Erin Wasson’la ilgili bilmeniz gereken en mühim, en kıymetli bilgi şu: Soyunmaya bayılıyor. GQ Türkiye özel çekiminden de anlaşıldığı gibi, çıplaklıkla bir sorunu yok. Sebebini her fırsatta dillendiriyor: “Giysileri sevmememin nedeni, vücudumun en güzel kısımlarını kapaması.” Ne dese haklı.
Bazı çocuklar daha bir damlacıkken kariyerini ele verir. Erin için bunu söylemek zor. Öyle şatafatlı hayalleri de olmamış hiç. Dolayısıyla bugün oyuncu / model / tasarımcı paketiyle geldiği nokta hakkında kendisi bile şaşkın. Çocukluğunda bunların hiçbirine dair en ufak bir ize rastlanmıyor zira. Aksine sokaklarda atlaya zıplaya, düşe kalka, haşarılık, haytalık peşinde geçmiş ergenlik günleri. Vücudunun muhtelif yerlerindeki yara bere izleri bunun en canlı kanıtı. Delil niyetine bir de kafası kopuk, kıyafetleri yırtık, yüzü gözü dağılmış Barbie bebekleri var tabii.
Modelliğe başlaması, tamamen tesadüf. Babası, kızının en sevdiği, en güzel bulduğu fotoğrafını ondan gizli bir modellik ajansına vermemiş olsa, Erin Wasson ismini bugün ya WNBA liginin en başarılı kadın basketbol oyuncusu ya da Michelin yıldızlı bir restoranın şefi olarak duyabilirdiniz: “Çocukluğumdan beri kurduğum iki hayal vardı. Ya aşçı olacaktım ya da basketbol oyuncusu. Evde şahane yemekler pişirir, sokakta kan ter içinde top sektirirdim.”
Biraz baba zoru, biraz da yakın çevrenin “Kesinlikle model olmalısın” yollu telkinleri derken, kısa sürede ünlü markaların uluslararası çaplardaki reklam çekimlerinde, defilelerinde gözünü açmış. Onu en son Gisele Bündchen’le birlikte Esprit’nin reklamlarında görmüş olabilirsiniz. Peki aynı markanın yüzü bu iki topmodel gerçek hayatta ne kadar yakın? “Gisele’i en son Paris’te Givenchy defilesinde gördüm sanırım. Tatlı kızdır, severim ama sık görüşecek, konuşacak kadar değil.”
PARTİ KIZI DEĞİLİM
Erin Wasson’u deşifre etmek kolay değil. Görünen köyle eldeki kılavuz birbirini pek tutmuyor. Fotoğraftaki Warhol dostu / Factory kızı, “artsy” parti insanı portesine rağmen “Hakkınızda en büyük yanılgı nedir?” sorusuna cevabı “Büyük bir parti kızı olmam” mesela. Gözlerimize mi inanalım, Erin’in tatlı sesine mi, noktasında kayıtsız şartsız ona teslimiz.
İncecik vücuduna, Kate Moss bakışlarına, podyum duruşlarına aldanmayın, öyle “model model” bir yaşam sürmüyor. Ne yakın çevresi ne de evinin çehresi böyle: “Zamanında modellik yapmış birkaç yakın arkadaşım var, o kadar. Modellerle takılmayı sevmiyorum. Eve iş getirmek gibi oluyor. 7/24 aynı şeyleri konuşmuş oluyorsun” diyor, farklı meslek gruplarından insanlarla arkadaşlık etmeyi daha enteresan, daha eğlenceli buluyor: “Hahaha, evet, gazeteciler de bu gruba dahil.” Sormadan olmazdı!
Los Angeles’taki evinin mutfak dolabında çoğu zaman elleriyle hazırladığı çikolatalı kekler, arka bahçesinde de kocaman bir kaykay pisti var. Hani şu havada taklaların atıldığı, artistik hareketlerin yapıldığı pistlerden: “Bahçeyi adrenalin yüklü bir oyun sahasına dönüştürmek her zaman hayalimdi. Evime taşındığımda, mahallenin çocukları sağ olsun, onlarca insanın yardımıyla tahtalar taşıyarak, çakarak dev bir kaykay pisti yaptık. Zamanla hevesim geçti ama misafirler ağırlamak, eğlendirmek için havalı bir bölüm.”
Röportajın devamı GQ Türkiye Ocak sayısında