Mesleğindeki dönüm noktası Kardeşlerim dizisi ile olan Yiğit, aynı zamanda hayatının da kırılma noktalarından biri olarak tanımlıyor bu zaman dilimini. Kendisi Samsunlu, oyuncu olmak ise her daim aklının bir köşesinde yer etmiş. Hayallerini gerçekleştirebileceği imkanları kendisinin yaratması gerektiğinin bilincinde okumak için geldiği İstanbul, onun kendine çizdiği yolda yalnızca bir kilometre taşı. Zaten üniversitede okuduğu Ekonomi ve Finans bölümünün de kısa zamanda ona göre olmadığını anlayarak tiyatroya yönelmiş. Ailesi başta çok olumlu karşılamasa da “Çok isteyince başaramayacağın şey yok” diyor Yiğit. Şimdi ise onun en büyük destekçileri.
Biraz daha yakından tanımak istiyorum onu. Boş zamanlarında kafasını dağıtmak için stand up gösterileri izliyormuş; favorileri ise David Chapelle ve Ricky Gervais. Oyunculuğunu stil ve enerji olarak en beğendiği oyunculardan Leonardo DiCaprio ile bir projede karşılıklı oynamak ise “neden olmasın” dediği hayallerinden. Moda ile ilişkisi ‘rahatsa giyerim’, hayvanlara ise bayılıyor. İki kedisi ile üç kişilik tatlı bir ekipler. Müziğe olan ilgisi küçükken babasının onu gitar kursuna yazdırmasıyla başlamış. Davulsa onun için her zaman daha ilgi çekici olmuş. Men of the Year çekimlerinde sette bateri çalarken adeta başka bir boyuta geçtiğinde, tutkuyla bağlı olduğu her şeye kendini tamamen adadığını da göstermiş oldu hepimize.
Günümüzde gerçek yetenekler artık gizli kalmıyor. Ulaşılabilirlik ve teknolojinin gelişmesi bunda büyük bir etken olsa da başka bir etken de artık kendini gösterebilme cesaretinin her yeni kuşakla katlanması. Brene Brown’un çok sevdiğim bir sözü geliyor aklıma. “Kırılganlık olmadan cesaret de olmaz. Kırılganlık bir zaaf değil, kendini ortaya atmak ve görülmeye izin vermektir. Sonucun ne olacağını bilmediğinde dahi cesur olma becerisidir.” Görülmeye cesaret edebilmek çoğu zaman endişe verici olsa da kapıları açan da bu özelliğin ta kendisi. İsteklerini arka planda tutabilir ve her daim bir “keşke” ile yaşayabilir ya da tutkularının ve hayallerinin başkaları tarafından görülmesine izin verebilirsin. Yiğit’e bu cesareti nasıl göze aldığını sorduğumda “Kendim olabilmem, nefes alabilmem için o cesareti göstermem gerekiyordu. Çünkü bu hayalimdi” diye yanıtlıyor. Kardeşlerim dizisinin bu nedenle onun için yeri ayrı. “Kendimi gösterebildiğim, kanıtladığım bir iş oldu. Hayat ne getirir bilinmez ama bundan sonra her işimin küçük ya da büyük ama güzel kırılmalar yaşatacağını düşünüyorum kariyerimde.”
Sette keyifli bir çalışma ortamları olduğunu anlatıyor. Neredeyse dört senedir birlikte olan ekip, çok yakın arkadaşlar aynı zamanda. Pozitif, destekleyici ve rahat bir çalışma ortamının işin dinamiğine de yansıdığı aşikar. “Arkadaşlarınla toplanıyormuşsun gibi bir his oluyor artık sete giderken. O yüzden de çok eğlenceli geçiyor.” Ekip olarak başarılı bir kimya tutturmuşlar.
Tabii ki zaman ve tecrübeyle seyircinin gözünde sıyrılmanın ve tutkulu olduğun alanda yükselmenin birtakım karşılıkları var. Fakat bu karşılıklar Yiğit için daima itici bir güç olacağa benziyor. Heyecanını hiç kaybetmeyecek ve tutkusunu sıcak tutacak gibi o. Seyirciye karşı bir sorumluluk hissediyor, bu sorumluluğun artması ise onun için hiç sorun değil. Hatta onu motive ediyor. “Çünkü her seferinde daha iyisini yapmalıyım diyorsun. Ve bu bana motivasyon oluyor. Daha çok çalışıp, daha iyisini yapmaya çalışıyorum.”
“Seyirciyle bir şekilde bir bağ kurabilmek herhangi bir duygusuna, kalbine dokunmak dünyadaki en keyifli şey. Hayatta en keyif aldığım şeyin o olduğunu öğretti bana. Göz önünde olmak da işimi her zaman en yüksek kalitede yapmam gerektiğini, hep en iyisini yapmak gerektiği hissini veriyor bana.” Özellikle daha dramatik ve duygusal sahneleriyle izleyiciden onay topluyor Yiğit. Bu noktada yine içten bir şekilde kendini ortaya koymasının ekmeğini yiyor. İçtenlik ve başarının ilişkisini soruyorum. “Kalbini açana kimse hayır diyemez. Ben hep bütün duvarları kırıp, o kameradan kalbimi açmaya çalışıyorum seyircimize. Başka hiçbir şeyi düşünmeden, korkmadan. Bu da seyircimizin takdirini topluyor. İçten geleni, kalbini açanı kimse geri çevirmez. Ben buna inanıyorum.” Özellikle oyunculukta ekranlardan bize geçen kendimizi görme isteği oluyor. O duyguları birlikte yaşayabiliyor muyuz ya da izlediğimiz karakter kendimize ne kadar yakın. Bu noktada tereddüt etmeden kalbini seyirciye açan oyuncu hafızalarda yer ediyor.
Bir karakteri canlandırmak, onu tanımak ve tanıtmak, bir nevi onunla arkadaşlık kurmak ve daima yeni yönlerini keşfetmek kulağa oldukça heyecan verici geliyor. Var olmayan birine analiz yapmak ve ortak paydada insan olduğumuz için gerçek olmayan acılara ortak olabilmek oyunculuğun kendi doğamızla ne kadar iç içe geçmiş bir meslek olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. “Rolden önce bütün araştırmalarımı yapıyorum; kağıt üstünde her şey tamam ama asıl keyif aldığım nokta oynarken; bir noktada o kilit açılıyor. Karakterle ilgili onu çok iyi anladığın, iyice derinine nüfuz ettiğini hissettiğin bir nokta oluyor. O en keyif aldığım şey.”
Hayal kurmanın bir sonu yok. İdealist bir insansanız hedeflerinizin bir bir gerçekleştiğini görmek tıpkı bir video oyunu oynamak gibi. Siz o bölümü aşmaya hazır olduğunuzda bütün engeller ortadan kalkıyor. Yiğit de bu noktada ilgisi olduğu her şeyle ilgilenmeye ve kendini o yönde geliştirmeye çalışıyor. Farklı dillerde farklı ülkelerde işini yapabilmek de sıradaki hedeflerinden sadece biri.