Müzikle yolculuğunuz nasıl başladı ve tarzınızın oturması için nasıl süreçlerden geçtiniz? Bu soruyu klişe olmasından öte sizden etkilenen ya da benzer işler üretmek isteyen sahnenin yeni müzisyenleri adına soruyorum.
Sanlı Akgün: Bizim yaşlarımız birbirine yakın, 1991-94 arası doğumluyuz hepimiz. 2006-2007 yıllarında Dünya’da ve Türkiye’de esen Rock müzik rüzgarı ve alt tarzlarının hepimizin üzerinde büyük etkileri var. Dolayısıyla, o dönemin kendi yaş grubumuzdaki müzisyenleri adına grup kurmak, enstrüman çalmak gibi müzik yapmaya dair birçok etkisi oldu. O yıllarda yapılan festivaller, Türk ve yabancı gruplar, MTV gibi kanallarda izlediğimiz klipler ya da sadece ikon olarak gördüğümüz sanatçıların hepimizi müziğe başlatan sebeplerden olduğunu düşünüyorum.
Ceyhun Kaan: Biz de aynı senelerde grubun daha önceki halinde lise hobisi olarak konserlere çıkalım, cover yapalım diye düşünerek 2007 yılında başlangıç yapmıştık. Madrigal’in eski ismiyle cover’lar yaptığımız versiyonu biraz daha farklıydı, daha alternatif işler yapıyorduk. Sanlı ve Anıl ile tanışmamız 2013 sonrasına dayanıyor ve sonrasında Madrigal beste grubuna evrilerek ciddi bir hal aldı. 2019’dan sonra Burak’ın da gruba katılmasıyla yeni bir sound’a yöneldik.
Sizi dinleyenlerin çoğu "Neogazino" albümünde 90'ların saf ve temiz duygularını buluyor. Basit melodilerle derin anlamlara sahip bir albümün nasıl yapıldığı merak konusu. Dinleyicilerde bu kadar samimi duygular uyandırmanızın nedeni ne sizce?
Sanlı Akgün: "Neogazino" aslında çok uzun sürelerde yapılmadı, tersine kısa bir sürede ama üzerine çok düşünülerek ve titrenerek yapıldı. Sound’lar sanırım 30-40 yaş üstü insanlara eskileri anımsatırken dünya genelindeki eski sound’lara dönüş trendinden dolayı genç jenerasyonu da yakalayabildi. Ayrıca, bence Madrigal’in nahif bir havası var. Yaptığımız işler, katıldığımız programlar sonrasında insanlar bizi biraz efendi buluyor belki de. Kendilerine yakın buldukları için de bu samimi his oluşuyor olabilir.
Kaan Alıcı: Ailelerin sevilen grubu gibi olduk. Tatlı çocuklar...
Synthwave, alternatif rock, indie ve bolca retro havası var sound’larınızda. Ülkemizden örnekler vermek gerekirse yedi yıl önce yayınlanan "Neden Diye Sorma" parçasını Athena parçalarına benzetirken, "Neogazino" albümünün intro’sunu Ferdi Özbeğen’e, "Bambaşka" parçasını enerjik Daft Punk sound’larına benzettim. Zaten şarkılarınızın hissettirdiği duygu karmaşaları dinleyicilerinizin de hissettiği bir durum. Melodilerinizdeki bu güzel sentezi nasıl yaratıyorsunuz ? Hangi sanatçılardan besleniyorsunuz?
Anıl Erdem Cevizci: İçimizden ne geliyorsa o çıkıyor gibi biraz. Planlı programlı ne yapsak gibi çok düşünülmüş şeyler değil. En azından ben beste yaparken öyle yapmıyorum. Ama "Neogazino" zamanı çok fazla Mac DeMarco ve Men I Trust dinlemiştim. Hepimiz erken gençlik döneminde farklı şeylerden beslenmişiz. Bu sentezi sahnede görmelisiniz. Sanlı’nın punk’tan gelen tuşeli davul çalması mesela. Bu çeşitliliklerimizden de böyle bir sentez çıkıyor aslında.
Ceyhun Kaan: Kesinlikle hepimizin gençlik zamanlarımızda farklı tarzlara sahip olması ortaya iyi bir sentez çıkarıyor. Burak daha elektronik, synth sound’lara hakimken, ben daha çok blues ve rock dinlerdim. Sanlı da daha punk’tı gençliğinde. Bence biz grup olarak bu farklılıkları aynı potada eritmeyi başarabildiğimiz için böyle özgün bir stil çıkabiliyor ortaya.