Çok korkuyorum. Yanlışlıkla bir düğmeye basacağım ve bir müstakbel starın, yaz aylarına damgasını vuracak son derece önemli hitini sileceğim diye çok korkuyorum. O gerçekten çok fazla düğmeli aletlerin yanından geçerken nefesimi tutuyorum. Ozan Çolakoğlu bir ara makinelerden birine hafifçe yaslanıp kaykılınca, kafamı çevirip gözlerimi kapatıyorum. Gitti güzelim şarkı!
Burası Ozan Çolakoğlu’nun Ulus’taki stüdyosu. Bir nevi şarkı mayalama üssü, beste teyelleme fabrikası... Ona göre ise burası “Ozan’ın lunaparkı”. Öyle diyor. Her sabah, belirli bir işi olmasa da buraya gelip makineleri açıyor, biraz çalışıyor, kahve içip çalışanlarla sohbet ediyormuş. “Ama yazıhane mantığı değil” diyor: “Ben burayı seviyorum, bu aletleri seviyorum. İşimi seviyorum. Çalışmayı seviyorum. Birlikte çalıştığım insanları seviyorum.”
Onun adını ilk kez 1992 yılında, Tarkan’ın aklımızı uçuklattığı çıkış albümü Yine Sensiz’in kartonetinde okumuştuk. O günden bu yana, sebatkar bir çömlekçi misali, Türk pop müziğinde sayısız besteye son halini veren adam oldu. Bütün o delirdiğimiz şarkılar başlangıçta hamdı, Ozan Çolakoğlu’nun elinde pişti.
Eurovision 1’incisi Everway That I Can’i o düzenledi, Kerim Tekin’den Teoman’a, Göksel’den Murat Boz’a, Türk pop müziğinin en ünlü isimleriyle çalıştı. G.O.R.A., Organize İşler, Hokkabaz gibi filmlerin müziklerini yaptı. Son olarak kendi adıyla yayınladığı ve aranjörlüğe başladığı günden bu yana çalıştığı isimlerin konuk olduğu bir albüm çıkardı.
“Yılın müzik adamı seçilmek nasıl bir duygu?” diye soruyorum Ozan Çolakoğlu’na. “Türkiye’de böyle bir ödülün bir aranjöre verilmesi çok güzel tabii” diyor. Müzik dergilerinden ya da kanallarından ödül almaya alışmış ama müzik dışı bir dergiden ödül almak ona göre yaptığı işin artık “görünür” hale geldiğinin kanıtı.
“Genelde ne iş yaptığı bilinmez, halbuki aranjör çok iş yapar. Yönetmenle ve prodüktörle karıştırılır ama aslında ikisi de değildir” diyor.
Siz de küçükken “Ben aranjör olacağım” demiyordunuz herhalde diye sorunca, “Demiyordum tabii ama müzisyen olacağım belliydi. 4-5 yaşından beri merakım vardı müziğe. Okulda, Kadıköy Anadolu Lisesi’nde, rock grubu kurmuştuk. Sonra işin tekniğini öğrenmek için stüdyolarda çalışmaya başladım. Değişik sound’lar dikkatimi çekmeye başladı. 90’ların başında şans eseri Tarkan’la tanışınca rock dünyasından kopup aranjörlüğe adım attım” diye anlatıyor.
Tarkan’la tanışması hakikaten şans. Tarkan’ın ilk albüm çalışmaları başladığında aranjör aranırken, birileri “Yahu bizim Ozan var, bu işlerden anlar” diyor ve Çolakoğlu işe dahil oluyor. O gün bugündür şarkıcının bütün hitlerinde parmağı var. Beni Anlama’yı yapıyor, Ölürüm Sana’yı, Dudu’yu, Şımarık’ı... “Tarkan’la tanışmasaydınız?” diyorum, “Yine de bu işi yapardım herhalde” diyor: “Ya da davul çalmaya devam ederdim. Sesimi sormayın, hiç yok, rezalet...”
Röportajın tamamı ve çok daha fazlası GQ Türkiye Kasım: Men of the Year 2014 özel sayısında ve GQ Türkiye Dijital iPhone/iPad/Android edisyonunda...