Pattinson ve Dior, uzun soluklu ama bağlanma korkusundan uzak bir ilişki sürdürüyor. Özellikle markanın parfüm yaratıcısı Francis Kurkdjian ve Robert Pattinson arasındaki dostluk, iş birliğini daha da samimi hale getiriyor. Robert’tan bu ilişkiyi ve moda eviyle arasında oluşan sinerjiyi tanımlamasını istiyorum.
Dışarıdan bakınca hâlâ komik geliyor ama bu ilişkinin bu kadar uzun sürdüğüne inanamıyorum. Dior çok büyük bir şirket gibi görünüyor ama bence insanlar içine girince aslında ne kadar az sayıda karar mercii tarafından yönetildiğini anlamıyor. Bu ilişki 14 yıl önce başladı ve aslında başından beri aynı kişilerle çalışıyoruz. Çalıştığımız süre boyunca belki de maksimum altı kişiyle işleri yürüttüğümüz bir yapı… Bu da aslında çok büyüleyici; kocaman bir devi küçük bir şirket gibi yönetebiliyor olmaları.
Genelde büyük kurumsal şirketler odak gruplarına, tüketici tabanlarına göre karar veriyorlar gibi görünüyor. Buradaysa daha kişisel ve dahil olan sanatçılara çok daha saygılı bir bakış açısı söz konusu gibi hissediyorum. Özellikle oyuncularla olan ilişkileri… Çok farklı isimlerle yıllarca süren iş birlikleri var; bazılarıyla 20 yıl ve daha fazla. Bunu da çok özel bir şekilde yapıyorlar. Bana, “Charlize Theron ile 20 yıl, Alain Delon ile 40 yıl çalıştık” dediklerinde bu bana delilik gibi gelmişti çünkü bunu kimse yapmıyor. Dior’la anılmanın kesinlikle kariyerime çok önemli bir etkisi oldu. Dior olmasaydı Paris Moda Haftası’na gidiyor olabileceğimi sanmazdım; hayatımda kesinlikle çok minnettar olduğum başka bir alan açtı.
Bu ilişkinin bu kadar uzun soluklu olduğunu fark etmemiştim. Reklam filminde dört yıl önceki filmden bazı sahnelere yeniden rastlıyoruz. Artistik bir karar olarak oldukça enteresan; aynı görsellere yeni maceralar ekleniyor, neredeyse kişisel olarak tanıdığımız bu Dior erkeğinin daha önce görmediğimiz bir yönünün kilidi açılıyor. Bunu dahice bulduğumu söylüyorum.
Kendi miraslarına çok büyük bir saygıları var. Dior Müzesi’nin açılışına gitme fırsatım oldu, daha önce birlikte çalıştıkları tasarımcılara reverans niteliğindeydi. Devamlılık açısından tekrarı, çok sevgi dolu bir yerden yapıyorlar. Bu da bence bir şirketi yönetmenin gerçekten sevimli bir yönü.
Kampanya, Leonard Cohen’ın ‘I’m Your Man’ şarkısının The Blaze tarafından yorumlanmış bir versiyonunu içeriyor. Sormadan kendimi alamıyorum: Robert, senin için erkek olmak ne anlam ifade ediyor?
Biliyorum ki çocuk sahibi olduğunda bu kavram biraz farklılaşıyor. Bir nevi tuhaf bir anlama evriliyor. Mesela kız arkadaşımı bebeğimizle birlikte görünce, sen de sezgisel olarak rolünün ne olduğunu biliyorsun. O noktaya kadar sanırım ne hissedeceğini tanımlamak gerçekten çok zor. Doğum yapmak gibi… Neredeyse bir anda yerini biliyorsun. Gerçekten mütevazılaştırıcı bir deneyim. Ne anlam ifade ettiğine gelecek olursak; erkek olmak 20’lerinde başka, 30’larında başka bir anlam ifade ediyor. Mesela bazen diyorum ki, keşke şimdiki gibi nerede susmam gerektiğini bilseymişim. Bu röportajda aksini kanıtlasam da (gülüyor) bu, erkek olarak öğrenilmesi gerçekten önemli bir şey. Ama yirmilerinde gerçekten susmana gerek yok. Hâlâ tam olarak çözebilmiş değilim.
Bu tanımı yaparken biraz zorlandığını dile getiriyor; gözü sürekli Francis Kurkdjian’da. Aynı soruyu ona da yöneltiyorum.
“Bugün maskülenliği tanımlayan şey denge ve içtenlik” diyor. “Maskülenlik, feminenliğin karşıtı olarak tanımlanıyor çünkü biri olmadan öbürünü tanımlamak pek mümkün değil.”
Robert bu cevaptan çok etkileniyor: “İşte bu soru böyle cevaplanır!”
Parfüm iris çiçeğinden ilham almış. Genellikle feminen parfümlerde kullanılan bu notayı Kurkdjian yeniden yorumlayarak yeni bir maskülenlik tanımı yaratmaya çalışmış.
“Iris imparator–kral ve kraliçeden de üstün” diyor Kurkdjian. “Ama mesafeli bir havası var, neredeyse dokunulmaz. Onu daha insancıl hale getirmek, biraz daha yakın ve sıcak bir his vermek istedim. Bu yüzden bu yeni kokuya tatlılık ve çekicilik eklemek istedim; hem havalı, hem seksi, hem de arzulanabilir bir hale getirmek için.”
Kurkdjian’a göre, kusursuzluk cazibeyi yok eden bir şey. “Bir şey çok temiz ve kusursuz olduğunda ruhunu kaybediyor” diye açıklıyor. “Biraz dağınıklık, biraz kusur gerekiyor; çünkü asıl çekicilik orada yatıyor. Bu dengeyi bulduğunuzda seksilik kendiliğinden ortaya çıkar.” Bunun kanıtı olarak Robert’ın dağınıklığıyla meşhur saçlarına işaret ediyor ve hepimiz ne anlatmak istediğini daha da iyi anlıyoruz.
Robert’la GQ olarak en son bir araya geldiğimizde, The Batman vizyona girmek üzereydi ve bundan sonraki kariyer adımını doğru atmanın vermiş olduğu anksiyeteden bahsediyordu. Şimdi vizyona hazırlanan Bong Joon-ho filmi Mickey 17’de onu sürekli yanlışlıkla dünyayı kurtaran sıradan bir adam olarak izleyeceğiz. Neredeyse şapşal, komik bir kahraman. Dışarıdan bakınca dahice görünen bu tercihin doğru bir karar olduğunu nasıl anladığını şöyle yanıtlıyor:
Bong Joon, dünyada kendine has, tekil bir tarzı olan ve hikayeleşmiş bir kariyere sahip belki beş yönetmenden birisi. Sanatında inanılmaz derecede ustalık sahibi. Bana, “Normalde İngilizce film yapmayan bir yönetmen için hem İngilizce film yapıyor hem de film Warner Brothers yapımı bir bilim kurgu olacak” dediklerinde hemen, “Tamam” dedim. Ve senaryoyu okuduğum anda, hayatımda okuduğum en enteresan şeylerden biri olduğunu düşündüm. Gerçekten Bong’un dünyasının bir parçası olmayı çok istedim. Ama evet, oldukça kolay bir karardı.
Tuhaf bir şekilde çok farklı bir zamana denk geldi. Aslında başka bir film yapmam gerekiyordu ama yazar ve oyuncu grevlerine denk geldi. Batman’den beri uzun süredir film yapmamıştım. Bu da beni biraz korkutmuştu. Batman’in çekildiği yerde çekimleri gerçekleştirdik. Dört yıl boyunca çalıştığım bir yer haline geldi.
Son filminin üzerinden beş yıl geçmesinin, böyle bir kariyeri olan birisi için delilik olduğunu söylüyorum.
“Bu yüzden karar verdim ki, bu bir daha yaşanmayacak. O yüzden şimdi arka arkaya beş film çekiyorum(!)” diyor, “Tamamen dolu ve iyice dinlenmiş!”
Pattinson, gerçek sesini hiçbir zaman tam olarak kullanmadığını daha önce birkaç yerde belirtmişti. Bu onun için karaktere girmenin bir yolu gibi. Ona, Suki Waterhouse’un onu aradığı viral telefon konuşmasından sonra herkesin yaşadığı ufak çaplı şoku soruyorum: Anlıyoruz ki bugüne kadar kimse gerçek sesini tam olarak duymamış. Çizgi film karakteri tatlılığında bir sesi olduğunu söylüyorlar. Seni kendi sesin ve aksanınla izlememiz mümkün olacak mı?
“Bunu gördüm ve asla anlamadım. Bence çok normal bir sesim var” diyor gülerek. “Herkes beni Peppa Pig’e benzetmiş… Kendi ses ritmime uygun bir rol bulmak çok zor, kendi karakterimin sinematik olduğunu düşünmüyorum.”
Eğer bir senaryoyu okurken yazım şekli sizi sesli okumaya itiyorsa, bu benim için senaryonun farklı olduğuna dair ilk işaretlerden birisi. Bence yapması da en eğlenceli şeylerden biri. Tuhaf bir şekilde size doğal olarak gelen bir his gibi. Eğer bir role hazırlanıyorsanız, kendinizi aynı şeyi defalarca okurken buluyorsunuz. Çokça tekrarın ardından ritmi ve melodileri hissetmeye başlıyorsunuz. Ses, çok doğal olarak sizi buluyor. Bu yüzden çok bilinçli yaptığım bir şey değil.
Ama aynı zamanda, eğer kendisiyle çok fazla yalnız zaman geçiren birisiyseniz, bu mikro kararlar oldukça önemli hale geliyor. Bir noktada sokakta yürürken bir adam görüyorsunuz, şapkasına bakıyorsunuz ve ‘Bu tip bir karakter olmalı’ diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi. Bunu hayatım boyunca deneyimledim. Bence bir insanın sesi neredeyse tek tek tüm kişilik özelliklerini tanımlayabilir.
Yakın zamanda The Boy and The Heron’ı izledim. Ardından, her zaman yaptığım gibi Reddit’e gidip yorumları okumak istedim. “Heron’ı Robert Pattinson’un seslendirdiğini biliyor muydunuz?” diye bir başlık gördüm; herkes şok içindeydi. Kimse filmi izlerken onun sesini tanıyamamış.
Açıkçası bana “Dahil olmak ister misin?” diye sorduklarında, hangi rolü oynayacağımı bilmiyordum ve bana ‘Çocuk rolünü ister misin?’ diye soracaklarını sanmıştım. Ve “Evet” dedim. Sonrasında kendimi Heron’ı oynarken buldum. “Nasıl yani, beni Heron olarak mı düşündünüz? Adam 80 yaşında!” Ama kesinlikle armağan niteliğinde olan rollerdendi; istediğinizi yapabileceğiniz şahane bir karakterdi.