Şimdi Sahne Onların: Mehmet Ozan Dolunay
Röportaj

Şimdi Sahne Onların: Mehmet Ozan Dolunay

90’lar kuşağının enerjisini, çalışkanlığını, çılgınlığını ve heyecanını iliklerimize kadar hissettiren üç başarılı isim. Daha başında oldukları kariyerlerine sığdırdıkları onlarca proje ve yüzbinlerce takipçi, hepsi için işlerini iyi yaptıklarının birer kanıtı. Şimdi sahne; daha iyisini arama ve kendini geliştirme isteklerinin hiç bitmeyeceğine emin olduğumuz genç oyuncular Birand, Ozan ve Burak’ın…

İnsanları anlamak, empati kurmak ve derdini anlatmak üzerine kurulu bir hayat. Merak ve iletişim onun için her şeyin üstünde geliyor. Tiyatro sahnesine çıktığında hissettiği duyguları kıyaslayabileceği başka bir heyecan olmayan ve ilk tiyatro oyunuyla Afife’ye aday gösterilen bir oyuncu o. Zalim İstanbul dizisinde Cenk, Killology oyununda Davey olarak karşımıza çıkan Mehmet Ozan Dolunay’dan enerji akışının hiç bitmediği hayatını dinledik. 

Makine Mühendisliği diplomasıyla oyunculuğa uzanan bir yolculuğun var. Ankara, İstanbul, Sakarya ve Amerika’dan geçen bir yol hem de. Neler oldu Ozan’ın hayatında buraya gelene kadar?

1990’da Ankara’da doğdum. 7 yaşında babamın işleri dolayısıyla Ankara’dan ayrılıp biraz önce saydığın şehirlerde yaşadık. Amerika macerası da lisede katıldığım öğrenci değişim programı ile bir yıl Cleveland High School’da aldığım eğitim. Daha sonra İstanbul’a döndüm ve Koç Üniversitesi Makine Mühendisliği’ni bitirdim. Oyunculuk tüm bu yolculuk boyunca kafamda olan ve hep ilgi duyduğum bir şeydi. İlkokuldan beri okul tiyatrosuna katılırdım. Büyüyünce oyuncu olacağım diyen bir çocuk değildim ama sahnede olmaktan çok büyük keyif alıyordum.

Profesyonel olarak oyuncu olma kararı nasıl geldi?

Üniversite okurken bir arkadaşım sayesinde Craft tiyatro ile tanıştım. Verdikleri eğitimin sadece oyunculuk eğitimi olmadığını, aslında hayata ve insana dair olduğunu anladım ve oyunculuk dersleri almaya başladım. Benim en büyük derdim hep insana dair her şeyi anlayabilmek, insanlarla iletişim kurabilmekti bu yüzden eğitim çok ilgimi çekti. Ben hâlâ eğitimdeyken Tatlı Küçük Yalancılar için Craft bünyesinden öneriler istemişler. Seçmelerde Cem Karcı ile enerjimiz çok tuttu. Rolü teklif ettiklerinde önce dersler devam ettiği için ve hiç alışık olduğum bir ortam olmadığı için tereddüt ettim ama hocalarımın ikna etmesiyle ‘evet’ dedim. İyi ki de demişim. Beni o işi yapmaya o ortamdaki enerji motive etti. Hâlâ iletişim içinde olduğum çok güzel insanlarla tanıştım. Çekimler devam ederken Craft bitti ve bir baktım oyuncuyum!

Ozan’ın kariyeriyle ilgili hayalleri, planları neler?

Daha çok öğrenmek, daha çok anlamak, kendimi geliştirmek istiyorum. Avrupa’da oyunculuk eğitimi, Amerika’da ise kamera arkası eğitimi almak gibi planlarım var. Yönetmen olacağım demiyorum ama o tarafa da çok ilgim var ve kesinlikle öğrenmek istiyorum.

Kariyerinde altı dizi ve sana Afife’de Yılın Umut Veren Oyuncusu adaylığını getiren bir tiyatro oyunu var. Sadece film yapmadın. Bu üçünü düşündüğünde seni en çok heyecanlandıran hangisi?

Yüzde yüz tiyatro. Filmi hiç yapmadığım için o da heyecanlandırıyor tabii ama tiyatroya değişebileceğimi sanmam. Beni orada en heyecanlandıran şey prova süreci. Oynayacağım karakteri, onu nasıl anlatacağımı, oyunun kendi dinamiğini anlayabilmek, o bambaşka dünyayı kavrayabilmek inanılmaz bir deneyim. Başka biri olmak, olmayan bir dünya yaratmanın hazzı tarif edilemez. Ben hayatımı da insanları ve dünyalarını anlamak üzerine yaşıyorum zaten.

Nasıl bir deneyimdi ilk oyunun Killology senin için? Hikayeye nasıl adapte oldun?

Craft dolayısıyla oyunun yönetmenini tanıyordum ondan oyunu dinledim ve inanılmaz etkilendim. Hemen provalara başladık. Sabah sekizde giriyorum akşam en erken dokuzda çıkıyorum. Sonsuz bir monolog ezberim var. Eğitimini almakla sahnede prova yaparak gerçek bir oyuna hazırlanmak arasında büyük fark var. Çok zordu. Kendime devamlı ccaba yapabiliyor muyum, oluyor mu, olmuyor mu? diye soruyordum. Zorlayıcı bir süreçti ama aynı zamanda ufkumun açıldığı çok besleyici bir süreçti benim için.

ozan dolunay

İlk tiyatro oyununda Afife adaylığı geldi… Neler hissettin?

Tek kelimeyle inanılmazdı. Jüri üyeleri oyunu izlemeye geliyor herkesi tebrik edip gidiyordu ama benim aklımın ucundan bile geçmiyordu benim adaylardan biri olacağım. Biz oyuna en iyi oyun adaylığı gelecek diye konuşuyorduk hep. Bir gün yönetmenimiz İbrahim Çiçek beni arayıp aday gösterildiğimi söyledi. Benimle dalga geçmediğine inanmam 10 dakikadan fazla sürdü. Benim için Zerrin Tekindor gibi isimlerin oyundan sonra kulise girip elimi sıkıp tebrik etmesi bile muhteşem bir heyecan ve gururken böyle bir adaylık almak tarif edilemez bir mutluluktu. Sonunda ödülü alamadım ama aday olmak benim için zaten ödüldü. Orada olup jürilerle tanışmak yıllardır izlediğim tiyatro oyuncularıyla aynı ortamda olmak inanılmazdı.

Son dizin Zalim İstanbul’da Cenk adında bir karakteri oynuyorsun. Cenk’ten biraz bahseder misin? Ne kadar benziyorsunuz veya ne kadar farklısınız?

Çok benzeyen yönlerimiz de var, çok farklı taraflarımız da. Farklı olarak, Cenk travmalı bir hayat yaşamış darmadağın bir çocuk. Her şeyin çok hızlı geliştiği, anne baba olmanın zor, onların çocuğu olmanın daha da zor olduğu bu çağda bunun büyük tokadını yiyerek büyümüş. Dışarıdan bakıldığında nefret edilesi bir insan. Ama ben Cenk’e onu anlamaya çalışarak, derinine inerek ve yargılamadan bakıyorum. İnsanların yaşadıkları olaylar farklı olsa da hissetikleri mutsuzluk, kızgınlık ve çaresizlik özünde aynı diye düşünüyorum. Bana Ozan olarak o duyguyu ne hissettirir? diye sorduğumda benzerliklerimizi bulabiliyorum. Onu bulduğumda da role girmek çok kolay oluyor. Bu tabii benim tercih ettiğim, oyunculuğun sadist kısmı ile alakalı. Herkes öyle yapmıyor. Ben oynarken hissetmeyi seviyorum.

Bir günün nasıl geçiyor?

Set varsa hep sette geçiyor. Set olmadığı zaman da doğada olmayı çok seviyorum. Orman olsun, sahil olsun böyle az insanın olduğu ve doğanın çok olduğu yerlere gitmek çok iyi geliyor. Bir yerlere termosta aldığım kahvemle gidip, müzik açıp, kitabımı okumak beni mutlu ediyor. Kız kardeşimle birlikte yaşıyorum. Onunla da zaman geçirmeyi çok seviyorum.

En son hangi filmi seyrettin?

Climax

En son hangi kitabı okudun?

En son Parfümün Dansı’nı okudum. Şimdi de Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nu okuyorum.

Adrenalin denildiğinde sana ne çağrıştırıyor?

Tiyatro sahnesi! O kadar insanın önüne çıkıyor olmak.. Her oyun öncesi yaşadığın duygular tarif edilebilecek gibi değil: korku, heyecan. Adrenalinin tetiklediği duygular. Oyunlardan önce ve oyun esnasında hissettiğim şeyler benim için saf adrenalin.

Şu anda bir seçme şansı verseler, bir film veya tiyatro için iki oyuncu seçeceksin başrol için. Kimi seçersin?

Marlon Brando ve Meryl Streep ile bir dramın içinde olmak isterdim.

Bir role evet demeden önce düşündüğün üç şey nedir?

Karakterin derdi. Bana ve izleyicilere nasıl bir şey hissettireceği. Bir de çalışacağım insanlar.

Evine gelip gardırobunu açsak en çok hangi rengi ve parçaları görürüz?

En çok siyah görürsünüz. Parça olarak da kapüşonlular ve bol gömleklerle dolu olur.

İlişkinde, işinde ve arkadaşlarında, karşındaki insanlarda seni en çok heyecanlandıran şey ne olur?

Anlayış ve anlamaya çalışma derdi. Karşımdaki insanda bu varsa çok heyecanlanırım. Onunla her şeyi konuşabileceğim, her şeyi anlatabileceğim ve paylaşabileceğim anlamına gelir.

 

 

 

 

 

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası