Final Four başlamadan önce, Yazı İşleri Müdürümüz Derya’yla (Gürsel) konuşuyoruz. “Türk basketbolu için çok önemli bir ay olabilir” diyorum. Anadolu Efes birçok basketbolseverin favorisi ama bu, çok daha büyük bir hayalkırıklığına da yol açabilir. Üç yıldır şampiyonluk için yaşayan Anadolu Efes için herhangi bir yenilgi, takımın dağılması anlamına gelecek. Riski alıp Shane Larkin söyleşisi için önceden başvuruyoruz ama biliyoruz ki CSKA Moskova maçında aksi bir sonuç, otomatikman bu söyleşisinin düşmesi anlamına gelecek. Ben, Efes Pilsen’in Ergin Ataman’ın yardımcılığını yaptığı Aydın Örs’ün koçluğunda Petar Naumoski’li, Conrad McRae’li, Ufuk Sarıca’lı efsane kadrolarını izleyerek büyüyen jenerasyondanım. Anadolu Efes’i yürekten desteklemeye alışkınım ama bu sefer işin içine mesleki bir iddia da giriyor. Nihayet Final Four gelip çatıyor. İlk kez bir Euroleague maçını sanal tribünden izliyorum. İçim içime sığmıyor. Maça Anadolu Efes çok iyi başlasa da o gün alıştığımız Larkin sahada değil. CSKA Moskova son periyotta 16 sayı geriden gelip Efes’i yakalıyor. Maç öyle bir dengede ki, o an her şey mümkün. Neyse ki maç oradan dönüyor ve rahat bir nefes alıyoruz. Anadolu Efes finalde! İki gün sonra Barselona karşısında Larkin ve Vasilije Micic maçın başından sonuna rakibe göz açtırmıyor. Barselonalılar maçın hiçbir anında kupaya uzanabileceklerini düşünmüyor. Efes’in on yıllardır yaptığı yatırım, verilen büyük emekler Avrupa’nın en büyük kupasına dönüşüyor. Türk basketbolu bir kez daha zirvede. O an, herkes kabul ediyor: Micic ve Larkin Avrupa’nın en iyi basketbol ikilisi, Ergin Ataman kıtanın en formda koçu ve tabii ki Anadolu Efes bütün halinde Avrupa’nın en iyi takımı… Şampiyonluk tacını giymiş Shane Larkin’le yaşadığı yoğun hisleri, kariyerinin en özel üç yılını geçirdiğini söylediği Efes takımını, Micic’le ilişkisini ve hayatında karşılaştığı zorlukları aşmayı nasıl başardığını konuştuk. Karşınızda Shane Larkin…
“Finalin bittiği ve şampiyon olduğumuz anda, dilim tutuldu. Bunu kelimelerle anlatmak çok zor. Elimi yüzüme götürdüm. Ve kalakaldım. Bu çok çok uzun bir yol oldu. Üç yıl önce finalde kaybettik. Geçen yıl ligi birinci sırada bitirdik. Çok iyi oynuyorduk ve herkes Euroleague’i kazanacağımızı düşünüyordu. Ama covid oldu ve sezon öylelikle bitti.”
“O tek şeye ulaşmak inanılmaz hissettirdi”
Larkin bir söyleşisinde Anadolu Efes ile Final Four oynayana dek hayatının en iyi anının prestijli kolej basketbol turnuvası Atlantik Kıyısı Konferansı Turnuvası’nda oynadığı ve Wade-LeBron ikilisinin izlediği maçlar olduğunu söylüyor. Ama artık o bir şampiyon. Larkin’e nasıl hissettiğini soruyorum: “Olup biten her şey için sonunda nihayet şampiyon gibi hissetmek, çok uzun süredir peşinde olduğumuz o tek şeye ulaşmak inanılmaz hissettirdi.”
Şampiyon olduğu gece Shane, pek uyumamış. Takım arkadaşlarıyla sıkı bir kutlama yaptıklarını anlatıyor. Sonuna kadar hak edilmiş bu kutlamanın ardından diğer gece İstanbul’a dönüp eve vardığında resmen bitmiş. “Bu, çok uzun süredir uyuduğum en iyi uykuydu” diyor.
“Üç yıl aynı takımla oynamak beni çok daha iyi bir oyuncuya dönüştürdü”
Larkin daha önce hiç üç sezon boyunca aynı koç, aynı organizasyon ve neredeyse aynı oyunculardan oluşan bir ekiple çalışmamış. Bu sezon Anadolu Efes’i izlerken her asistte, birlikte hücuma çıkışta veya savunma yardımında birbirine kenetlenen bir takıma tanıklık ettik. Peki, basketbolcu gözüyle yıllarca birlikte oynamanın, birlikte gelişmenin artıları neler?
“Karşılıklı güven ve inancın olduğu bir yerde, kötü oynadığım bir maçta takım arkadaşlarımın bana yardım edeceğini bilirim. Kimsem o olma rahatlığı, takımın kim olmamı istediğini bilme ayrıcalığı, çok daha iyi bir oyuncuya dönüşmemi sağladı.”
“Zihnimi temizleyip şampiyonluk maçına odaklandım”
Bu sezon Larkin’in Anadolu Efes’teki performansının en çok eleştirildiği yıl oldu. Sezon iniş-çıkışlarla geçti. Yarı finalde de en iyi Larkin’i sahada göremedik. Ama Anadolu Efes için formsuz bir Larkin’le şampiyonluğun mümkün olmadığını biliyorduk. Oradan ayağa kalkıp Euroleague finalindeki enfes performansa nasıl ulaştı? Aradaki iki günü nasıl değerlendirdiğini merak ediyorum:
“Yarı final, kontrolümde değildi. Ben genelde 27-28 dakika oynarım. Özellikle de en önemli maçlarda 30-35 dakika oynarım. Bilmediğim bir sebepten koç beni az oynattı. Finale giderken bu durumla barışmam gerektiğini düşündüm. Kontrolüm dışındaki olayları stres yapmamaya çalıştım. Zihnimi temizleyip, üzülüp, sinirleneceğime şampiyonluk maçına odaklandım. Ve bunu başardım. Koç da finalde benim olduğum gibi bir oyuncu olmama izin verdi, o dakikaları bana verdi.”
Artık Shane Larkin’in Türkiye’yle ilişkisi Anadolu Efes ve İstanbul’la sınırlı değil. O, Türkiye pasaportu taşıyor ve ay yıldızlı formayı taşıyor. Bundan çok gurur duyduğunu söylüyor: “Bu ülkenin bana verdiklerinin bir kısmını milli takımda başardıklarımla geri vermek istiyorum”. Shane, amaç odaklı yaşadığını söylemişti. Burada da amaçları Türkiye’yi ilk kez basketbolda Olimpiyatlar’da temsil edecek takımın bir parçası olmak ve sonra da Avrupa Şampiyonası’nda başarı…
Shane, Türkiye’de sevilen ve tanınan birisi. Söyleşinin bölümünde eğlenmek istiyorum ve “Başından geçen en komik olayı anlatır mısın?” diye soruyorum. Yanıtı Larkin’den dinleyelim: “Bir gün Anadolu yakasındaydım. Anadolu yakasına gidince her yer Fenerbahçe bayraklarıyla dolu, biliyorsunuz. Starbucks’a girdiğimde iki metre uzaktan “Shane” diye seslenen birini duydum. “Senden nefret ediyorum” dedi. Hemen ardından da “Aynı zamanda seni seviyorum dostum” dedi. Fenerbahçe taraftarıymış ve oyunuma büyük saygı duyuyormuş. Birçok hikaye var ama açık ara yaşadığım en komik an buydu.”
Söyleşinin sonunda Shane, hayatta zorluklar yaşayanlara tavsiyelerde bulunmasını rica ediyorum:
“Zihinsel olarak güçlü kalın. Yalnız hissetmeyin. Kim olursak olalım sorunlarla tek başımıza başa çıkmamız daha zor. Size yardımcı olacak kişilerle birlikte olun. Yaşadıklarınızı dışarıya belli etmemek için uğraşmayın. Paylaşın. Gerçekten kim olduğunuzu göstermek daha güçlü olduğunuzu gösterir. OKB’yle mücadele ederken hep gizlemeye çalışırdım. Asla başkalarının evine gitmezdim. Kimsenin bunu bilmesini istemezdim. Sonra yaşadıklarımı yüksek sesle söylediğimde, ne kadar çok kişinin bu zorluklarla baş etmeye çalışırken sessiz kaldığını fark ettim. OKB ve anksiyete problemleri yaşadığımı açıkladığımda bana ulaşan insanların sayısına inanamazsınız. Telefonlar, mesajlar… Kim olduğunuzla ilgili rahat olun, insanların sizinle ilgili ne düşündüğünü umursamayın. Hayatın içinde sakinliği bulmaya çalışın.”
Yazının tamamı #GQyaz21'de. Summer of Sports sayısı raflarda ve dijital platformlarda.