Sıcak hem de çok sıcak, her geçen dakika attığı her adımda ısı biraz daha yükseliyor, aldığı ılık nefesler zihnini bulandırıyor yavaş yavaş. “Çok susadım, bir bardak su içsem” diye geçiriyor aklından sonra hemen kovalıyor bu düşünceyi. Çünkü su içerse tuvalete gitmesi gerekir. Üzerindeki kat kat giysileri çıkaramaz daha, henüz mola saatine zaman var.
Cerrahpaşa’da Covid-19 hastalarına bakan ekibin üyeleri kat kat koruyucu giysilerinin altında virüsle başa çıkmaya, zamanla yarışmaya ve hayatta kalmaya çalışıyor.
“20 yıldır böyle bir şey görmedim” diyor Aycan hemşire, hastanenin yoğun bakım sorumlusu ve koordinatörü. “Oysa daha önce bir sürü kriz, afet ve hatta terör eylemleri yaşamıştık” diye devam ediyor Aycan Kenez Yayık, yüzüne uzak bir acı hatırayı zihninde tarayanların hüznü oturuyor.
Yoğun bakım servisinde çeşit çeşit makinelerden sesler yükseliyor, mekanik uyarılar kurşuni duvarlara çarpıp servisteki ağır havaya telaş katıyor birden.
Hızla sesin iyice yükseldiği yöne koşuyor herkes, kısa süre sonra ortalık sakinliyor. Korkulan olmuyor.
Başlarda daha kötüymüş. Acil Tıp Anabilim Dalı uzmanı Dr. Yonca Akdeniz Amerikan yapımı bir filme benzetiyor yaşadıklarını ama bu herkesin izlemek isteyeceği türden bir film değil.
“Yaz sıcağında kışlık montla güneşin altında”
Telefonun tiz alarmıyla sıçrıyor birden. Hiçbir mekanik sese tahammülü kalmadığını fark ediyor o an. Vücudu külçe gibi ağır. “Evdekiler ne durumda acaba? ” Bunu düşünecek fazla vakti yok, hızla kalkıyor yataktan, birkaç saat önce biraz uyumak için bıraktığı görevinin başına yoğun bakıma dönmesi gerek.
Giysilerini çıkarıyor, önce ameliyathane formasını geçiriyor üzerine, onun üzerine de koruyucu tulum giyiyor, maskesini yüzüne yerleştiriyor, siperlik, dezenfekte edilmiş terlikler derken en son gün içinde defalarca değiştireceği eldivenlerini takıyor, dakikalar sürüyor hazırlanması. Bu halde kim olduğunu anlamak mümkün değil, o yüzden sırtına adını yazıyorlar içeri girmeden.
Ve Covid dünyasının kapısı açılıyor. İlk moladan önce en az dört belki altı saat kalacak içerde.
Genel cerrahi hemşiresi Özkan Karadede o kıyafetlerin içinde olmanın ne hissettirdiğini anlatıyor: “Bunlar kimsenin içine girmek isteyeceği kıyafetler değil. 30-35 derece yaz sıcağında kendinizi kışlık bir montla güneşin altında duruyormuş gibi düşünün. Sürekli terlediğinizi ve bazen kendinizden tiksindiğiniz bir durumda kaldığınızı düşünün.”
Evden uzakta
Cerrahpaşa çalışanlarının çoğu, dokuz aydır ailelerini yakından göremiyor. Hayatları bu serviste bu seslerin arasında bu gri renkli gerilim filminin içinde geçiyor. Ailelerine, yakınlarına virüs bulaştırmaktan korkan 370’in üzerinde çalışan, kamu kuruluşlarına ait konuk evleri ve misafirhanelerde kalmayı tercih etmiş.
“Virüs, hayatımızı her şeyiyle değiştirdi” diyen Özkan Karadede salgının başında 10 gün eşiyle ayrı evlerde kalmış, sonra işin uzayacağı anlaşılınca, evin girişinde önlemler almışlar. Kapının yanına bir çamaşır sepeti ve dezenfektan yerleştirmişler. Dışarda giyilen üst baş hemen bu sepete atılıyor sonra dezenfektanlar devreye giriyor sonra sıra banyoya geliyor.
Acil Tıp Anabilim Dalı uzmanı Dr. Yonca Akdeniz, “Belirsiz bir virüs, kat kat koruyucu kıyafet, yavaş yavaş artan hastalar... Konulan yasaklar, dünyanın her yerinden gelen karışık veriler, sürekli bir kaygı ve topyekûn bir savaş. Umarım sonu da filmlerdeki gibi iyi biter” diyor.
Maskeler, siperlikler ve koruyucu kıyafetler... Hepsi dokuz aydır Cerrahpaşa’da gündelik hayatın parçası. Tıpkı kurtarılan hayatların sevinci ve ölümlerin üzüntüsü gibi.
Tehlike daha bitmiş değil. Kış aylarının zor geçeceğinde herkes hemfikir. Yani sağlık çalışanlarının yorgunluğunun üstüne yorgunluk binecek.
Marttan bu yana, izin almadan, yakınlarına sarılamadan, ölüm riskini göze alarak çalışıyorlar. Hastalanıp iyileşen doktorlar ve sağlık çalışanları hemen görevlerinin başına dönüyor. Bir de dönemeyip hayatını kaybedenler var.
Bir yıla yakın süredir, acil durum sürüyor. Yoğun bakımlar, yatak kapasiteleri doluyor. 16 milyon nüfuslu İstanbul, Türkiye’de salgının başkenti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, pandeminin yükünü sırtlanan kurumların başında geliyor.
Cerrahpaşa’nın Covid-19 karnesi
Cerrahpaşa’nın en büyük avantajlarından biri kurumsal hafızası. 1893 ve 1911 yıllarında yaşanan kolera salgınlarında tıp fakültesinin bulunduğu yerleşkedeki Takuyiddin Konağı İstanbul halkına büyük hizmetler vermiş. Konak dolunca, bahçede bir de sahra hastanesi kurulmuş.
Burada, Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görüldüğü 10 Mart tarihinden Kasım sonuna kadar 500 bine yakın hastaya bakılmış.
142 bin test yapılmış, 18 bini pozitif çıkmış.
2 bin 560 Kovid-19 hastası yatarak tedavi görmüş.
Süreçte 4 bin Cerrahpaşa çalışanından 410’u Kovid-19’a yakalanmış.
En büyük mücadelenin verildiği bölümlerin başında gelen Yoğun Bakım Anabilim Dalı’ndan Profesör Yalım Dikmen, “Belki hatıralarda taburcu olurken insanların yüzlerindeki o mutluluk kalacak. Ama sıra sıra dizilen cenazeler de ayrı bir görüntü. Tezatlar içinde yaşıyoruz” diyor Suriyeli genç bir hastanın hikâyesini anlatırken.
Genç olduğu için bedeni virüsle kolay baş eder sanılan genç, akciğerleri çok hasar görmüş bir halde geliyor hastaneye, hemen yoğun bakıma alınıyor. Ateşlerle, sancılarla geçen gecelerin ardından iyileştiriyorlar onu. Taburcu olacağı gün geliyor ama gülen yüzler birden kararıyor yine, çünkü aynı gün annesinin koronavirüsten öldüğü haberi geliyor.
“Salgınla ölümüne mücadele ettik”
Dekanından hemşiresine Cerrahpaşa Tıp Fakültesi çalışanları bugünleri “Yıllar sonra huzurla ve gururla iyi ki oradaydık” diyerek hatırlayacaklarını söylüyor.
İyileşen çalışanların hepsi görevlerine geri dönüyor.
"Salgınla ölümüne mücadele ettik" diyen Yoğun Bakım Anabilim Dalı Başkanı Prof. Fatiş Altındaş, 40 yıldır içinde bulunduğu Cerrahpaşa’ya aidiyet duygusunun ve fedakârlık bilincinin en çok bu salgında ortaya çıktığını söylüyor.
Altındaş’ın henüz bir yıl önce evlenmiş iki aylık hamile asistanı, “Hocam siz beni Covid hastalarımdan ayırmak istiyorsunuz ama ben de seve seve çalışırım” diyerek görevinin başına geçmek için ısrar ediyor.
Cerrahpaşa’dakilerin en büyük tesellisi aralarından hiç kayıp vermemiş olmaları ama Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne uzun yıllar hizmet etmiş enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Murat Dilmener’i, yine Cerrahpaşa’dan emekli olmuş, Türkiye’de ‘patoloji’alanında ilk akla gelen isimlerden Prof. Dr. Feriha Öz’ü kaybetmek onları sarsmış.
Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak, kayıplardan duyduğu üzüntüyü anlatıyor: “En kötü anılarımız tanıdığımız hocalarımız ve arkadaşlarımızı kaybetmek oldu. Ancak şartlar sebebiyle üzüntümüzü içimize atıp devam ettik. ‘Benden bu kadar’ deme şansınız yok.”
Vefatlarının ardından her iki akademisyenin ismi de acil durum hastanelerine verildi.
Cerrahpaşa mücadeleye nasıl hazırlandı?
Sorunun cevabını Cerrahpaşa’nın dekanı Prof. Dr. Sait Gönen veriyor.
Dünya Sağlık Örgütü, ‘pandemi’ ilan eder etmez, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Bilim Kurulu’nu kurduklarını anlatıyor. Tüm anabilim dallarından birer öğretim üyesiyle salgının yol haritasını belirlemek için bir araya gelmişler. O gün Cerrahpaşa doktorlarının ifadesiyle Sait Hoca, tarihi bir konuşma yapmış: “Sayın hocalarım, bu salgın sürecini siz yürüteceksiniz. Kararları siz alacaksınız. Kararları tartışmadan sahada biz uygulayacağız.”
Derhal, Covid19 hastaları için 17 servis açılmış. Her servise iki asistan, bir uzman doktor atanmış. Yoğun bakımın hızla dolması öngörüldüğü için ameliyathane yoğun bakım ünitesine çevrilmiş. Her ameliyathanede eskiden tek hasta ameliyat edilirken, üç yoğun bakım hasta yatağı ilave edilerek altyapı hazırlanmış. 12 yataklı yoğun bakım 35 hasta kapasitesine çıkarılmış ve 100 yatak hedefi konmuş.
Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Mert Ahmet Kuşkucu, semptomları olan arkadaşına yaptığı ilk testin pozitif çıkmasıyla sarsıldığını anlatıyor. İlk vakaların açıklanmasıyla Covid laboratuvarı kurulmasına karar verilince, Kuşkucu en büyük desteği yine meslektaşlarından görmüş. Mikrobiyolog olmayanlar dahi “Laboratuvar için yapacağım bir şey olursa haberdar et, PCR’dan anlamasak bile mutlaka yardımcı olacağımız bir şey vardır” diyerek yalnız bırakmamışlar.
Bundan sonra ne olacak?
Aşı çalışmalarından müjdeli haberler geldi. Türk bilim insanları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’in kurucusu oldukları BionTech şirketi ile Pfizer’ın ürettiği aşının etkinliği yüzde 90’ın üzerinde. Bu aşıyla ilgili faz 3 çalışmalarının bir bölümü de Cerrahpaşa’da yürütüldü.
Yine Çin aşısının faz 3 çalışmaları da burada devam ediyor.
Dekan Prof. Dr. Sait Gönen, “Tünelin ucu göründü diyebiliriz” dese de, bu aşıların dağıtılmasının zaman alacağını hatırlatıyor.
Prof. Dr. Fehmi Tabak, toplumun belli bölümü aşılanabilirse 2021 sonlarında rahatlama olacağı kanısında. Covid-19 Yoğun Bakım Koordinatörü Aycan Kenez Yayık ise aşıya bel bağlayanlardan olmadığını söylüyor. Aşının bu krizi toptan önleyemeyebileceğini maske, mesafe, hijyen üçlüsünü elden bırakmamak gerektiğini düşünüyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi çalışanlarının hepsinin çağrısı toplumun kurallara uyması. Dilekleri, fedakarlıklarının boşa gitmemesi, sağlık çalışanlarının tükenmemesi.
Yaşadıkları tüm güçlüklere, ağır günlere, zorlu gecelere, aylara rağmen umutlular. Bu badireyi atlatacağımıza inanıyorlar. Tünelin ucundaki ışığı büyütmek için herkesin yakabileceği bir fener mutlaka var. Onlar hiç yılmayıp bize güç, şifa verirken, umutlarını boşa çıkarmamak hepimizin görevi.
Yılın Ekibi: İ.Ü. Cerrahpaşa - Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çalışanları
Yazı: @buraktatari
Fotoğraf: @emredogru
______
Genel Yayın Yönetmeni: @alitufankoc
Projeler Koordinatörü: @alarakap
Prodüktör: @ahmedcayli
Fotoğraf Asistanları: @mratkahya @omerserifkuru İbrahim Erdal, Murat Demir
Sanat Yönetmeni: @ovapu
Sanat Ekibi: Abdül Kerim Taşcı, @ttdamla
Prodüksiyon: @ppristanbul Melis Özçelik, Zeynep Altunkut
Prodüksiyon Asistanları: Demirhan Sander, Gökhan Özkan, Tayfun Keskin
Set Gripim: @setgripim