Futbolu Sanata Dönüştüren Adam
Röportaj

Futbolu Sanata Dönüştüren Adam

Sahada sadece kazanmak için oynayan bir futbol efsanesi, dışarıda örnek bir baba, örnek bir koca, asil bir centilmen. O bize futbolu bir kez daha sevdiren adam: Zinedine Zidane.

Söz konusu futbol olduğunda en iyi olmak, hatta en iyilerden biri olmak bile; sinema, müzik, edebiyat gibi farklı disiplinlerde en iyi olmaktan daha değerli. Buna sporun diğer türleri de dahil. Zira futbolun özü rekabet.

Dışarıda geleceğin Francis Ford Coppola’sı olmayı hayal eden binlerce çocuk var. Fakat bu rakam dünyanın en iyi futbolcusu olmayı hayal eden çocuklarınkiyle karşılaştırılamaz. Onlar sayılamayacak kadar çoklar.

1972, Marsilya doğumlu Zinedine Yazid Zidane’ın adını zirvedekiler listesine koysak ne olur? Onun en iyilerden biri olduğunu kim reddedebilir ki... Onu layık olduğu bu yere taşıyan şey, oyun stili ve zarafeti.

Çekim için stüdyoda buluştuğumuz sabah, Zidane’a, oyun stilinin bir sanat eseri gibi tarif edildiğini söylüyoruz. “Bomba gibi oyuncular vardır, patlamaya hazır olanlar. Ya da tutkulu golcüler vardır örneğin. Zidane ise futbol oynayan bir heykel gibi. Hareketlerinde asalet, zarafet var.

"İzlemesi muazzam keyifli” diyorlar onun için. “Zidane’ı Bernabéu’da izlemek, Las Ventas’da boğa güreşi izlemek gibi” diyor bir diğeri: “Top umduğunuz yere gitmese bile, evden çıkarken ve o bileti satın alırken emin olduğunuz bir şey var: Zinedine Zidane’ı futbol oynarken izlemek gibi benzersiz bir şeye tanık olacaksınız.” Ona bu yorumları hatırlatıyoruz ama beklenen cevap gelmekte direniyor. Ne de olsa çekingenliğiyle ünlü biri.

Futbolu Sanata Dönüştüren AdamZidane’ın, nam-ı diğer Zizou’nun karakteri iki boyutlu. Dışa dönük yanını sahaya saklıyor. Zira karşımızda, bakışları sadece anlık temaslarla size değen, sesinin tonu ne alçalan ne yükselen bir adam var. Öyle ya, zamanında onu bize anlatan da kelimelerden çok voleleri, rakibini ters köşeye yatıran kıvrak hareketleri, hatta kırmızı kartlık anlık parlamaları değil miydi? Bunlardan bahsederken yüzünden bir tebessüm almayı başarıyoruz. “Doğrusu kendimi hiç böyle düşünmedim” diyor, “Ama insanların beni asil bulması hoşuma gitti tabii.”

Maskülen yapısına methiyeler düzmeye gerek yok, vücudu konuşuyor zaten. Hatta “az, çoktur” ilkesiyle yıllardır tıraş ettiği kafası bile onun puanını katlıyor. İsviçreli saat üreticisi IWC’nin tanıtım yüzü olarak onu seçmesine şaşmamalı. Zidane bir markanın elçisi olacaksa eğer, markanın değerleri onunkilerle örtüşmeli. Tıpkı spor ayakkabı ya da iç giyim değil de üstün tekniğiyle saliselerin bile yanılmadığı İsviçre yapımı bir saati temsil etmek gibi...

“Belki bu yanımı çok göstermiyorum ama modayı severim” diyor: “Ne giydiğime önem veririm, klas parçaları severim. Örneğin benim klastan anladığım bir IWC saattir. Yanıp sönen şeyleri sevmem. Küpe sevmem. Ne bileklik, ne yüzük takarım. Evlilik yüzüğüm hariç. O benim için kutsal.”

Zidane’ın modaya ilgisi, Juventus’ta oynadığı yıllarda başladı. 1996’da maçlarda giydiği renkli çizgili kısa çoraplarını, takım arkadaşlarından birinin verdiği öğütle tek renk ve uzun olanlarla değiştirdi. “Her gün antrenmana takım giyerek gelen arkadaşlar vardı. İtalyanların moda algısı inanılmaz” diyor.

Futbolu Sanata Dönüştüren AdamHuzuru seven, ketum bir adamım

Cezayirli bir göçmenin oğlu olarak doğup Marsilya banliyösünde büyüyen, hayali için her şeyini veren, ergenlik yıllarında Cannes takımından bir menajerin evinde uyuyan bir adam Zidane. “Gönlümde yatan futboldu, çok kısa sürede anladım. Aileme de bunu böyle anlattım” diyor:

“Beni daima desteklediler. Evden ayrıldığımda 14 yaşındaydım. Elbette zordu. Özellikle de ilk yıl... Gün boyu sıkıntı olmazdı ama geceler zorlardı. Uyumadan önce ailemi hatırlardım. Çocuktum daha neticede, her şeyi kendi başıma yapmayı öğrendim. Yemek, giyinmek...”

Zidane’ın yaşam stili, o zamanların en pahalı imzasını attığında bile değişmedi (2001 yılında Real Madrid’e transfer ücreti 78 milyon euro’ydu). Şov dünyasının “celebrity”lerinden birine dönüşmedi. Eski İspanyol futbolcu, bugünün teknik adamı José Antonio Camacho, 2006 yılında onun için “Ünü ve kazancıyla saha dışında bir şovmen olabilirdi” demişti. Ama Zidane, “Ben huzuru seven, ketum bir adamım” diyor.

Almería (Endülüs) asıllı Fransız, eski dansçı Veronique Fernández’le evliliği, bu sözünü ziyadesiyle doğruluyor. Paris’te bir diskoda tanıştıklarında Zidane 19, Fernández 17 yaşındaydı. Her şey ortak bir arkadaşlarının “Veronique, seni Yazid’le tanıştırayım” demesi ve ikilinin dans etmesiyle başladı. Hikayenin devamında, önce bugün 19 yaşında olan Enzo geldi. Sonra 16 yaşındaki Luca, ardından 12 yaşındaki Théo ve takımın en küçüğü, 9 yaşındaki Eliaz.

Evliliği ve babalığı, onu örnek adam yaptı. Üstelik oğulları bu gurur tablosunun devamını getireceğe, aileyi bir Madrid’li futbol hanedanına dönüştüreceğe benziyor. Zira hepsi Real Madrid altyapısında, farklı yaş gruplarında futbol oynuyor. “Çocuklarım adımlarımı takip etmek istedikleri için çok mutluyum. Kaldı ki, futbol oynayan çocuk başka şey yapmaz, saçmalıklara bulaşmaz” diye, gururla anlatıyor Zidane. Oğullarına en iyi gollerinin videolarını izletiyor: “Önceden, eski maçlarıma dönüp bakmazdım. Ama bugün onlara göstermek için bakıyorum. Kendilerini geliştirsinler diye. Zira izlerken çok şey öğreniyorsun. Ama nostalji yapıyor muyum? Hayır. Geçmiş geçmiştir. Hayatın kanunu bu. Ben elimden geleni yaptım. Hatırlamak bana gurur ve mutluluk veriyor.” 

Teknik oyuncu olmanın gücü

Efsaneye göre Zidane’ın efsunlu Real Madrid yılları Monaco’daki bir FIFA organizasyonu sırasında, bir peçete üzerinde başladı. “Doğrudur” diyor. “Akşam yemeğindeydik. Florentino (Pérez), üstünde Fransızca ‘Real Madrid’de oynamak ister misin?’ yazan bir peçete uzattı. ‘Evet!’ dedim. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi.”

“Kolay olmadı ama değil mi?” diye soruyoruz. “Kolay değildi, evet. Kontratımın yarattığı beklentiler üstüme çok sorumluluk yükledi” diyor: “Ama sonrası, şahane bir dönemdi. Real Madrid, bir futbolcu olarak bana bu sporun her liginde kazanma şansı verdi. Her şey bir yana, güzel insanlarla birlikteydim. Raúl (González) gibi mesela.” 

Evde Fransızca konuşuyorlar. Tıpkı şimdi çalan telefona Fransızca cevap verdiği gibi. Enzo arıyor, büyük oğlu. Zidane’ın bütün mütevazılığıyla, fotoğrafçımızın her talebini hiç söylenmeden yerine getirdiği bu çekim bittiğinde, Enzo babasını almaya gelecek.

Zizou daima kendini teknik bir oyuncu olarak tanımladı. “Bir futbolcuyu diğerinden ayıran budur” diyor: “Tekniğini ne kadar ilerletirsen, seviyeni o kadar yükseltirsin. Teknik geliştirilebilir fakat yoktan var edilemez. İçinde varsa vardır. Bu noktadan başlama şansın olmalı.”

Zinedine Zidane futboldan emekliye ayrıldıktan sonra, teknik adam olma konusunda net ve rahattı. Bu çekim bittikten hemen sonra Real Madrid Castilla’yı çalıştıracak. “Bir Zidane istisnası”nın sonucu olarak şimdi takımın teknik adamı (Zidane henüz resmi olarak teknik direktör unvanını almadı). Geçen yıl haziran ayında, Real Madrid’de Carlo Ancelotti’nin yardımcılığını bırakıp teknik adam olarak yedek takım Castilla’ya geçmesi spor basınında çok konuşulmuştu.

Onu özel yapan şey basit: Zinedine Zidane oluşu. 2006 yılı Dünya Kupası final maçında Materazzi’ye kafa atışı bile bir sanat eserine ilham oldu (Fransız sanatçı Adel Abdessemed, o kafa vuruşunu 2012 yılında tamamladığı bronz heykelle ölümsüzleştirdi). Fakat hiçbir şey, onu futbol tarihine yazan şiirsel top sürüşleri kadar akıllarda kalmadı. Real Madrid kadrosuna girişinden aylar sonra, bu sporun ruhunu özetleyen oyununu Şampiyonlar Ligi’nin finalinde Bayer Leverkusen’e karşı oynadı. Topu Glasgow semalarından alıp direkt kaleye ve milyonların belleğine yolladı. Antrenörü Vicente del Bosque, “Bu golün hedefi hafızalardı” demişti. Hâlâ orada, ağlarda takılı kaldı.

Çekim sona erdi, Enzo geldi. Röportaj sırasında Zidane’ın yüzünde beliren o tebessüm, şimdi bakışlarına ışık vermek için gözlerine kadar erişti. Fotoğrafçımızdan bir baba oğul fotoğrafı rica etti. Hedef yine hafızalar.

İZLE
Serenay Sarıkaya GQ Global Creativity Awards Gala Gecesine Hazırlanıyor
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası