Geçtiğimiz hafta sonu Ela Excellence Resort Belek’teki OliveFest’teydim. Aslında ilk etapta sadece hasat ve tadımdan ibaret birkaç gün geçireceğime emindim. Ne zaman programı elime aldım, o zaman Türkiye’de bazı şeylerin değiştiğini anladım. Artık sadece maddi olguları değil, manevi ihtiyaçları da hayatın her alanında, ömrümüzün yarısını adadığımız iş hayatımızda da sahiplenmeye başladığımızı gördüm. Nasıl ki yurt dışındaki örnekleri çoğalıyorsa, Türkiye’de de bu tür farkındalığa hizmet eden kurumlar, etkinlikler yaratılmaya başladı. Programın ana başlığı zeytin hasadı ve tadımı olsa da üç gün boyunca çoklu tekrarda ses terapisi, yoga, aromatik ürün üretimi ve mozaik seansları yapıldı.
Bu seneki zeytin hasadı sadece gastronomik bir toplanma değil, aynı zamanda insanı iyileştiren bir tür ritüeller zinciriydi. Ezoterik bilgilerle haşır neşir olanlar beni daha rahat anlayacaklar, zeytin ağacının kuvvetli bağlarla, saklı bilgilerle, kültürel miraslarla ilgili uzantıları vardır. Aile dizimiyle alakası da buradan gelir. Daha da önemlisi zeytinin yetiştirilebilen ve daha sonrasında yenebilen bir ürün olması, yani insan vücuduna karışması da bu ilişkiyi daha karmaşık ancak bir o kadar simbiyotik hale getirdi. Zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu etkileri, özellike son zamanlarda modern beslenme biliminin altını çizdiği bir gerçek. Aslında bu çok eski, kadim bir bilgi olsa da insan bazı şeylerin yeni yeni farkına varıyor, değerini biliyor. Ve doğa, asırlar ve nesiller geçmesine rağmen, yine canlılara hizmet etmeye devam ediyor. Ne şanslıyız ki hikayenin bu kısmına değer veren bir davete katıldım, 3 gün boyunca sabahları içtiğim bir kaşık saf, erken sıkım zeytinyağı mideme ve ruhuna iyi geldi. Seneye aynı ekiple, aynı yerde buluşmamıza niyet ettim. Herkesin içten ve dıştan şifalanmasına…