Dünyanın En Havalı Pop Yazarıyla Tanışın
Röportaj

Dünyanın En Havalı Pop Yazarıyla Tanışın

Abel Tesfaye’nin (yani bildiğimiz adıyla The Weeknd'in) güzel olduğu kadar karanlıklarla örülü, fantezilerle dolu dünyasına hoş geldiniz.

GQ, Grammy’ye aday gösterilmiş, süper modellerle flört eden ve yıllarca saklandıktan sonra sonunda dünyanın en havalı pop yazarı, prodüktörü ve şarkıcısı olmaktan kaçamayan bu süper starın yükselişini iftiharla sunar.

The Weeknd adıyla tanınan 25 yaşındaki Kanadalı gerçeküstü R&B şarkıcısı Abel Tesfaye’yi yeni keşfettiyseniz, kısa yoldan şöhret olmak için Michael Jackson’ı taklit eden genç ve benmerkezci bir pop prensi ya da bencil Alacakaranlık neslinin nihilist bir Justin Timberlake türevi olduğunu sanabilirsiniz. Oysa aradığınız ve hiç şüphesiz dinlediğiniz adam, çağdaş pop müziğin en heyecan verici yeni yıldızı. 

Genç şarkıcı, süper starlığa yeni ısınmaya başladı. Beauty Behind the Madness’ı yayınladıktan sonraki 12 ay boyunca, bir zamanlar içini ürperten şöhretin basamaklarını bir bir tırmandı. Bu ikinci stüdyo albümünde Ed Sheeran ve Lana Del Rey gibi misafir sanatçılarla çalıştı. Prodüktörlüğün bir kısmını ise Taylor Swift’in ününü okul sınırlarının ötesine taşıyan Max Martin üstlendi.

Saç kesiminin henüz markalaşmadığı 2011 yılında, Tesfaye’nin istediği tek şey arka planda kalıp vahşi hayat tarzını yansıtan anlaşılması güç müziğini üretmekti. House of Balloons, Thursday ve Echoes of Silence adında üç karma kayıt hazırlayıp yayınladı. Bu kayıtların her biri, bir öncekinden daha kasvetli, daha pis ve daha soğuktu. Tesfaye’nin şarkılarının tınısı hem erotik hem de tehditkardı. Ancak Amerikan Sapığı’ndaki Patrick Bateman, Toronto’nun Scarborough bölgesinde, Etiyopyalı göçmen bir ailede doğmuş, baba figürü olmayan, uyuşturucu eğilimli bir çocuk olarak büyüseydi böyle bir müzik yapabilirdi.

Bu ilk kayıtlar az da olsa ses getirmişti. Torontolu müzisyen Drake, 2011 yılında yayınlanan kendi albümü Take Care’in şarkılarını yazarken ondan yardım istedi. Tesfaye, bu yaratıcı işbirliği sayesinde iyi para kazanmış, annesini eskiden birlikte oturdukları küçücük daireden çıkarıp daha iyi bir yere taşımıştı. Ne var ki Y kuşağının kavuşmak için can attığı şöhreti elinin tersiyle itmekten bir türlü vazgeçemiyordu.

2012 yılında Republic plak şirketiyle büyük bir anlaşma imzalayıp 2013’te de ilk albümü Kiss Land’i yayınladıktan sonra bile röportaj vermedi ve süper modellerle turuncu Lamborghini’lerde görüntülenmekten kaçındı. “Kameradaki görüntümden nefret ediyorum” diyor zaten: “Müziğimin önüne geçmesini istemiyorum. Böylece şarkılarımın gizemini koruyabiliyorum.”

16-05/13/the-weeknd-roportaj-gq-2.jpg

Dünyanın en iyisi olmak istiyorum

Her ne kadar eleştirmenler bu siyah meleğin kibirli umursamazlığını takdir etseler de, bir zaman sonra ticari başarı için daha fazla göz önünde olması gerekecekti. Kiss Land, Amerika’da yalnızca 275 bin sattı. Radyolar Tesfaye şarkılarının sapkın, tehditkar sözlerine ve vıcık vıcık ağır çekim temposuna karşı temkinliydi. Sıkı bir hayran kitlesi olduğuna hiç şüphe yoktu; Amerika turnesine çıktığında salonlar her zaman doluyordu. Ama şarkıcı buna rağmen herkese ulaşamadığının farkındaydı.

2013 yılının sonlarına doğru yeminini bozdu ve Republic’teki yetenek avcısı Wendy Goldstein’ın kapısını çaldı. Tesfaye performansının kötüye gittiğinin farkındaydı ve buna bir çözüm arıyordu. “Ona dünyanın en iyisi olmak isteyip istemediğini sordum” diye anlatıyor Goldstein o önemli toplantıyı hatırlarken: “Bana, kesinlikle dünyanın en iyisi olmak istiyorum dedi.” İşte o gün Tesfaye, müzik konusunda daha açık fikirli olmaya karar verdi.

2014 yılının sonlarına doğru, Los Angeles’ta Martin’le birlikte Beauty Behind the Madness için çalışırken, önceki albümlerinde içini kemiren endişelerin de bir anda uçup gittiğini hissetmiş Tesfaye. Can’t Feel My Face ve The Hills gibi şarkılarla, en sonunda, insanların dans etmek isteyeceği sofistike, kulağa hoş gelen pop şarkılar yapabildiğini görmüş. Bu, ona kahramanı olan Michael Jackson’ın 30 yıl önce Quincy Jones’la yakaladığı başarıyı hatırlatmış.

2016’nın The Weeknd’in yılı olacağı muhakkak. İki Grammy ödülüne aday gösterildi ve haziranda Rihanna’yla İngiltere turnesine çıkacak. Son dönemde yıldızı parlayan modellerden sosyetik güzel Bella Hadid’le yaşadığı ilişkiyle taçlandırdığı kariyeri, onu üzerine çevrilen gözlere alışmak zorunda bırakacak. The Weeknd, artık popun parlak ve beyaz ışığının cazibesine kapılmış, muhteşem saçlı siyah bir yıldız.

İZLE
The Weeknd Işıklar Sönene Kadar GQ Okuyor
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası