Fotoğraf: Asya Çetin
Helmut Lang’in erkek bölümünde çalıştığın sırada, şimdilerde Lacoste’un erkek Kreatif Direktörü olan Mark Howard Thomas ile birlikte çalıştın. Bu nasıl bir deneyimdi?
Mark Thomas ile birlikte çalışmak çok farklı ve heyecan verici bir dönemdi ve bu durumdan en iyi şekilde yararlanmaya çalıştım tabii ki de. Onun yaratım sürecini, kendi tasarım dilini Helmut Lang’e nasıl uyarladığını, üretim sürecini nasıl yönettiğini ve iş birlikleri sırasında nasıl kolektif çalıştığını görmek oldukça önemli ve öğretici bir deneyim oldu benim için.
New York’ta Helmut Lang ve Proenza Schouler gibi büyük markalarda çalıştın, sonrasında da kendi markan Somme Slovi’yi yarattın. Büyük bir marka için koleksiyon yaratmak ve kendi koleksiyonunu yaratmak arasındaki üretim süreci nasıl farklılıklar gösteriyor?
Büyük bir marka için koleksiyon hazırladığınızda, kendi departmanında tecrübeli profesyonel kişilerle birlikte bir takım olarak çalışıyorsunuz ve herkes kendi departmanında yapması gereken kısmı yapıyor. Bu sebeple işler daha seri ve profesyonel bir şekilde ilerliyor. Küçük çaplı bir marka olduğunuzda ise, bu departmanlar arasındaki çizgi belirsizleşiyor ve kendinizi bir anda tasarım, üretim, dikim, kalıp veya satış gibi birçok departmanın sorumlusu olarak bulabiliyorsunuz. Bu da yaratım ve üretim sürecinizden taviz vermenize sebep olabiliyor; bazen bazı şeyler şansa ya da son dakikaya bırakılıyor. Ama bence heyecan verici bir süreç bu.
Erkekler ve kadınlar için tasarım yapmanın arasındaki en büyük fark sence nedir?
Eğer klasik bir erkek veya kadın siluetinden bahsediyorsak, en büyük fark teknik detaylar. Erkek parçalarında genelde fonksiyonelliğe ve dayanıklılığa daha çok dikkat ediliyor; çünkü erkekler daha az ve öz alışveriş yapıyor diyebiliriz. Kadınlarda ise estetik dil biraz daha öne çıkıyor genel olarak.
Kendi markanda portrelediğin insan nasıldır?
Her ne kadar markamla alakalı birçok şeyi sorgulamış olsam da ilk koleksiyonum The Grisettes’e kadar bu soruyu gerçekten çok da fazla düşünmedim. Somme Slovi’de portrelediğim kişi, giyinirken kendi hikayesini yaratan, beklenmedik biri. Kendini yerleşmiş tanımlarla sınırlamayan biri olabilir, çünkü ilham aldığım karakterler genelde böyle.
Bir tasarımcı olarak günümüz moda sektörü hakkında ne düşünüyorsun?
Severek takip ettiğim birkaç tasarımcı dışında herhangi bir heyecan hissetmiyorum çünkü kıyafetler yeterince güçlü değil ve sizinle iletişim kuramıyorlar. Zaten bu eksiği kapatmak adına milyon dolarlar harcanarak, yüzlerce kişinin çalıştığı setler, defileler hazırlanıyor. Her ne kadar verilen emeğe saygı duysam da bu bütünün artık kıyafetlerle alakalı olmadığını düşünüyorum. İşe bir de iklim değişikliği kısmından bakarsak, iki-üç ayda bir binlerce yeni kıyafet seçeneğimizin olmasından daha önemli ihtiyaçlarımız ve sorumluluklarımız olduğunu düşünüyorum. Zaten kıyafetler her zaman sezonluk değil, ömürlük olmalı.
Gün içerisinde ekran başında bir sürü görsele bakıyoruz ve gözümüz belli bir süre sonra bu görsellere, trendlere alışmaya başlıyor. Kendi üretim sürecinde yaratıcılığını nasıl koruyorsun?
Ekrana çok da fazla bakmıyorum. Baktığım zaman da gördüklerimin alt metnini okumaya çalışıyorum, böylece ister istemez daha az şey görmüş oluyor insan. Bir de ekrana bakmaktan ziyade etrafımda olan biten şeylere, onların hikayelerine bakmak daha ilginç geliyor bana.
GQ okuyucuları Somme Slovi’den kendileri için nasıl parçalar bulabilirler?
Parçalarımı genelde belirli bir cinsiyeti düşünerek tasarlamıyorum, dolayısıyla birçok parça hem erkeğe hem kadına uyabiliyor. Mesela kırmızı pelerin-ceket, çizgili bol pantolon, uzun boxer şort ve XXL tişört erkekler tarafından da oldukça ilgi gördü.