“Muhtemelen çoğu erkek, hayatında en az bir kez bir şeye yumruk atmıştır,” diyor Wisconsin-Green Bay Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan ve Why We Get Mad (Neden Öfkeleniriz) adlı kitabın yazarı Ryan Martin. “Bu, öfkeyle başa çıkmanın oldukça yaygın bir yolu — pek çok insan için ama özellikle erkekler için.”
Bu ayın başlarında Married At First Sight Australia programındaki 30 yaşındaki bir damat, kamera arkasında bir kapıyı yumrukladığını itiraf etti ve bu itiraf bir polis soruşturmasına yol açtı. Yılın en çok konuşulan romanlarından biri olan Flesh’te ise baş karakter yalnız başınayken, nedenini bile açıklayamadan duvara yumruk atıyor.
Kurgu dışında ise bu davranışla ilgili güvenilir ya da güncel veriler bulmak oldukça zor. 2014 yılında yaklaşık 100 ABD hastanesinde acil servise yapılan başvuruların incelendiği bir analiz, her ay ortalama 104 kişinin duvar yumruklamaya bağlı yaralanmalarla geldiğini ortaya koydu. Bu kayıtlar, vakaların büyük oranda genç erkekler olduğunu — yaklaşık dörtte üçünün erkek olduğunu ve çoğunlukla “öfke patlamaları” sonucu yaralandıklarını — gösterdi.
Martin’in çocukluk odasındaki kapı çerçevesi hâlâ iki ayrı delik taşıyor — biri erkek kardeşine ait. “Bu yüzden öfkeyi çalışıyorum,” diyor. (Kendi de aynısını yapmış olabileceğini söylüyor ama belirli bir olayı hatırlamıyor.)
Bu tür davranışlara dair bireysel anlatımlar nispeten az — çünkü bu patlamalar çoğunlukla utançla sonuçlanır. 1992 yılında bugün savaş muhabiri olarak tanınan Sebastian Junger, o dönemki kız arkadaşıyla yaşadığı bir tartışma sırasında duvara yumruk atmasını The New York Times’ta kaleme almıştı. “Duvarın o kadar sert olduğunu bilseydim, asla böyle vurmazdım,” diye yazmıştı. Ama ardından şunu da eklemişti: “Çevremdeki neredeyse tüm erkek arkadaşlarım aynı şeyi yapmıştı.”
Peki, neden?
Martin’e göre öfke evrimsel olarak “adaletsizlik ya da haksızlıkla yüzleşmek üzere bizi harekete geçirecek enerjiyi sağlamak” amacıyla gelişti. “O enerjiyi bir şekilde dışarı atmak istiyoruz. Bazı insanlar bunu diğerlerinden daha iyi yapabiliyor.”
O anda, bir duvarı, kapıyı ya da nesneyi yumruklamak duygusal bir rahatlama, hatta kaçınılmaz ve haklı bir eylem gibi gelebilir. Öfkelendiğimizde, “duygusal beyin” olarak bilinen, badem şeklindeki amigdalayı ve hipotalamusu içeren sinir ağı, mantıklı düşünen ön korteksin kontrolünü ele geçirir. Bu sırada adrenalin, kortizol ve diğer uyarıcı hormonlar devreye girer. Bu yüksek uyarılmışlık seviyesi, dikkat ve odaklanma gibi bilişsel işlevleri olumsuz etkiler — bu yüzden öfke patlaması içeren kavgaları sonradan hatırlamakta zorlanırız.
“Şiddet ya da saldırganlık öfkenin kaçınılmaz bir sonucu ya da nihai ifadesi olmaktan çok uzaktır.”
Ancak gazeteci Sam Parker, yakında çıkacak olan kitabı Good Anger: How Rethinking Rage Can Change Our Lives’da şuna dikkat çekiyor: Öfke genellikle saldırganlıkla karıştırılır, ama aslında öfke bir duygudur — tıpkı üzüntü ya da neşe gibi doğal bir duygudur — ve kötü davranışlarla zorunlu bir bağlantısı yoktur. “Şiddet ya da saldırganlık öfkenin kaçınılmaz bir sonucu ya da nihai ifadesi olmaktan çok uzaktır,” diye yazıyor. “Bu eylemler genellikle sadece öfkeden kaçmanın başka bir biçimidir. Öfkelendiğimizde – öfkenin beraberinde getirdiği acı, kırılganlık ya da saygısızlık hissine katlanamadığımızda – kontrolümüzü kaybederiz.”
Nasıl tepki vereceğimiz bize bağlı olsa da, bu tepki çoğunlukla sosyal olarak şekillenir. Kadınlar erkeklerden daha az öfkelenmez, fakat Martin’e göre kültürel ve ebeveyn kaynaklı sosyal farklılıklar, erkeklerin neden daha fazla duvar yumrukladığını açıklar. “Çoğu kültürde fiziksel saldırganlık erkekler için daha sık örneklenir.” Bu tür patlamalar, dolaylı ya da doğrudan, bir özgüven, tutku ya da erkeklik göstergesi olarak bile desteklenebilir. (“Tam yumruğu attığım anda, ‘Şimdi nasıl üzüldüğümü görecek’ diye düşündüğümü çok net hatırlıyorum,” diye yazmıştı Junger.)
2019 tarihli Marriage Story filminde, Adam Driver’ın canlandırdığı karakter boşanmak üzere olduğu eşiyle (Scarlett Johansson) yaptığı hararetli tartışma sırasında duvarda bir delik açar. Bu sahne, karakterin duygularının yoğunluğunu ifade etmek için kullanılmıştır. TV Tropes sitesinin popüler kültürdeki “duvar yumruklama” sahneleri için yaptığı yorum şöyledir: “Kahraman, birine vuramayacağı için (çünkü bu kahramanca olmazdı) bir şeyleri yumruklayarak ne kadar ‘sert’ olduğunu göstermek zorundadır... Acısı, onun içtenliğini kanıtlar.”
Bu davranış bazen yardım çağrısı da olabilir. David Szalay’ın yeni romanı Flesh’teki karakter István, bir öğleden sonra yatağında sigara içerken aniden kapıya yumruk atar, kapıda bir ezik bırakır ve sağ elini kırar. Ne annesine ne doktora ne de kendine bu patlamayı açıklayamaz — sadece bunun “kusmak kadar fiziksel ve istemsiz” olduğunu hisseder. Ama okuyucu bilir: Irak’ta askerlik yapmış olan István travma geçirmiştir.
“Erkek 'güçlü ve sert' olmalı... Bir sürü savunma mekanizması geliştiriyoruz ve sonunda duvar yumrukluyoruz çünkü birinin, hoşumuza gitmeyen duygularımız olduğunu öğrenmesinden korkuyoruz.”
Bu durum, öfke patlamalarıyla depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve diğer zihinsel sağlık sorunları arasındaki bağlantılara da işaret eder. Öfke konusunda uzman psikoterapist David Woolfson, birçok erkeğin duygularını ifade etmeyi ya da kırılgan olmayı başaramadığını söyler: “Erkek güçlü ve sert olmalı... Bir sürü savunma mekanizması geliştiriyoruz ve sonunda duvar yumrukluyoruz çünkü birinin, hoşumuza gitmeyen duygularımız olduğunu öğrenmesinden korkuyoruz.”
Nasıl davrandığımızdan bağımsız olarak Woolfson, öfkenin “bir şeylerin yanlış gittiğini bize söylediğini” belirtir — bazen haklı olarak, bazen değil. “Duvar yumruklamakla özdenetim bir arada var olabilir” fikrinin bir mit olduğunu söyler. Woolfson bu durumu bir tür “trafik öfkesi”ne benzetir: Başka bir kişiye yönelik şiddete dönüşmese bile, caydırma amacı taşır.
“Orada ima edilen bir tehdit vardır — birine vurmak zorunda değilsiniz, korkutmak için yeterlidir.” Duvar yumruklama, bir başkasına zarar vermenin öncülü olabilir ya da denetimci davranışların bir parçası hâline gelebilir. Ancak Woolfson şöyle ekler: Bu davranış her zaman bu tür bir uyarı niteliği taşımaz çünkü temelde “kendine zarar verici bir davranıştır” — kemik, doku ve sinirlere ciddi ve kalıcı zararlar verebilir.
Mike Fisher, İngiltere Öfke Yönetimi Derneği’nin kurucularındandır. Ona göre öfkeye dair utanç o kadar büyüktür ki, insanlar duvar yumruklama sonucu oluşan ciddi yaralanmalar için bile yardım aramaz ya da sebebini gizler. “Duvara yumruk attıklarını söylemeye o kadar utanırlar ki, ‘kaza geçirdim’ derler,” diyor.
Fisher’ın deneyimine göre, duvar yumruklama davranışı sık sık öfkesini içine atan bireylerde — “içe patlayanlar”da — görülür. “Bu insanlar öfkelerini küçük yaşta bastırmayı öğrenir. Ama bir noktada o öfkenin bir çıkış yolu gerekir ve işte o zaman bir şeyleri kırmaya başlarlar.” (Fisher’ın bu davranış için kullandığı diğer isim ise “Ikea sendromu”: Paket mobilyalar, bastırılmış öfke için tetikleyicidir.)
Bu nedenle Fisher, duvar yumruklamanın her zaman açık bir öfke belirtisi olmasa da ciddiye alınması ve bir uzmanla paylaşılması gerektiğini vurguluyor. “Sorun şu ki, çoğu insan öfkesi hakkında büyük bir utanç hissediyor, bu yüzden harekete geçmek cesaret istiyor... Ama öfke kendiliğinden geçmez – sadece daha kötüye gider.”
Duvardaki bir delik ya da ezik, istisnai koşullar altında yapılmış tek seferlik bir hata gibi görünebilir. Ancak Martin, tek bir olayda aniden sinir patlaması yaşamanın “nispeten nadir” olduğunu söylüyor. Bu tarz bir tepki veren insanların çoğu, aslında bir süredir bastırılmış öfke ya da stresle baş etmeye çalışıyordur.
Kapılara, duvarlara veya eşyalara öfkeyle saldırmak kısa vadede bir rahatlama hissi verse de, bu davranış bir kısır döngü yaratabilir. Halk arasında sanıldığının aksine, öfkenin boşaltılması bu dürtüyü gerçekten azaltmaz — bu, uzmanların “katarsis miti” dediği şeydir.
Martin’e göre insanlar, boks torbasına ya da yastığa vurarak öfkelerini dışa vurmanın “iyi hissettirdiği için” faydalı olduğunu düşünürler — ama zamanla bu durum alışkanlığa dönüşür: “Bu senin varsayılan ifade biçimin olur: pratik kalıcı hale getirir.”
Birinin tam da kapı çerçevesini parçalayacakken kendini tutmasını ve derin nefes almasını beklemek gerçekçi olmayabilir. Ancak Martin, öfkeye uygun şekilde tepki vermenin zaman ve pratik gerektirdiğini söylüyor — “tıpkı diğer beceriler gibi.” “Sonuçta insanlar, o yükselme anında kendilerine ‘dur’ diyebilmeyi öğrenmeli... Fiziksel öfke gösterilerinden kaçınmak ve duyguları başka yollarla ifade etmeyi öğrenmek en iyisidir.”
Martin, geçmişteki öfke tetikleyicilerini ve patlamaları düşünmenin, gelecekteki tepkileri iyileştirmeye yardımcı olabileceğini söylüyor. Aynı şekilde, stresin biriktiğini fark edebilmeyi öğrenmek ve bu stresle başa çıkmanın sağlıklı yollarını bulmak da etkili olabilir.
Ama duvardaki deliğin ya da kapıdaki ezikliğin anlamı ne olursa olsun, bir uyarı işareti olarak alınabilir: “Sürekli bir şeyleri yumruklayan ve bunu sorun etmeyen biri varsa — bu ciddi bir uyarıdır,” diyor Martin. “Zaman zaman kendini kontrol edemeyip pişman olan yetişkinler de var — bu da hâlâ ciddi bir işarettir.”
BU İÇERİK İLK OLARAK BRITISH GQ WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.