2019 Yılının En Heyecanlı Anları
Dergi Konuları

2019 Yılının En Heyecanlı Anları

Heyecan dalgasının insanı nerede yakalayacağı belli olmaz. Hayalperestlerin üzerinden bir fil uçabilir. Israrla arayanlar başka bir boyuta geçebilir. Kafayı takan ve cüzdanı yeten yerçekiminden kurtulabilir. Doğru yeri izleyenler, efsane anlara tanıklık edebilir. Modadan siyasete, spordan bilime bu senenin en heyecanlı 10’una bir bakalım.

DOĞA’da adrenalin

Sıkıysa yakala

Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Ulusça, son yıllarda vücudumuzla da sporla da ilgimiz değişti. Eskiden tartan pistlerdeki git-gellerden ibaret atletizm müsabakaları, şehrin dışına çıktı ve bir ‘doğa’ meselesi olarak yaşantımıza girdi. En yeni heyecanımız, yavaştan kitlesel nitelik kazanmaya başlayan bu yarışlar.

Bu sene de ultra maratonlar ve triatlon müsabakaları başta, evvela dayanıklılığa bağlı yarışlar, adrenalinin en yoğun hissedildiği anlar olacak. Denizde, dağda, yerde, gökte, her yerde…

Hepsi adrenalin yüklü de, sembolik olarak bunu en iyi gösteren ‘Sky Erciyes’. 5-7 Temmuz’daki ‘Ultra Sky Trail’de 12, 25, 64 ve ‘Dikey Kilometre’ koşuları yer alıyor. Hem yürek hem de ciğer isteyen bir koşu bu. 2336 metrede başlayıp, 4.5 kilometre boyunca yaklaşık 1000 metre daha yükseliyor. Avrupa’nın en yüksek irtifalı dikey kilometre koşusu. Bu alanda, dünyanın da iki numarası.

Bu konuda son yıllarda çok yol aldık. Daha epey yarış mevcut. Mesela 7 Temmuz’da, bir triatlon yarışı, ‘Ultimate Cunda’ var. 15.5 kilometre pedal basılacak, 2 kilometre yüzülecek, 10,4 km koşulacak.

21 Temmuz’da bir klasik, ‘Samsung Kıtalarası İstanbul Yüzme Yarışı’ yapılacak. Binlerce yüzücünün kıyasıya mücadele edeceği yarışta, 1200 kişilik yabancı kotası sadece 28 dakikada doldu, gerisini siz hesap edin. Yarışmasanız bile müthiş bir seyirlik bu. 

Seçenek çok. Tertemiz havada, ormanların gümbürtüsü içinde koşmak isteyenlere, 3-5 Ağustos’ta ‘Artvin Ultra Eco Trail’ var. Ertesi hafta, 11 Ağustos’ta, Türkiye’nin en zorlu rotalarından birinde, Aladağlar Milli Parkı’nda ‘Aladağlar Sky Trail’ koşulacak. Tematik koşular da mevcut. Örneğin, 6 Ekim’de tarihi Gelibolu yarımadasında ‘Barış İçin Koşuyoruz’ sloganıyla ‘Turkcell Gelibolu Maratonu’…

Aslında vesileye de gerek yok, her fırsatta koşmaya başladık zaten. Hiç kötü değil.

GÖSTERİ’de adrenalin

Belki üstümüzden bir at geçer

Sirklerin bir hükmü kaldı mı? Daha on, on-beş yıl evvel yediden yetmiş yediye hepimizin içini gıcıklayan, seyircileri tatlı bir telaşa sevk eden sirkleri şimdi kaç kişi eskisi kadar ciddiye alıyor?

Bu hızlı gözden düşmenin sebepleri var. Birincisi ve en geçerli sebep, buralarda zorla çalıştırılan, numaralar öğretilen şov hayvanları için duyulan endişe. Hayvan hakları konusunda bilinç yükselirken, tek ayağı üzerinde durmaya zorlanılan bir file rağbet de düşüyor. İyi de oluyor.

Ama ‘show business’ın sirklerden vazgeçmesi o kadar kolay değil. Sirk dediğin, modernizmin yapıtaşlarından biri; epey köklü bir geleneği var. Peki ne olacak? Onlar da değişecek. Çağa ayak uyduracak. İşte nefis bir örnek: Hayvanları kademe kademe dışarıda bırakmasıyla tanınan 40 yıllık Alman performans grubu ‘Circus Roncalli’, günün gereğini işine tatbik etmiş, ‘hologram’ sirkini kurmuş bile. Lazer projektörler ve gelişmiş lensler yardımıyla, sirk çadırının içinde atlar koşuyor, filler dans ediyor. Biraz Harry Potter ya da ‘Fantastik Canavarlar’ filmleri gibi. Bambaşka bir büyü, farklı bir heyecan, insanın içi içine sığmıyor.

Bu birçok işin önünü de açacaktır. Hayvanat bahçeleri, aqua park’lar, safariler… Hologram, hem hayvanların bakımı yönündeki endişeleri giderebilir hem de insanı birdenbire bir savananın, yağmur ormanının, uçurumların orta yerine bırakıp tıka basa adrenalin yükleyebilir.

Roncalli’nin sahibi Bernhard Paul, hologram şovu için yaklaşık 500 bin euro harcamış. Karşılığını da yıl içinde misafir ettiği 600 bin seyirciyle almış. Yolunuz bu sıra Almanya’ya düşüyorsa bu deneyimi siz de yaşayın.

BİLİM’de adrenalin

Başka bir dünya mümkün!

Paralel evrenler var mı? Varsa da biz keşfedebilecek miyiz? Keşfedersek umduğumuz şeyi bulacak mıyız?

Şu an bu keşfin tam eşiğinde duruyoruz.

Ama önce hayal gücümüzü birazcık yoklayalım. Bilimkurgu edebiyatına ve sinemasına bakınca görüyoruz; ‘paralel evren’le kafamızı fena halde bozmuş haldeyiz.

Televizyonda en son, Netflix dizisi ‘Stranger Things’, daha önce ‘Fringe’, ‘Star Trek’, ‘Alacakaranlık Kuşağı’… Sinemada ‘Avengers’, ‘Golden Compass’, ‘Sliding Doors’, ‘Donnie Darko’…

Edebiyatta, C.S. Lewis’in ‘Narnia Günlükleri’, Philip K. Dick’ten ‘Yüksek Şatodaki Adam’…

Hemen hepsi bir başka boyutta, nasıl var oluyor olabileceğimize bakıyor… Örneğin, son saydığım ‘Yüksek Şatodaki Adam’da 2. Dünya Savaşı’nı Nazilerin kazandığı bir dünya düzeni var ki, evlerden uzak.

Kafa karıştırıcı mevzular bunlar. Neyse ki, bilginlerin kafası salim, daha derli toplu düşünebiliyorlar. New Scientist dergisinin bildirdiğine göre, bugünlerde yürütülen iki ayrı deney, en heyecan duyduğumuz meselelerden olan paralel evren (ya da ‘ayna evren’) konusunu yanıtlama potansiyeline sahip.

İlk deney ABD’de, Tennessee’deki Oak Ridge Milli Laboratuvarı’nda yürütülüyor. Anlatılana göre, laboratuvardaki bilginler, her iki tarafında farklı manyetik alanlar olan bir duvara nötron ışını yansıtmadan ibaret bir yöntem kullanıyor. Bu nötronların duvarı aşamadığı varsayılıyor. Ya aşarlarsa? İşte deneyi yürüten ekip onların ayna nötron olduğunu ve paralel evreni kanıtlayabileceğini düşünüyor.

İsviçre’de çalışan ikinci ekip de benzer bir yöntemle ilerliyor. Ayna manyetik alanları işaret edecek sinyalleri arıyorlar.

Paralel alemleri bulma şansına az gözüyle bakılıyor. Ya bulunursa? Neyi öğrenmiş olacağız? Fizikçi Michio Kaku’nun, internet sitesi BigThink’e anlattığına göre gizemli ‘karanlık madde’nin ne olduğuna dair bir açıklama edinebileceğiz.

Şöyle diyor Kaku: “Karanlık madde çok büyük. Yerçekimine sahip ama görünmüyor. Ne ışıkla ne de elektromanyetik bir kuvvetle ilişkiye giriyor. Bu yüzden, karanlık maddenin aslında sıradan bir madde olduğuna dair bir teori mevcut. Sıradan bir madde ama başka bir boyutta; tam da üzerimizde duruyor.”

Düşünmesi bile insanı heyecandan titretiyor.

yenal bilgici

SEYAHAT’te adrenalin

ISS, bu yöndeki son istasyondur!

Bir insanın çıkacağı en heyecanlı seyahat hangisi? Yok hayır, bunun cevabı ne safari, ne kutuplar, ne de balta girmemiş ormanlar…

En heyecanlı seyahat, insanlığın uzaydaki evine, Uluslararası Uzay İstasyonu’na gitmek. Üstelik bu artık yıllarca okuyup, dünyanın en elit uzay bilimcileri arasına girerek astronot olmayanlar için bile mümkün. Çünkü NASA, yukarıdaki evimizin kapılarını herkese açmak üzere.

Pardon, herkese değil… Çok çok parası olanlara.

Önce bir ufak yakın geçmiş notu. İstasyonu halihazırda yedi turist ziyaret etti. Bu ziyaretler, ISS’nin işletmesinde payı olan Ruslar tarafından 2000’li yıllarda organize edilmişti. O gün bugündür, işi uzaya paralı turist götürmek olan birkaç firma da kuruldu. Meşhur girişimci Richard Branson’ın Virgin Galactic’i ya da Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un ‘Blue Origin’i, bu işlerin olmazsa olmazı Elon Musk’ın ‘Space X’i ilk akla gelen örnekler. Yani “uzaya gideyim” diyene başvuracak adres hazır.

Şimdi NASA da devrede. Yıllardır bu konuda gönülsüz olan havacılık ajansı, biraz da finansal güçlükler yüzünden “Tamam” dedi. Dünyadan başka, insanın yaşadığı tek yer olan Uluslararası Uzay İstasyonu’na (Aynı anda sadece altı kişiye yer var), meraklı zenginleri taşıyacak seyahatler yakında başlayacak.

Bu seyahatleri NASA organize etmeyecek. Az önce ismi geçen Bezos, Musk, Branson gibilerin roketine binenler hedefe kilitlenecek. NASA sadece konaklamayı sağlıyor. Yatak, hava, su, internet ve tuvalet imkânı… Eh, pek parlak görünmüyor ama elde şu an sadece bu var. Üstelik epey de pahalı. Belli ki bu seyahatler için hem büyük para (hem belki de torpil) dönecek.

Ücret şu anda belli değil ama karşılığı belli. “Paranın satın alabildiği en az lüks nerededir” diye sorsanız, cevabı herhalde “Uluslararası Uzay İstasyonu’nda” olur.

Eh, manzarası yeter.  

SİNEMA’da adrenalin

Dublörlerin altın çağında

Bir zamanlar Hollywood’da… Quentin Tarantino, dokuzuncu filminde çoğu defa yaptığı işi bir daha yaptı ve etrafına rüya bir kadro topladı. Leonardo DiCaprio, Brad Pitt, Margot Robbie, Kurt Russell, Dakota Fanning, hatta Al Pacino… Hem gişe hem kaliteli oyunculuk garantisi.

Tarantino’nun “en kişisel filmim” dediği seyirlikte neyin ne olduğunu bu yaz göreceğiz. Temmuz’da, Ağustos’ta hatta yıl boyu ‘Avengers’ ya da ‘Hızlı ve Öfkeli’ tarzı adrenalin pompalayan çok film izleyeceğiz ama Tarantino’nun eseri başka. Bir Zamanlar Hollywood’da, biraz da adrenalini var edenlerin, dublörlerin hikâyesi…

Filmde DiCaprio esas oğlan, Brad Pitt de onun dublörünü oynuyor. Bir tür sıkı dostlar hikâyesi. Vurdunun kırdının, atlayıp zıplamanın getirdiği, heyecandan beslenen bir dostluğun anlatıldığı bir film. Tarantino’nun her zamanki gibi geveze hikâyesi, ilhamını Burt Reynolds ve hep beraber çalıştığı dublörü Hal Needham’dan alıyor. Yani gözünü budaktan sakınmayan dublörlerin cirit attığı 1960’lar Hollywood’undan… Eski adrenalin üreticilerine bir nevi saygı duruşu…

OYUN’da adrenalin

Geleceğin şehrine nereden gidilir?

Kanun kaçağı bir paralı asker ol… Geleceğin şehrinde yaşa… Ebedi yaşam bahşeden implant’ı çal… Video oyun ‘Cyberpunk 2077’, Playstation’ın sitesinde kısaca böyle tanıtılıyor. Sırf bu tanıtımı okuduğunda, hele sonunda Keanu Reeves’in boy gösterdiği tanıtım videosunu ilk gördüğünde sevincinden ağlayanlar var desem…

Bir oyun yıllarca beklenir mi? Cyberpunk 2077, tam yedi yıldır bekleniyordu. ‘Cyberpunk 2020’ ve ‘The Witcher 3: Wild Hunt’ gibi oyunların başarılı yapımcısı CD Projekt’in ürettiği ‘Cyberpunk 2077’nin gelecek yılın Nisan’ında çıkacağı anonsu bile adrenaline tavan yaptırdı. Meraklıları, o tarihte geleceğin oyununun nasıl oynanacağını görecek. Beklemeye değer.

TV’de adrenalin

Tuhaf günler başlıyor

Bu çocuklar resmen gözümüzün önünde büyüdü. Seksenlerin tatlılığı, metal okul dolabı, vatka, jimnastik falan derken ‘Stranger Things’ hayatımızda bir sabit olarak yerini aldı. Netflix dizisi, bu sene 4 Temmuz’da üçüncü sezonu ve yepyeni bir heyecan dalgası ile aramıza yeniden dönüyor.

yenal bilgici

SİYASET’te adrenalin

Herkese bir midilli!

Neredeyse tüm dünyanın siyasi profili değişiyor. Beş-altı yıl evvel, Obama iktidardayken, “ABD’nin bir sonraki başkanı Donald Trump olacak” dense kim inanırdı?

İngiltere’nin, oranların birbirine aşırı yakın olduğu bir referandum sonucu Avrupa’dan çıkacağına peki?

Avrupa Birliği ve Avrupa fikri karşıtı marjinal partilerin birbiri ardına Avrupa Parlamentosu’na gireceğini kim düşünürdü?

Brezilya’nın eğitim karşıtı bir başkanın eline düşeceğini ya da?

Biz de kendi seçimlerimizi üst üste yapıyoruz ama dünyanın nabzı ABD’de. Oradaki eğilimler gidişata doğrudan etki ediyor. İşte bu sene, son düzlük senesi. Önümüzdeki bir yıl boyunca siyasette adrenalin tavan yapacak. Çünkü 3 Kasım 2020’de Amerikan halkı “Trump’la tamam mı, aynen devam mı” mevzusunu oylayacak. t

Cumhuriyetçiler, henüz Trump’ın karşısına, eski Massachusetts Valisi Bill Veld’ten başka aday çıkarmadı. Ama kazan kaynıyor. Arada bir gündeme geldiği üzere başkanlıktan azledilmezse bile Trump’ı içeriden devirmeyi isteyen Cumhuriyetçiler de çok. Dileyen sürecin nasıl işlediğini ‘House of Cards’ı bir daha seyrederek çözebilir.

Demokratlar geçen yıldan beri çok hareketli. Ortada şimdiden yirmiyi aşkın aday var. Obama’nın yardımcısı Joe Biden, Kaliforniya senatörü Kamala Harris ve bir önceki ön seçimi Hilary Clinton’a karşı kaybeden Vermont senatörü Bernie Sanders öne çıkıyor. Bunlardan biri Trump’ı deviren isim olabilir.

Ama bir aday var ki herkesten çok daha tecrübeli… Performans sanatçısı, upuzun sakallı, eksantrik karakterli, kafasına çizme giyip, koltuğunun altında koca bir diş fırçası taşımasıyla tanınan Vermin Supreme, son yedi başkanlık seçiminde bağımsız olarak yarışa girmiş, birkaç yüz oy toplamıştı. Yine aday. Vermin daha önce herkese bir midilli vaadiyle gündeme gelmiş, zombi tehlikesine dikkat çekmiş, zamanda seyahat için kampanya yapmıştı. Şimdiki vaadi diş fırçalamayı tüm vatandaşlar için zorunlu hale getirmek. Amerikan başkanı olarak Trump’tan daha kötü bir performans göstereceğini sanmıyorum. Kim gösterebilir ki?

MODA’da adrenalin

Adrenalin insana Rolex aldırır mı?

Dünyada yılan hikâyesine dönen iki inşaat var. Biri Berlin Havalimanı, diğeri ‘Amerikan Rüyası’. İkincisi, on beş yıllık bir oyalanmadan sonra nihayet bitmek üzere.

New Jersey’deki ‘Amerikan Rüyası’ yeni tür bir alışveriş merkezi. Yaklaşık 300 bin metrekarelik bir alanda 450 dükkân ve restoranla, kayak pisti, su parkı, dev bir dönmedolabı da içeren bir eğlence merkezi bulunuyor. Sanat galerileri iddialı. Restoranlar üst düzey. Dükkânlar hep büyük moda markalarının dükkânları… 20 metrelik bir ‘moda çeşmesi’, Instagram köşeleri de bonus!

Yaz sonundan itibaren bölüm bölüm açılacak olan ‘Amerikan Rüyası’, yeni bir alışveriş-eğlence metodunu da test edecek. Soru şu: Adrenalin, dükkânların satışına pozitif bir etki yapar mı? Daha açığı: Roller-coaster’la sürat yapmak o Rolex saati aldırır mı?

New York Times gazetesi, bu soruyu Columbia Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden David Sulzer’a sormuş. Profesör, ‘American Dream’in tam da bu amaçla tasarlanmış olabileceğini söylüyor. Heyecan ve tatmin, birbirini etkiliyor. Bu yüzden iyi yemekle moda, süratle sosyal medyada alınan beğeni birbirini tamamlayabiliyor. Yani Disneyland ile Champ-Èlysées beraber iyi gidiyor.

‘Amerikan Rüyası’, önümüzdeki aylardan itibaren hepsini birden test edecek.

SPOR’da adrenalin

Sarı mayo kime gidecek?

Bisikletin ritmi her sene biraz daha hızlanıyor. Doping skandalları geride kaldı; sporcular artık sadece büyük performanslarla anılmak istiyor.

En büyük sahne Tour de France. İşte onun günü de geldi çattı.

‘Büyük Tur’ bu sene, Brüksel’den başlayacak. Böylece sporun unutulmaz ismi (Onu gelmiş geçmiş en büyük bisikletçi olarak kabul edenler de var)  Eddy Merckx’in kazandığı ilk yarış yadedilecek.

Peki bu sene kim ne yapabilir? Son altı Fransa Turu’nun dördünü kazanan Britanyalı bisikletçi Chris Froome, Haziran ortasında yaşadığı şok sakatlık yüzünden, yarışa katılamıyor. Froome açısından müthiş bir hayal kırıklığı. Çünkü bu sene de birincilik kürsüsüne çıksa, ismini bu onuru beş defa yaşamış efsaneler Eddy Merckx, Bernard Hinault, Jacques Anquetil ve Miguel Indurain’in yanına yazdıracaktı; tarih yazma fırsatını kaçırdı.

Gözler geçen senenin sürpriz şampiyonu ve Froome’un takım arkadaşı, Britanyalı Geraint Thomas’ın üzerinde olacak. Thomas’ın başarısı o kadar sürprizdi ki, son sarı mayo sahibi olmasına rağmen bu sene ona yeniden şans tanınmıyordu. Artık daha ön planda. Takım arkadaşı, yükselen yıldız, Kolombiyalı Egan Bernal ise sürpriz adayı.

Geriye isimleri hep birincilik için geçen ama bir türlü bekleneni veremeyen bisikletçiler kalıyor: Kolombiyalı Nairo Quintana, Avustralyalı Richie Porte, Fransız Romain Bardet ve Thibaut Pinot, son İtalya Turu şampiyonu Hollandalı Tom Dumoulin, Britanyalı Adam Yates… Hepsi de aday… Yani bu sene, ‘Büyük Tur’ yepyeni bir şampiyonu selamlayabilir.

Bunların yanında eski bir ismin yine parıldadığını da görebiliriz. Bisikletin en süratli isimlerinden Britanyalı Mark Cavendish’in, Fransa Turu’nda tam 30 etap galibiyeti var. Dört etap daha alırsa Eddy Merckx’in rekorunu egale edecek. Bu senenin büyük heyecanı biraz da onu seyretmek olacak.

İZLE
Zirveyi Zorlayan İsim: Cenk Demirgüç
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası