufanını unutamıyorum. O an böyle bir oyuncuyla ve böyle bir oyunda oynamanın heyecanıyla, kendimi sahne arkasında ağlarken bulmuştum.”
Kutay Sandıkçı için de Zengin Mutfağı; “Hayallerimi gerçekleştirme konusunda hayatımın dönüm noktalarından biri oldu. O sebeple ‘Sizinle çalışmak istiyoruz’ dedikleri an, benim en unutamadıklarımdan biridir...”
Uğur Arda Başkan, Muammer Karaca Tiyatrosu’nda ilk kez tiyatro sahnesine çıktığı günü anımsıyor: “Moliere’in Kibarlık Budalası oyununda Mösyö Jourdain’i oynuyordum. Tüm ailem izlemeye gelmişti. Sahneye adımımı attığımda bir grup alkışlamaya başladı. Ben de içimden rezil oldum diyorum. Ailem beni desteklemek için haddinden fazla tepkiler veriyor sanmıştım. Oyun ilerledikçe kahkahalar artıyordu. Hatta son sahneye çıktığımda bir alkış daha geldi. Ben iyice rezil olduğumu düşünüp oyun bittiğinde kuliste ağlamıştım. Fuayeye çıktığımda fark ettim ki kahkahalara boğulan sadece ailem değilmiş. Gerçekten seyirci karakteri çok sevmişti. O gün yaptığım şeyin karşılığı olduğunu bilmek, beğenildiğimi hissetmek hiç unutamayacağım bir an.”
İLK AŞKIN MUTLULUK HALİ. Röportajın sonunda Fransız yazar Marcel Proust’a uzanıyoruz. Proust yarattığı karakterlerle röportajlar yapardı. Ben de onun sorduğu sorulardan ikisini Zengin Mutfağı’nın unutulmaz karakterlerine can veren Şener Şen’e ve Zengin Mutfağı ekibine iletiyorum. Birincisi “Hayattaki en büyük aşkınız kim ya da ne?”, ikincisi “En mutlu olduğunuz haliniz hangisi?” Gizem Ergün’ün hayattaki en büyük aşkı yaz ve beraberinde getirdikleri. Hakkı verilmiş klasik bir deniz, kum, güneş üçlüsüyle geçirilmiş bir gün ise onun en mutlu hali. Onay Kaya’nınki işi... İşini bıkmadan, tutkusu azalmadan yapıyor ve onunla ilgili hayal kurmayı hiç bırakmıyor. Soluksuz çalıştığı zamanlarda çok mutlu. Kutay Sandıkçı ilk soruya “İyi pişmiş bir balık” yanıtını veriyor. “Yalnızca oyunculuk, tiyatro ya da yazmak gibi tek yönlü bir cevap veremem. Kendimi üretken hissettiğim her an en mutlu olduğum halim.” Uğur Arda Başkan aşkının ne olduğuna tiyatro dışında bir cevap vermek istese de ne kadar klişe olursa olsun mesleğine olan tutkusu dışında hiçbir cevabın onu tatmin etmediğini belirtiyor. En mutlu olduğu hali, yollarda olduğu hali.
Oyunun final sahnesinde herkesin ayakta alkışladığı son tiradındaki gibi spotlar Şener Şen’i aydınlatıyor. İlk sorunun cevabı hemen geliyor “Yaşanmışlıklarla değişen değerler birbirinin yerini alıyor.” İkinci soruya verdiği yanıtla perde kapanıyor: “Değişmeyen tek şey sahnede kendimi mutlu hissetmem.”