Game of Thrones çok iyi. Pekala, bu konuda pek kimsenin itirazı yok. 2011’den bu yana HBO’nun bize kazandırdığı en büyük değerlerden biri. Prodüksiyonu paha biçilemez, verilen emeğin haddi hesabı tutulamaz, kadrosuna alkışlar yetmez… Tüm bunlar ilk sezon da geçerliydi, hala da geçerliliğini koruyor. Dizinin bir uyarlama olması, evrenin yaratıcısı George R.R. Martin’e olan saygımızı ve hayranlığımızı daha da artırıyor. İnternette onlarca hatta yüzlerce makalede ve videoda Martin, Game of Thrones’ta izlediğimiz ve karakterlerini nasıl yazdığını anlatıyor. Biz bir yandan son kitabı tamamlamasını beklerken öte yandan yıllardır hem edebiyat hem de televizyon dünyamıza şekil veren George R.R. Martin’den yazım sırlarını dinlemesek olmazdı.
Bran'in suçu ne?
George R.R. Martin’in ağzından duymamış olsanız da orada burada, onun Tyrion’a olan sempatisini duymuşsunuzdur. Martin sevince, biz de seviyoruz. Olaya diğer taraftan bakarsak -her karakteri yazmanın kolay olmadığı aşikar- Bran’i, yazımı en zor karakter olarak niteliyor. Bunun başlıca sebebini de Bran’in yaşı ve her yeni yaşında geliştirmesi gereken yeni bir dünya algısı olduğunu söylüyor.
Gri karakterlere inanın
Karakterlerin geneline bakınca, Game of Thrones için hep söylenen bir söz vardır: Hiçbir karakter ne sadece iyi ne de sadece kötüdür. Bu tür karakterlere yazım dünyasında “gri karakter” deniyor. Diziden örnek verecek olursak, Jaime’yi Bran ile kıyaslarsanız Jaime kötü bir karakterdir. Ancak aynı Jaime’yi Ramsay’le kıyasladığınızda sütten çıkmış ak kaşık kalır. Karmaşık karakterler yazma konusunda da George R.R. Martin griye inandığını söylüyor. Ancak o konuda da dereceler var. Kimisi koyu griyken kimi beyaza çok daha yakın, ancak her karakterin bir kusuru var ve hikayenin devamlılığı için bu şart.
POV olmanın şartları
Martin’in kitaplarında, bizim dizide ana karakterler olarak izlediğimiz kişilerin her biri, POV olarak geçiyor. Yani kitabın bölümleri, o karakterlerin bakış açılarıyla anlatılıyor. POV olacak karakterleri nasıl seçtiği konusunda Martin’in ilk söylediği, her birine öncelikle bir hikaye yazmaya çalıştığı. Ancak bu o karakterlerin ölmeyeceği anlamına gelmiyor. Ölen ana karakterleri “kısa hikayeler” olarak niteliyor. POV olmanın ikinci kriteri ise bir sorunun cevabına bağlı: Bu karakteri görmeli ve neler yapacağını izlemeli miyiz yoksa hakkında olan biteni duymamız yeterli mi? Eğer Martin ilk seçenekten yanaysa, yeni bir POV karakter doğuyor.
Nikahına beni çağır sevgilim
Gelelim o sahneye… Diziyi izleyenler -hatta izlemeyenler için- bile unutulmaz olan ve adıyla anılan bir sahne var: The Red Wedding. George R.R. Martin, bu sahnenin bugün kadar yazdığı en zor şey olduğunu söylüyor. Sahnenin geçtiği kitapta, sıra The Red Wedding’e geldiğinde durduğunu, onu atlayıp kitabın kalanını yazmaya devam ettiğini ve hatta bu sırada başka birinin öldüğü başka bir düğünü yazdığını (kendi ağzından, “Çünkü herkes o pisliğin ölmesini istiyordu”) belirtiyor. Yazma sırası The Red Wedding’e geldiğinde ise oldukça acı çektiğinin altını çiziyor ama asla pişman değil: “Bazen hikaye için karakterlerinizi feda etmelisiniz.”